"Ee nasıl gidiyor? Sevdin mi yeni işini?" diye sordum Jongdae fotokopi makinesine başka bir kağıdı yerleştirirken. Ben de istiyordum böyle büyük bir şirkette çalışmayı ama okulu bitirmeden çalışmama katiyen izin verilmiyordu.
"Maaşı iyi. Minseok bu işi bulmasa tamamen umudum kesilmişti, bir bank köşesinde soğuktan donarak öleceğime kendimi ikna etmiştim çoktan." Gülerken bir yandan da koluna vuruyordum dediğinden sonra.
"Abartma benim ya da Minseok Hyungun evinde kalabileceğini biliyorsun. Zaten Sehun'un suratını görmekten bıktım artık, seninle aynı evde yaşamayı çok istiyorum biliyorsun."
Jongdae bir yandan fotokopi çekmeye devam ederken bir yandan bana havadan öpücük yollamış, benim gülümsediğimi görünce onun da gülümsemesi büyümüştü. Gözleri kafamdaki tokaya takılınca bir süre inceledi.
"Sana bu tokayı taktıran hangi olağanüstü insan acaba?"
Artık gülüşü o kadar da tatlı gelmiyordu gözüme. Ben de istemiyordum bu tokayı takmak ama lanet olası tatlı şeylere düşkün benliğimi tatlılığıyla fethetmeye çalışan bir Oh Sehun ile aynı evde yaşıyordum. Pikaçulu bir toka ile beni sokağa çıkartabilecek tek insan oydu.
"Sehun'u bilmiyor musun evden çıkmak için hazırlanırken birden tatlı tatlı gülümseyip 'Hyung bir iddiaya girelim mi? Eğer on dakika içinde hazırlanamazsan bu toka ile dışarı çıkarsın, hazırlanırsan ben bu tokayla dışarı çıkarım' diye beni oyuncağı yaptı yine. İddia diyince duramadığımı biliyor ya, beni bu kadar iyi tanımamalıydı o velet."
"Çok tatlı olmuşsun aslında, pembe saçlarına bu renk toka çok iyi gitmiş. Imhhh lolitam benim."
Jongdae fotokopi çekmeyi bitirip kağıtları düzelmesi için makinenin üstüne vurduğunda kahkaha atmamak için kendini tuttuğunu ısırdığı dudaklarından ve sıktığı çenesinden anlayabiliyordum. Bazen bu ikisiyle neden arkadaş olduğumu sorguluyordum, keşke kendimi bu kadar açmasaydım onlara. Gerçi onlara olan sevgim benliğimin büyük bir kısmını kaplıyordu. Etrafımda olmaları, gülüşleri, varlıkları bana kendimi yaşıyor gibi hissettiriyordu. Yine de sürekli nazar boncuğu dağıtacak değilim bu ikiliye."Jongdae, dedim ya seninle ev arkadaşı olmak istiyorum diye, artık istemiyorum sokakta da kalsan almam bundan sonra seni eve."
"Ya! Sadece şaka yaptım. Immm lolitam!"
Bu kez sertçe koluna vurdum. Kolunu kendine çekip ovalarken hâlâ kahkahasını tutuyordu.
"Sehun burada değil rahatsızsan neden çıkarıyorsun ki?"
"Bir kere tamam dedim lafımdan dönemem. Ayrıca Sehun'un beni takip ettiğine dair güçlü hislerim var." Kulağına eğilip söylediklerim onu daha da eğlendirmişe benziyordu.
Artık gitme zamanım gelmiş gibi hissediyordum ama Jongdae ile biraz daha vakit geçirmek de istiyordum. Bu işe başladığından beri çok fazla yoruluyor, bize vakit ayıramıyordu bunun için üzüldüğünü biliyordum. Ve ben de onu çok özlemiştim. Bende kalmasını bu yüzden çok istiyordum işten dönünce yemesi için ona yemek hazırlayabilir, iş yerinde moralini bozacak bir şey olursa onu mutlu edebilirdim.
"Annenlerden haber var mı? Bu sefer kiminle düşüp kalkıyorsun diye sormak için aradılar mı?"
Derin bir nefes aldım. Bunu ne durumda olduğumu anlamak için sorduğunu biliyordum ama yine de kalbimi sızlatıyordu. İnsanların ebeveynleri nasıl olduklarını sormak için ya da bir ihtiyacı var mı diye ararken benimkiler herhangi biriyle birlikte olup daha doğrusu 'bir kadın ile' birlikte olup olmadığımı öğrenmek için arıyorlardı. Okul bittiği gibi önlerine gelen ilk kişiyle evlendirip yanlarında kalmam için beni zorladıktan sonra elimde beni mutlu eden ne varsa alacaklardı. Evlenmek adam ederdi beni çünkü. Gay oğullarını bir türlü kabullenemiyorlardı, ve bu düzeltilebilirdi onlar için. Asla istediklerini vermeyecektim. Gerekirse bu şehirden kaçardım.