"Evet babacığım! Kesinlikle çok iyiyiz. Bizim için ayarladığın ev de çok güzel. Bayıldık! Çok teşekkür ederiz."
Kafama doğru gelen yastığı görmemle beraber seri bir hareketle kafamı eğmiş, olağan darbeden sakınmıştım.
"Jimin mi? Ah, evet. Herzaman ki Jimin işte. Sadece bu aralar fazlaca durgun." demiştim karşımda Hoseok ile tepinen üvey kardeşim için. Bayan Min üzülsün istemiyordum çünkü. O çok narin bir kadındı. Yedi yaşımdan beri bana annelik yapmış, bıkmadan, usanmadan küçüklüğümden beri hep yaramaz tohumlarını yeşertmekten hiç mi hiç çekinmeyen bana, annelik yapmıştı. Her zaman yanımızda olacağını söyleyip duruyordu. Gerçek annemin aksine.
Telefonun karşı tarafından gelen onaylayıcı mırıltılarla, ne kadar görmeyeceğini bilsem de kafamı olumlu anlamda yukarı-aşağı doğru sallamıştım.
"Umarım Los Angeles'da çok yabancılık çekmezsiniz Jeongguk. İçim hiç rahat değil. Korede de iyi eğitim şartları varken seni neden oraya gönderdim ki. Bay Kim'e uymamalıydım. Oğlunun üç yıl boyunca gideceğin okulda okuduğunu söylemişti. Yani bu ikinizin de son senesi. Onunla iyi anlaşmaya çalış Jeon. Aksi takdirde yabancı yerde başına birşey gelmesinden korkuyorum."
"Baba... beni bu kadar düşünmen beni ne kadar duygulandırsa da biliyorsun ki kardeşim de üç yıl boyunca burda okudu. Jimin buraları iyi bilir yani. Hem Jimin varken Bay Kim'in oğluna ihtiyacım olacağını sanmıyorum. Yani.. Onunla çok fazla irtibata geçmesek olmaz mı? Jimin ve Hoseok bana yeter de artar."
Telefonun diğer ucundan ufak bir kıkırtı döküldüğünde neye güldüğünü anlamıştım. Bu yüzden birazcık da olsa sinirlenmiştim.
Hoseok'un Jimin'i 'Gel buraya seni vileda sopası!' diye etrafta bağırarak kovalaması da kafamdaki kargaşayı arttırmış, bunula orantılı olarak da sinir katsayımı katlamıştı. Fakat sakin olmaya çalışmıştım. Sonuçta telefonun karşısındaki kişi babamdı. Daha sonra Jimin ve Hoseokla işimi görürdüm.
"Hadi ama baba! O çocuktan hala hiç haz almadığımı biliyorsun. Bana yaptıkları... ah, cidden hepsi birer kabus gibiydi. Neydi adı? Jaehyu.. Tae.. Evet! Evet, Taehyung. Hala bana yaptığı zalimlikleri unutamıyorum. Çocukluk travmam o çocuk benim baba!"
"Sana yaptıkları mı?"
Gülmüştü. Ciddi anlamda kıkırtılarını duyabiliyordum.
"Jeon, sakin ol oğlum. O bunu sadece senin iyiliğin için yaptı."
Harika. Babam bile benimle dalga geçiyordu. Ah, Jeon.. sanırım dışarıya pek sert bir görüntü veremiyorsun koca oğlan.
"Hmhm evet. Zaten herkes birbirinin iyiliği için kız arkadaşlarına ondan soğuması için kirli iç çamaşırlarını gösterir."
"Taehyung'un gerekçesine göre kızlardan sıkılmışsın ve kırılmasınlar diye söyleyemediğin için de onları senden soğutmak amacıyla yapmış bunu."
Şuan babamla ne tartışıyordum ben? Ah, en sevdiğim yanı da buydu ya. İstediğim zaman en yakın arkadaşım olabiliyord-
"Ah, Jeongguk! Hoseok. O ölüyor! Aman tanrım!"
Boynuna tuvalet kağıdı sarmış, yatağın üstünde ayakta dikilmiş, ağlayan Hoseok görmek benim için olağandı. Bu manzaraya alışıktım çünkü. En son Hyelin ile ayrıldıktan sonra buna maruz kalmıştım. Yani yaklaşık buraya gelmeden 1 hafta önce. Anlaşılan kafası yine gidip gelmeye başlamıştı. Hoseok kadar çabuk yıprananı görmemiştim ömrümde. Bipolar olduğuna da canı gönülden inanıyordum.
Jimin yokken Hoseok ile çokça vakit geçirdiğim için bunlar normal geliyordu. Bir o kadar daha deli olan zavallı kardeşim ise şok içinde kalmıştı.