4

281 45 11
                                    

Aptal, aptal, aptal.

Yorganın içinde, duvarın tamamını kaplayan camdan dışarıyı seyrediyordu. Saçları dağınıktı, gözleri yanıyordu. Kaç saattir uyanıktı bilmiyordu fakat güneş göz kapaklarına değerken bedeninden ayrılan sıcaklığı, sessizce açılıp kapanan kapının sesini hâlâ yakınında duyumsuyordu. Birkaç dakika boyunca yine aynı yalana inandığını zannetmişti, bedeninin tir tir titrediğini hissetmeye devam ediyordu çünkü sonsuz gibi gelen bir süreden sonra yeniden bir hareketlenme olmuştu yatağında. Ensesinde minik dokunuşlar hissetmişti, bedenine yeniden sokulan bedeni. Ne kadar da acizdi oysa. Ona sözler verip durmasına rağmen küçücük bir hareketinde yine sözünü bozması için hazır beklerken, ne kadar da acizdi. Alışkanlık mıydı bu düşünceler, yoksa kendini korumak için oluşturduğu bir cephe miydi, belirsizdi hep. Genelde Jimin ile ilgili her şey belirsizdi. 

Gideceğini sandım, diyecek oldu bir ara. Ama duyar mıydı, uyumuştu belki de yeniden. Arkasını dönüp bakmaya korktu. Düzenli nefesler omuzlarına çarpıyordu, uyuyor olsa bile kurduğu cümleler yaralayabilirdi onu haberi olmadan. Hâlâ orada olduğuna inanamıyordu. Özledim seni, diyecek oluyordu, hareketleniyordu ağzı ama tek kelime çıkmıyordu içinden. Saçma bir şekilde, yatağın diğer tarafında kalıveren gölgesini hissediyor olduğunu düşündü, Jimin gitmişti. Hayal kuruyordu. Jimin gitmiş miydi, orada mıydı? Kafası çatlayacak gibi olduğu sırada ince bir ses duydu, arkasından.

Gözlerini kapadı.

Jimin şarkı söylüyordu.

Mırıldanır gibi fakat arada sesi kesiliyor, ne dediği anlaşılmıyordu, kelimeleri net bir şekilde telaffuz ettiğinde de zaten Yoongi ne dediğini anlamıyordu. Melodisi tanıdıktı bir yerlerden ama ne olduğunu düşünememişti. Sadece sesine odaklandı ve o ince tınıyla yeniden uykuya dalabilir gibi hissetti kendini.

Şarkı bittiğinde Jimin susmuş, iç çekerek kolları arasındaki bedeni kucaklamıştı.

"Sesini seviyorum."

Sonunda bir şeyler söylemeyi başardı. Gideceğini sandım, seni özledim, seni aptalca bekleyip duruyorum ve seni, seni, keşke seni bırakıp giden ben olsaydım.

Jimin acı bir şekilde kıkırdadı.

Hayır, sadece sesini seviyorum.

-

"Hey, beni beklesene!" Yoongi merdivenlerin sonunu bulduğunda Jimin aceleyle basamakları atlamaya başlamıştı, büyük olan kaşlarını kaldırarak arkasını döndüğündeyse hızla ona yetişip kolunu omzuna atmıştı. İkisi mutfağa birlikte girmiş, fakat sonra yine ayrılmışlardı elbette, garip bir şekilde evdeki herkesin aynı anda uyanık olduğu ve kahvaltıyı birlikte yapmaya karar verdikleri bir sabah olarak, Jimin'in Yoongi gibi sakin ve sessiz kalması beklenemezdi. Kalabalığın oğlanın üstünde yarattığı garip bir enerji tufanı vardı. Bu kalabalığı sevdiği insanların oluşturması da cabasıydı tabii.

Namjoon ve Seokjin tabakları hazırlarken diğerleri masada oturmuş telefonlarıyla ilgileniyor ve ihtiyaç olduğunda kalkıp yardımcı oluyorlardı. Yoongi üstünkörü bir bakış atarak sandalyelerden birini çektiğinde orada fazladan birinin varlığını fark etmesiyle neden bir arada olduklarını anladı ve Jimin heyecanla masayı hazırlayan hyunglarının etrafında dört dönmeye devam ederken bir çift gözü üzerinde hissetti.

"Günaydın." dedi ona bakan Taehyung'a hitaben. Onun hemen yanında oturan Jeongguk bir anlığına bakışlarını telefonundan çekip ona çevirmiş fakat pek de umrunda olmadığını fazlasıyla belli ederek tekrar ekrana dönmüştü.

"Günaydın." Taehyung az ötelerindeki menajere, Kim Sejin, bir bakış atarak gerginlikle gülümsedi. "Nasıl hissediyorsun?"

