Hwang Hyunjin, zorlu geçen bir günün ardından yorgun bir şekilde eve varmıştı. Tüm gününü o gün çalışmaya başladığı iş yerine alışmaya çalışarak geçirmişti. Küçük bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışıyordu, şimdilik. Hayatı boyunca hızlı öğrenen biri olmuştu ve bu işine geliyordu. Yakın zamanda patronundan daha iyi olabilirdi.
Uyuşuk hareketlerle odasına gidip fotoğraf makinesi çantasını yatağına koymuş, üzerindeki gömlek-pantolon ikilisinden kurtulmuş ve kısa bir duştan sonra eline gelen ilk pijama takımını üzerine geçirmişti. Islak saçlarını karıştırarak mutfağa gittikten sonra su ısıtmış ve fındıklı toz kahvelerden birini bardağa dökmüştü. Suyu da üzerine döktükten sonra bardaktakileri karıştırarak üst kata, balkonuna çıkmış ve armut koltuğuna oturduktan sonra kahvesini yudumlarken yanında duran kitabı açıp okumaya kaldığı yerden devam etmişti.
Bu artık onun günlük rutini olmuştu. Kahvesi bitene kadar kitap okur ve ardından balkonundan mükemmel bir şekilde görünen gün batımını seyrederdi. Evinin ilerisindeki krizantem bahçesi ise cabasıydı. Çiçekler son zamanlarda sıkça yağan yağmur tarafından her sulandığında yatıştırıcı krizantem kokusu Hyunjin'in evine kadar ulaşıyor ve tüm günün yorgunluğunu üzerinden alıyordu.
Hyunjin bilerek böyle bir semtte yaşamayı seçmişti. Kaldığı iki katlı -artı olarak çatı katı ve bodrum katı bulunan- evinin çevresinde başka hiçbir ev yoktu. Tamamen sessiz, insanların kirlettiği dünyadan soyut, adeta cennet misali bir yerdeydi. Çalıştığı yer de dahil her yere uzak olsa bile bu güzelliğe kesinlikle değerdi. Burası Hyunjin'in herkesten sakınmak istediği gizli dünyasıydı.
Peki bu gizli dünyasına gelecekte birini daha alır mıydı? Bunu hiç sanmıyordu. Ama gelecekte ne olacağını kim bilebilirdi ki?
Kahvesi bittiğinde kitabının arasına ayracını koyup ayağa kalkmış, balkonun korkuluklarına tutunarak esen meltem eşliğinde gün batımını izlemeye başlamıştı.
On yedi dakika boyunca süren gün batımının sonunda Hyunjin boş kahve bardağını da alarak içeriye girmiş, bardağı yıkayıp kaldırdıktan sonra odasına gitmiş ve yumuşacık yastığına başını koymuştu.
Birçok defa, birsürü iş yerine başvurmuş, hepsinden red sonucu almıştı. Umudunu kaybedeceği sırada sonunda bir iş bulabilmiş olması onu mutlu etmişti. Ailesinin parasıyla geçinmek istemediği için onlardan ayrı bir yaşamı tercih etmiş ve parasını biriktirerek Malezya'dan Kore'ye taşınmıştı. Yine kendi biriktirdiği parayla bir ev alarak içini sadece kendi isteklerine göre düzenlemişti. Hyunjin özgür olmayı sevmişti, şimdi yine ailesine muhtaç kalmak onun son seçeneği bile değildi. Bu yüzden zor da olsa çok çalışıp kendi parasını kazanacaktı. Bu işten kovulur veya çıkarsa son çare olarak kendisine ait kocaman arsasını ekecek ve elde ettiği ürünleri birazını kendine ayırarak satacaktı. Hattâ her ihtimale karşı tohumları ekmeye başlamıştı bile.
Hyunjin sabaha karşı uyandığında yine ekinlerini sulayıp toprağı havalandırmasına yardım eden minik solucanlarla konuşacak ve ekinlerini yemeye çalışan diğer böcekleri ortadan kaldıran uğur böceklerini fotoğraflayacaktı.
O hayatını dolu dolu yaşamak istiyordu, sonuçta her gün yeni bir başlangıçtı, değil mi? Ama Hyunjin bu rutinleri yüzünden hayatını yaşayamıyordu. Ama yine de günün sonunda o muhteşem gün batımını görmek her şeye değerdi... Her şeye değer miydi? Belki de hayatın onun için gün batımından çok daha güzel sürprizleri olacaktı.
Siz yorumlarınızı eksik etmeyin, o yorumlardan cevap verecektir ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Krizantem ●HyunMin●
FanfictionGün batımı tüm güzel renklerini Hwang Hyunjin'in evinin balkonuna sunarken o, sonsuza kadar izleyebileceği şeyin bu olmadığına karar vermişti. Zira az ötedeki krizantem bahçesinin tam ortasında uzanan beden, tüm manzaralardan çok daha güzeldi.