Jeon Jeongguk boğazını sıkmaya başlayan kırmızı kravatını çekiştirerek gevşetmiş ve sarsak adımlarını kaldığı otelin alt katındaki barın girişinden içeri atmıştı. Adımlarının bu kadar dengesiz olmasının sebebi sarhoş olması değildi zira sabahtan beri tek damla alkol değmemişti dudaklarına. Ruhsal yorgunluğuydu iki ayağını birbirine dolaştırıp onu yere düşürmeye çalışan. Aklından atmaya çalıştığı ama başaramadığı için sadece içini kemirip göğsünün oralarda, ufak bir yerde, ince bir sızı olarak kendini gösteren bir yüz vardı gözlerinin önünde.
Eskiden bile gözlerini kapattığında soluk bir şekilde belirirdi karşısında ve anında tüm vücudunu saran nefret ve öfkeyle gözlerini söküp atacak raddeye gelirdi saniyeler içinde. O zamanlar buna yavaş yavaş alışmış ve zamanla üstesinden gelmişti. Artık gözlerini kapattığında onun iğrenç yüzünü görmüyor, sadece kulaklarını tırmalayan sesini uzaktan gelen bir fısıltı gibi işitiyordu ve elleriyle kulaklarını kapattığında da tüm o fısıltılardan kurtulup rahatça uyuyabiliyordu.
Lakin şu an yaşadığı şey bambaşkaydı.
Bırak gözlerini kapatmayı gözleri açıkken bile karşısında onun iğrenç yüzünü, çirkin vücudunu ve her bir tiksinç ayrıntısını görüyor; hiçbir erotik anlam yüklemeden saf nefretle parçalamak istediği dudakları hareket ettikçe birkaç yıl önceki kabuslarının aksine net ve gür sesi kulaklarına doluyor, onu deli ediyordu. Duruşma salonundan çıktığından beri farkında olmadan sıktığı dişleri yüzünden çenesinden başlayıp ensesine doğru vuran keskin bir sızı da tüm bu işkenceye eşlik ediyor ve normalde alkol tüketmeyi pek sevmeyen Jeon Jeongguk'un birkaç şişe rom için yalvaracak hale gelmesine sebep oluyordu. Bu yüzdendi ki otele girdiği anda adımlarını bara yöneltmişti. Sadece içebildiği kadar içip bu geceyi bilinçsiz bir şekilde atlatmak istiyordu.
Saat henüz akşam sekize gelirken boş olan barda gözlerini kısaca gezdirip bankonun önündeki uzun taburelerden birine oturdu. Barmen kendisine bir şeyler sorduğunda ne cevap verdiğini kendisi bile bilmiyordu ama önüne konan bardaktaki koyu turuncu sıvıyı sorgulamadan dudaklarına götürüp kafasına dikmişti. Barmenin gitmeden önce tezgaha bıraktığı şişeden bir bardak daha doldurup tek dikişte içti. Hızlı gittiği için kısa bir an başı dönmüş bu yüzden kolunu mermer tezgaha yaslayarak ağırlığının bir kısmını bankoya vermişti. Dişlerini sıkmayı yeni bırakmışken ve vücudunda alkolden dolayı baş gösteren hafif bir uyuşukluk hakimken üçüncü bardağını doldurmaya başladı. Az önce boğazını yakan sıvı hoş bir ses eşliğinde boş bardağa dökülürken ve arkasından gelen basit ayak sesleri beyninin içinde yankılandığında, hissettiği o alışılmış tanıdıklık hissiyle kaşları istemsizce çatılmıştı. Onu ayak seslerinden bile tanıyor oluşu kendine duyduğu inanılmaz bir öfkeyi açığa çıkarmıştı. İsmini bile çoktan unutmuş olması gerekirken yüzündeki kusurları, iğrenç ses tonunu ve hatta bozuk yürüyüşünün çıkardığı sesleri bile hala tanıyor olması kabul edilemezdi.
Çatık kaşlarını düzeltmeden başını çevirdi ve arkasında ayakta durup sanki hesap sorar gibi dikilen eski kocasıyla göz göze geldi. Kim Taehyung'la.
Yakasındaki çizgiler hariç düz siyah bir kumaştan dikilmiş keten gömleği iğrenç ten rengini açıkça göz önüne seriyor, şekilsiz bacaklarını saran dar kumaş pantolonu vücudunun tüm orantısızlığını belli ediyordu. En kötüsü de kendisine yakışacağını düşünüp açık sarıya boyattığı saçlarıydı. Tanrım, bir insana bir renk bu kadar mı yakışmazdı. Bu kelimeyi çok kullandığımı biliyorum, ve bu gidişle daha da çok kullanacağım ama, iğrençti. Kim Taehyung baştan aşağı iğrenç görünüyordu.
Boynuna bağladığı koyu kırmızı fuları çözdü ve elinde tuttuğu pahalı deri çantanın içine sıkıştırdı. Jeongguk'un saatlerdir parçalamak istediği -tekrar söylüyorum, bu erotik bir gönderme değil- dudaklarını araladı ve yıllardır beyninden silip atmaya çalıştığı kulak tırmalayan sesiyle konuştu. "Selam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
litigation - taekook oneshot
FanfictionSene 1949, Amerika. Boşandıktan dört yıl sonra eski evlerini satışa çıkarıp, mal paylaşımı için yapılan duruşmada karşılaşan Taehyung ve Jeongguk. "Evlenecekmişsin?" [1940'larda Amerika'da eşcinsel evlilik yasalmışçasına] . . . /2020