1.6 | everything you wanna be

9.1K 675 586
                                    


Telefonun götümde sayısız kez titreşmesine aldırmadan elimdeki elli kadar jelibon paketiyle dolu poşetle birlikte kapının önüne varabilmiştim sonunda, sikime kadar terlediğimi hissediyordum.

O sol daşşağımın kılları ev arkadaşlarıma fazlasıyla kızgındım ve elbette ki attıkları mesajlara cevap vermeyecektim. Hem onlara hem de eve yeni gelecek o pezevenge bu evi zindan edeceğimi kendimce yineledim; fakat hali hazırda bozuk olan moralim Jungkook denen o itin de aklıma gelmesiyle iyice bozulmuş, kapıya birkaç kez vurduğum aynı anda ne kadar muhteşem bir gün geçirdiğime dair kafa yormaya başlamıştım.

Resmen reddedilmiştim ve onun tarafından defalarca kırılmıştım. Olmayan aşkın ızdırabı ruhumu sikim sikim sikiyordu.

Bir süre beklememe rağmen kapı açılmayınca elimdeki poşeti kenara bırakıp zili çalmaya yeltendim, Hoseok hyungun dün zili yalarken insta'ya çekip attığı story'i hatırladığım an ise kendimi geri çekmiş, bunu ayağımla yapmaya karar vermiştim.

Komşulardan birisinin beni böyle görmesi psikolojileri açısından küçük çaplı bir yıkım olabilirdi çünkü zaten boyum kısaydı ve o zile ayağımla basmak demek bacağımı baya bir yukarı kaldırmam demekti, yani bu pozisyonda duvarı sikiyor gibi görünüyordum.

Yine açılmayınca kapıya İstanbul kapısına dayanmış bir yeniçeri edasıyla sertçe tekme atıp hayvan gibi kahkaha atmıştım. Normalde bunu yaptığım an Seokjin hyung içeriden annemi benim için dölleyen sike uzun uzun saydırırdı, fakat hala ortamın sessiz oluşu tek bir şeye işaretti.

O, gelmişti.

Kapı Yoongi hyung tarafından yavaşça açıldığında başta ikimiz de birbirimize aptal aptal bakmıştık, yerdeki poşetleri alıp içeri girdiğim an ise kafama sert bir şaplak yemem bir olmuştu.

"İnsan gibi çalsana şu kapıyı lan yüzyılın ibnesi." Kulağıma doğru sinirle fısıldamıştı, her zamanki gibi kapı pervazına götümü dayayıp sırıtarak twerk yapacağım sırada ise onun tarafından kolumdan tutularak durdurulmuştum.

"Jimin, yavşaklığın sırası değil bak amcık suratlı içeriye gitmemiz lazım hemen."

O tekrar sinirle fısıldarken ben bu sefer vazgeçerek lama gibi boynumu salona doğru uzatıp içeriyi görmeye çalışıyordum.

"Hem nerede kaldın lan sen sikik? İki saattir ulaşmaya çalışıyoruz, tribin sırası değil çocuk geldi."

Ona doğru eğilmiş, sesimi oldukça kısarak konuşmuştum. "Anladım zaten salak geldiğini, yoksa neden sikilmeye hazır yeni gelin gibi dizilesiniz ki salona."

Lafımı bitirir bitirmez Hoseok hyung tarafından basıldığımızda ikimiz de olduğumuz yerde zıplamıştık.

"Gelsenize abi ne fingirdeşiyorsunuz kapı önünde?"

Bizim gibi fısıltıyla konuşmuş, Yoongi hyung onu göğsünden ittirerek yanımızdan uzaklaşınca arkasından trene bakar gibi bakmıştı; ben de elimdekileri koymak adına beklemeden mutfağa sıvışmıştım.

Amerikan tarzı mutfakta, salonla arasına koyduğumuz ve boyu yaklaşık ayaklarımdan sikime kadar gelen masanın üzerinden bizimkilerle teker teker göz göze gelmiştim, bacılarını sikercesine sinirli bir bakış atıp kafamı mutfak balkonuna çevirdim. Yeni çocuğun arkasını bana vererek balkonda telefonda konuştuğu sırada ben onun geniş omuzlarına, yalıkazığı boyuna ve tişörtünün altından fışkıran şekilli şukullu dövmelerine bakıyordum.

Bizimkilere döndüm ve sadece dudaklarımı oynatarak 'ben buna bakıp otuz bir çekerim lan' dedim. Seokjin hyungun çene kaslarını sıkıp göz bebeklerini belertmesiyle de onu önemseden sırıtarak bakışlarımı yeniden balkona çevirmiştim.

Aynı anda at sikine konmuş kelebek misali olduğum yere çivilenmem bir olmuştu.

Aynı kiraz dudaklar ve piç bakışlar görüş açımı bulanıklaştırırken duyduğum son şey mutant Tae'nin borazan sesiydi.



"Yetişin lan Jimin bayıldı! Yine siyah siyah kusarsa ebesi gelir yalar bak zaten zor temizledik hıamına."





¬eğlence başlasın hıamına


🎉 𝐧𝐮𝐦𝐛𝐞𝐫 𝐢𝐬𝐬𝐮𝐞𝐬 | 𝐣𝐢𝐤𝐨𝐨𝐤 hikayesini okumayı bitirdin 🎉
𝐧𝐮𝐦𝐛𝐞𝐫 𝐢𝐬𝐬𝐮𝐞𝐬 | 𝐣𝐢𝐤𝐨𝐨𝐤 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin