Bir tren istasyonundayız şimdi seninle ben. Kulağının hizasındaki koyu kumral saçların uçuşuyor akşam rüzgarında.
Tüm günümü senle, senin şehrinle geçirdim. Aslında sen o kente de ait değilsin bunu da biliyorum. O kent seni taşıyamaz grisi boğar atar sendeki tüm yaşanmışlıkları.
Ama insanım işte seni bir yere koyamazsam hayatımda deliye dönerim. Bir kente bir nehir kenarına ya da bir dağ tepesine.
Belki bir kütüphaneye, iki rafın arasına bir yere koymalıyım seni. Kitapların arasında o güzel ellerin hiç sırıtmıyor çünkü iyi bilirim.
Seni görmeyeli bir bahar hatta bir yaz geçirdim Hyunjin. İki mevsimden çok iki asır gibi bir zaman.
"Gideceğim için ağlamak istiyorum." diyorum sana. Ağlamak için bir sürü nedenim tonla yaşanmışlığım var elimde. Ama şimdi gideceğim için ağlamak istiyorum.
Gerçekten de bu gün bana yetmiyor sanki. Saat dokuza yaklaşıyor trenimin kalkmasına yarım saat var. İçim yanıyor.
Bu yaz birçok kent gördüm. Senin için bir defter bile tuttum yolculuklarıma ait. Ama onu sana asla vermeyeceğim. Boş bir defter daha çok yaraşır sana. O güzel aklından geçen her kelime dökülmeli kağıda. Her zaman sakin kalışının ardındaki fırtınayı, sessizliğinin ardındaki yaşlarını yazmalısın. Gözlerine baktığım her anda yıllarca taşıdığın o ağır yükü yazmalısın.
Keşke seni bebekliğinden bu yana ben büyütebilseydim Hyunjin. Keşke kimse senin canını yakmasaydı.
Gülerek ellerimi tutuyorsun ben sana dalmışken.
"Tatil dönüşü tekrar buluşacağız ya?"
Ailecek yaptığınız rutin otel tatilinden bahsediyorsun. Oysa hep yanımda tutmak istiyorum seni. Yüzünü deniz bile görsün istemiyorum.
"Haklısın." diyorum yüzümü havaya kaldırıp. Gözlerim doluyor. Seni çok özlüyorum.
İçi krema ve şekerden geçilmeyen soğuk kahvenden bir yudum alıyorsun. Damak tadımız bile öylesine zıt ki seninle. Elimdeki sade filtreye bir bakış atıp kısıkça gülüyorum.
Her sandviççiye gittiğimizde didişmelerimiz doluşuyor aklıma.
İstediğim tüm malzemeleri ekmeğin içine tıktırırken dehşetle beni izler ve bir iki malzemeli sandviçin ve asla değişmeyen ekstra çikolatalı kurabiyenle bana tepeden bir bakış atıp kasaya yürürdün.
Bense senin çikolatana karşı fıstık ezmeli kurabiyemi savunur dururdum çocuksu bir argümanla.
Beni sinir etmek için yaptığını da bilirdim ama neye yarar ki? Bir kere konuştun mu dünyanın en saçma şeyini söylesen bile kapılıyordum sana.
Dünyanın en anlayışlı insanıydın benim için. Gecenin bir yarılarında ağlayarak seni aramama bile kızmadın hiçbir zaman. Yurduna gelip benimle yemek yemen için seni zorladığımda da.
Rezalet geçen buluşmamdan sonra gene gelip sana sığınışım hala gözlerimin önünde.
Ailemle yaptığım onca kavgada evi terk edişlerimde bana hiçbir zaman yüz çevirmeyip sarılışın. Bana vatanım gibi hissettiren tek kişisin.
Bu yüzden belki de hep bir şekilde sende oluyor bitişlerim.
"Jeongin." diye ismimi mırıldanıyorsun yüzüme bakıp.
"Hyunjin." diyorum adını söyleyip. Herkesin duymasını istediğim, sayfalarca yazmak istediğim ismini o an kısıkça mırıldanıyorum. Bana pusula olan ismin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life i. hyunin
Short Story"Sen benim vatana dönüşümsün. Seninle birlikteyken ve biz beraberken isteyeceğim başka hiçbir şey yok." [hyunin] [oneshot]