===
[Kim Suho]
Hikayede 17 – 27 yaşlarında
Doğrucu ve dürüst bir adam, sıkı çalışan biridir. Sıradan bir geçmişe sahip olmasına rağmen, olağanüstü bir karaktere ve yeteneğe sahiptir. Askeri akademide adını duyurmuş bir dahi olarak, bir kahramana yakışan adalet duygusu ve diğer öne gelen özelliklere sahiptir. Kimseye açıklamadığı özel bir sırrı vardır.
[Shin Jonghak]
Hikayede 17 – 27 yaşlarında.
Kore'nin en büyük chaebollerinden biri olan Jinsung Corp'un dördüncü nesil soyuna mensup biridir. Bir chaebol ailesinin çocuğu olarak, narsist ve elitisttir. Kişiliği ve Kim Suho'ya karşı hissettiği aşağılık kompleksi nedeniyle daha sonra kötü adam olur.
'En iyi olmak zorundayım. Kimsenin benden üstün olmasına tahammül edemem. ' Böyle bir prensiple Kim Suho'a rakip olur.
===
Yukarıdaki ikisi romanımın iki ana karakteriydi.
Romanımda çok daha fazla karakter olmasına rağmen hepsini yazmak benim için imkansızdı. Çünkü romanımda milyarlarca karakter vardı. Karakterlerin kahraman ya da yardımcı gibi 'önemli rolleri' olmadığı sürece, bir karaktere isim vermek pek de gerekli değildi.
… Peki tüm bunları niçin söylüyorum?
—Kahraman Birliği'nin Ajan Askeri Akademisi Seul Şubesi Mezunu, Sınıf 2024'ten, Derece 1 Harbiyeli, Kim Suho.
Çünkü romanımdaki hikaye gözlerimin önünde gerçekleşiyordu.
Sahneye çağrılan Kim Suho, sanki gerginmiş gibi yüzünde sert bir ifade ile sahneye yürüdü.
Koca bir tapınakta olduğumuzu düşündüren büyük bir oditoryumdaydık. İçinde 3000 öğrenci ve binlerce seyirci vardı. Onların bakışları ise tek bir kişiye dönüktü, Kim Suho.
“O Kim Suho mu? Vay.”
“Çok yakışıklı~”
Birkaç kadın hayranlık ve tapınmayla onu izliyordu.
“…Bu yüzden insanlar önemli olanın Hediye olduğunu söylüyor. Çok çalışman kimin umurunda ki? Onun gibi insanlar her zaman ilk sırada yer alıyor.”
“Şu adam Hediyesi yüzünden çok şanslı.”
Ve doğal olarak, gençlerin kıskanç bakışlarını üzerine çekiyordu.
“Notlarının son 10 yılın en yükseği olduğu söyleniyor.”
“Evet, duymuştum. Hediyesi de duyurulmuştu, değil mi? Neydi… Kılıç Azizi mi?”
Yakın tarihteki en iyi öğrenciyi izlemeye gelen lonca üyelerinin gözleri kamaştı.
Oditoryumun en yüksek yerinde yer alan koltuklarından aşağıya bakıyorlardı. Ancak seslerini duyabiliyordum. En az bir kilometre uzaktaydılar, ama bulundukları yere baktığım sürece, sözlerini net bir şekilde duyabiliyordum.
Sadece onların sözlerini değil, yüzlerini de neredeyse tam önümdeymiş gibi görebiliyordum.
Belki de bu benim ‘Hediye’ mdi.
“Evet, kılıçlarla ilgili yeteneğine bağlı olarak, dünyanın korumasını aldığı söyleniyor.”
“Hm… Bu oldukça belirsiz bir açıklama, ama sanırım akademiden gelen bilgiler böyle.”
“O çocuk benim, ona dokunma.”
Fısıldayan yüzlerden birini tanıdım.
Yun Seung-Ah. Ana karaktere yardım eden önemli insanlardan biri ve neredeyse ana karakterin sevgilisi haline gelecek bir kahramandı. Tam ikisi de birbirine yakınlaşacakken - gerçekte, ana karakter birçok kahramanla yakınlık kuruyordu - romanımı askıya aldım. Böylece ikisi asla birlikte olamamıştı.
“Benim mi? Ne benimi. Söz konusu öğrenciler olduğunda böyle bir şey yok.”
Başka bir lonca arkadaşının duygusuz sözlerine, Yun Seung-Ah tatlı bir şekilde gülümsedi ve aksini iddia etti.
“Bu nedenle 'Yokluğun Özü' loncası ikinci sırada, değil mi?”
Yun Seung-Ah’nin yüzünü tanıyordum. Şaşırtıcı bir şekilde, üniversitedeki ilk aşkım gibi görünüyordu. Muhtemelen Yun Seung-Ah’nın karakterini tarif ederken onu düşündüm. Gerçi, tam olarak benim sevgilim değildi.
“… Bunu bir meydan okuma olarak düşünmeli miyim?”
“Şaka yapıyorum elbette. Ayrıca, bunlardan herhangi birini yanımıza almadan önce üç yılımız daha var.”
“Sadece iki yıl.”
“…Mezun olmadan önce onlarla iletişime geçmenin yasadışı olduğunu biliyorsun, değil mi?”
“Tabi yakalanırsan.”
Yun Seung-Ah ve adam birbirine baktı. Onların çekişmeli bakışlarıyla birlikte VIP koltukların bulunduğu bölgede atmosfer ısınmaya başladı.
Ve böylece Kim Suho için olan kapışma başlamış oldu.
—Sınıf 2024'ten, Derece 2 Harbiyeli, Shin Jonghak.
Bu arada, diğer ana karakter ayağa kalktı.
Jinsung klanının soyundan geliyordu. Görünüşü de aynı zamanda Kim Suho'ya rakip olabilecek düzeydeydi.
Seyirciler Kim Suho'nun sahneye çıktığı zamanki tepkilerin aynısını verdi. Ama Kim Suho'da olanın aksine bu sefer kıskançlık yoktu yüzlerinde. Sadece hayranlık ve beğeni vardı. Kim Suho'ya karşı, 'Neden benden daha iyi?' diye düşünmüşlerdi, ancak Shin Jonghak'a karşı, 'Doğumundan beri benden daha iyiydi.' diye düşünüyorlardı.
Asil kanını göstermek istercesine, Shin Jonghak tamamen sakin bir şekilde sahneye çıktı.
Kim Suho ve Shin Jonghak.
Yan yana duran iki kişi birbirlerine dik dik baktı.
Sanki gözlerinden elektrik çıkacakmış gibiydi.
Şüphenin gölgesi dahi yoktu zihnimde, kesinlikle, bu ikisi romanımın karakterleriydi.
O zaman ben neredeydim?
Sahnede değildim ama oditoryumun en uzak arka koltuğundaydım. Ben "üç binden biri" değil, "üç bin"in bir üyesiydim. Hiçbir lonca üyesi yoluma bakmazdı.
“Chundong, senin derecen ne? Benimki 2900.”
Hemen yanımda, bana bir domuz yavrusunu andıran bir çocuk sormuştu bu soruyu. İsim etiketinde 'Kim Ho Sup' karakterleri vardı. Bu onun nihai bir rolü olduğu anlamına geliyordu. Varolmayan fiziksel yetenekleri nedeniyle bir Kahraman olamamasına rağmen, Hediyesi bilgi toplamak için olağanüstüydü.
“Chundong-chan★?”
“… Bilmiyorum.”
Kim olduğumu bilmiyordum. Adımın neden Chundong olduğunu dahi bilmiyordum.
Böyle bir durum gerçekleşmişse, sahnede yer alan iki kişiden biri olmam gerekmez miydi?
“Hey, hadi, eğer bilmiyorsan…”
“Bilmiyorum.”
Bir kez daha bilmiyordum. Bu dünya yazdığım romandı, ama daha önce hiç yazmamış olduğum bir karakterin bedenindeydim. Ajan Askeri Akademisinde bir öğrenci olmak dışında, en sıradan ve en bağlantısız karakterdim, adı romanın herhangi bir yerinde bulunmayan bir tiptim. Başka bir deyişle… Fazladan biriydim.
…Hayır, ben sadece bir toz tanesiydim.