Bir süre durdu, Yoongi. Normalde olsa asla sormayacakları şeyleri neden bir sorun çıktığında sormaya başlıyorlardı acaba? Sonunda bir tokat mı yemek gerekiyordu, birinin gitmesi, birinin ölmesi, birinin paramparça kalıvermesi mi lazımdı göz önündeki üzüntülerin fark edebilmesi için?

"İyiyim." dedi gözlerini kırpıştırarak. "Sen?"

"Beni boş ver." diye yanıtladı Taehyung masaya biraz daha eğilirken. Mutfakta Jimin, Seokjin ve arada onlara dahil olan Hoseok'un gülüşme ve konuşma sesleri vardı, duyulmamak için sesini biraz daha alçaltmıştı. "Şu salağa bu kadar yüz verme artık." dedi neredeyse fısıldayarak. "Arada kıçına tekmeyi basmalısın, fazla tolere ediyorsun."

Jeongguk'tan alaylı bir nefesleniş duyulduğunda dönüp kafasına bir fiske atmış ve bu kez küçük olanın nefesi itici bir gülüşe dönüşürken gözlerini devirmişti. Jeon sanki dinlemiyormuş gibi duruyordu ama muhtemelen orada dönen bütün muhabbetlerden haberi vardı.

"İlişki tavsiyesi verdiğine inanamıyorum." dedi sonra telefonunu bırakıp cidden onlara dönerek. "Hem de Jimin'le ilgili."

Yoongi sesini çıkarmadı.

"Artık bir düzene sokulması lazım." dedi Taehyung. "Sıkıyor."

"Jimin yıllardır böyle." diye karşılık verdi ona kaşlarını havalandırarak. "Yetmiş yaşına gelse bile hâlâ birileriyle yatıp kalkıyor olur."

Yoongi başını Jeongguk'a çevirdiğinde Taehyung da koluna bir yumruk geçirmiş ve bir omuz silkiş kazanmıştı.

Yoongi de omuz silkti ve Taehyung bununla ilgili bir şeyler söylemek için dudaklarını aralamak üzereyken tabakların gelmesiyle sustu. Uzun süre sonra ilk kez birlikte yiyorlardı ve siyah saçlı olan onları dikkatle izlerken birkaç saniye sonrasında hepsinin zamanla dahil olduğu bir sohbete başlamışlardı. Yoongi susuyordu, birkaç şey yiyor ve başı eğikken de dinlemeye devam ediyordu.

Hayranlar, şarkılar, menajerin konuşmaları, şirketi ayakta tutmalarına rağmen hâlâ kıçı kırık adamlar emir veriyormuş, bir kadın varmış onlarla çalışmak isteyen, hatta Yoongi'nin kendi şarkılarından birine prodüktörlük yapmasını bile istemiş, güzel kadınmış aslında. Sonra Namjoon'un geçenlerde yazdığı şarkıyı beğenmeyen müdür, sosyal medyadaki paylaşımlar, buraya kadar her şey iyi.

Buradan sonrasında Yoongi kafasını kaldırdı ve bakışları Jimin'inkilerle kesişti, dünyanın en boktan olaylarından biriydi.

"Jimin, sen de dışarı çıkarken biraz daha dikkatli ol artık, defalarca söyledim."

Menajerin sesi sohbetin arasından seçildiğinde herkes birer birer ağzını kapamış ve gelecek olanın ayırdındalarmış gibi bir sessizlik çökmüştü odaya.

"Bir maaşınız kadar para gidiyor fotoğraflarını sildirmeye." diyordu. "Bu grup büyüyor ve ona göre davranman gerek artık."

"Üzgünüm hyung. Dikkat edeceğim." Jimin bakışlarını zorlukla çektiğinde bile Yoongi ona bakmaya devam etti. Ne fotoğraflarından bahsettiğine dair hiçbir fikri yoktu. Sadece, dedi içinden. Sadece bir kereliğine herkes düzgün ilerlemesine izin verse olmaz mı?

"Hepinize söylüyorum." diye devam etmişti Sejin, bardağındaki sıvıdan bir yudum alırken. "Fakat Jimin daha çok, sorumsuz davranıyorsun."

Jeongguk sesli bir nefes verdiğinde birkaç baş ona döndü fakat o az öncekine benzer şekilde omuz silkmekle yetindi. Yoongi gözlerini kırpmadan Jimin'e bakıyor ve geri kalanı da bir an önce şu atmosferin dağılması için muhtemelen, içten içe Tanrı'ya dilekler sunuyordu. Fakat hiçbiri karşısında kalan adamın bakışları altında ezilen Jimin kadar olamazdı.

"Yani, sana hiç takılma demiyorum ama-"

"Hyung," Namjoon'un seslendiğini duydu Yoongi. "Bu kadarı yeterli. Artık anlamıştır."

Anlamış mıydı?

Yoongi yine birkaç cümle ve soru daha yuttu ve gülümseyerek masadan kalktı, kimse neden, nereye diye sormadı, sadece yemek için teşekkür edişini ve mutfaktan ayrılışını izlediler.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

yalnız*caHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin