"Ben kazandım!"Taeyong mutlulukla ellerini çırptığında masanın ortasındaki paralarla mücevherlerin hepsini kendisine doğru çekmiş, alayla masadakilere bakmıştı.
"Siz sürtükler kumar oynamayı öğrendikten sonra benimle oynama cesaretine girin." İçinde kibir barındırıp, üstünü şaka dolu bir ses tonuyla örttüğü kelimeleri söylediğinde bu kez benim dudaklarımın alayla kıvrılma sırası gelmiş "Bu altı yıllık bar hayatındaki ilk galibiyetindi Taeyong." demiştim masadakilerin kahkahalarını işitirken.
"Ah, pekala hevesini kırmayacağım. Aferin, Taeyong." Üzgün bir şekilde kazandığı paralara bakmasına dayanamayıp konuştuğumda gözlerini benim gözlerimle buluşturmuş, "Teşekkürler TaeTae." demişti gülümseyerek. Ben de ona gülümserken masadaki herkes ayaklanmış, sadece bar personellerinin girebildiği odadan çıkmışlardı. Odada bir tek ben ve Taeyong kalmışken neşeli hava dağılmış, yerini gerginlik almıştı.
"Onu... Gerçekten öldürecek misin?"
Ellerini masada birleştirip sormuşken, oflayıp kafamı onaylarcasına sallamıştım.
"Patronun dediklerini yapmalıyım, biliyorsun." Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatmış, "Biliyorum." diye mırıldanmıştı masadaki dağılmış kartlara bakarken.
Duvardaki saate bakarken zamanın geldiğini fark etmiş, yayıldığım sandalyeden kalkmıştım. Sahneye çıkmadan önce son bir kez kendime bakabilmek için boy aynasına doğru ilerlemiş, Taeyong'un da ayaklandığını sandalyenin çıkardığı sesten anlamıştım. Aynanın karşısına geçtiğimde buz mavisi lens taktığım gözlerim ilk olarak koyu pembe saçlarımda dolanmış, biraz dağıldığını fark edip parmak uçlarımla hafifçe kaşlarımı örtmelerini sağlamıştım. Gözlerim bedenimde gezinirken üstümdeki hafif transparan olan beyaz gömleğimde durmuş, yakama yakın olan bir-iki düğmemi açarak yanık tenimin daha da gözler önünde olmasına neden olmuştum. Boynumdaki küçük pembe elmas kolye serbestçe göğsüme doğru sarkarken sağ kulağımda takılı olan gümüş, neredeyse omzuma değecek kadar uzun olan küpem gözüme çarpmıştı. Dar, yer yer yırtığı olan siyah pantolonumu biraz daha yukarı çekerek iyice ince belime oturmasını sağladıktan sonra arkamı dönüp yansımama bakan Taeyong'a bakmış "Nasılım?" diye sormuştum.
"Afrodit'in gizli çocuğu gibisin."
Dediği şeye karşı gülmüş, koluna hafifçe vurmuştum. O da benim gibi gülerken gözlerinin yeniden endişeyle kaplanmasını izlemiş, "Merak etme, bir şey olmayacak." demiştim aramızdaki mesafeyi kapatarak. Bir eliyle omzumu sıkıca kavramış "Ben sadece, bir arkadaşımı daha kaybetmek istemiyorum Taehyung. Bu işte çok iyi olduğunu biliyorum ama konu o olunca tecrübe söz konusu bile olamaz." Omzumdaki eli dostça kavramış, "O halde bana bol şans dile, tecrübenin geçmediği yerde şans geçer derler." demiştim aramızdaki gergin ortamı dağıtmak için gülerek konuşurken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
『morello's sin』Taejin
Fanfiction|one shot| Elinde tuttuğu kristal kadehi göstermiş "Ölü vişnelerin günahlarını içeceğime," Zarif baş parmağını kızarık dudaklarımda gezdirip cümlesine devam etmişti. "Karşımdaki canlı vişnenin günahlarını içmeyi tercih ederim."