Hogwarts Savaşının üzerinden iki yıl geçmişti. Her şey çok normaldi. Bu benim Hogwarts okulunda dördüncü yılımdı. Üç yıl önceki heyecanımı görmeniz gerekirdi. Hele seçmen şapkanın kafama yerleştirdikleri an. Ağzından çıkan Hufflepuff kelimesi ile çok heyecanlanmıştım. En mutlu olduğum anlardan biri de asa seçimindeydi. Bu heyecanlarımın üzerinden 3 yıl geçti. Yarın dördüncü sınıfa geçecektim. Muhtemelen yaz mevsiminin ortasında kuvvetli yağmurun yağmasının sebebi de yağmur tanelerinin mutluluğundandı. Tamam, saçma biliyorum ama her şeye iyimser bakmakta fayda var. Ne yapayım Huffepufflıyım?
Yağmur uzun süredir devam ediyor. Yarına kadar biteceğini sanmıyorum. Gece oldu. Yarın büyük gün. Duru'yu ve Demir'i göreceğim için de çok heyecanlıyım. Peron dokuz üç çeyrek vagonunu kaçırmamalıyım. Gerçi şu ana kadar hep kıl payı yakaladım.
Yatağıma yerleştim ve yattım. Sabah olmuştu ve bunu çalar saat sayesinde öğrendim. Biraz daha uyumak istiyordum. Aceleyle çalar saate elime attım ama başarısız oldum. Sanki inat gibi başımda ötüyordu. En sonunda çalar saati yere düşürdüm ve susturdum. Derin uykuma devam etmek için tekrar gözlerimi kapattım. Bu sefer de güneş ışığı gözüme o kadar çok geliyordu ki kör olduğumu zannettim. Anlaşıldı bu gün uyuyamayacaktım.
Sonra bilincim yerine geldi ve aceleyle yataktan kalktım. Saate baktım. Çok az zaman kalmıştı neredeyse peron dokuz üç çeyrek vagonu kalkacaktı. Hemen giyindim ve bavulumu elime alıp çıktım. Sonra bir şey unuttuğumu fark ettim. Annemi ve babamı. Onları kaldırmak istemiyordum. O yüzden not bırakıp çıktım.
Şansıma yağmur durmuştu. O yüzden ıslanmamıştım. Yetişmek için koşuyordum çünkü. Bir de üstüne ıslansam çok kötü olurdu. İstasyona gelmiştim. Kapıdan girdim ve perona doğru ilerledim. Kendi içimden "Hadi Esra, hadi yapabilirsin." diye geçirdim. Trene ulaşabilmem için duvardan geçmem lazımdı. Koştum ve geçtim. Vagona doğru yöneldim hızlı adımlarla. Yanımda kedim Köpük vardı. O da yolda epey sarsılmıştı.
Vagona yetişmeyi başarmıştım. Şimdi de Duru'yu ve Demir'i bulup yanlarına oturmak vardı. Vagonları teker teker gezerken Slytherin'den Uygar'ı gördüm. Bana gelmemi işaret etti ama ben pek istemedim. Slytherin de olsa kimsenin kalbini kırmak istemezdim. O nedenle yavaş adımlarla yanına gittim.
Sinsi bakışlarından hep korkmuştum belki de bu yüzden Gryffindor'a gidememiştim. Her zamanki gibi yine aynı bakışı attı. "Sana hediyem var. İstemez misin?" dedi sinsi bakışlarını devam ettirirken. Açıkçası bana hediye vereceğini pek zannetmiyordum ama "Herkes değişebilir." diye düşündüm.
Hediyeyi mutlu ve biraz da korku içinde elime aldım ve açtım. Yüzümü kaplayan bir şey hissettim. Yine yaptı yapacağını. Kutuyu açar açmaz üzerime toprak sıçramıştı. Gözlerimi kaplayan toprak yüzünden Uygar'ı göremiyordum ama kulağım gayet iyi duyuyordu. Kahkaha sesleri gittikçe yükselirken ben de elimle yüzümdeki toprağı silmeye çalıştım. Bu kadarı da yeterdi. Elimdeki kutunun içinde kalan bir avuç toprağı da Uygar'ın yüzüne fırlattım. Bu sefer gülme sırası bendeydi.
Onun sinirini bozmak için ben de sinsi bir gülüş atmaya çalıştım. Sanırım becermiştim. Yüzü buruşmaya başladığında sanırım biraz vicdan azabı çektim ama onun yaptığı resmen rezillikti. Hızlı adımlarla vagondan çıktım ve arkadaşlarımı buldum.
Beni gören Demir küçük bir kahkaha attı. Duru da gülmemek için dudağını ısırıyordu. Aralarına oturdum ve iki elimle ağızlarını kapattım. Duru anlamsız bakışlarını bana döndürerek "Sana ne oldu Esra?"dedi. Ben de "Ne yapayım? Uygar çağırdı. Kalbini kırmak istemedim. Gittim ama bana bir kutu verdi. Yani dediğine göre hediye. Açınca üzerime birden toprak sıçradı. Herkes değişebilir diye düşünmüştüm." Dedim yüzümü buruşturarak." Ardından Demir "Uygar dışında herkes değişebilir."dedi gülerek. Üçümüz de kahkaha attık.
O sırada satıcı teyze geldi. "Bir şey isteyen var mı?" diye haykırdı. Canım çikolata kurbağası çekmişti. Demir ve Duru'nun da çikolata kurabiyeye baktığını kestirdikten sonra ablaya seslendim. "Üç tane çikolata kurbağa alabilir miyiz?" Kadın elini çikolata kurbağalarına götürdü ve üç tane alıp bize verdi. Ben de cebimden galonu çıkartıp verdim. Kadın son olarak gitmeden "Afiyet olsun çocuklar." Dedi ve arkasını dönüp diğer kişilere aynı soruyu sormaya devam etti. Çikolata kurbağalarının tatları çok güzeldi. Hele altındaki kartta ne çıkacağı ayrı bir heyecan içeriyordu.
Kutuyu açtım. Ardından Duru " Dikkat et! Kurbağan kaçıyor." Dedi panikle. "Bu kurbağalar da yerinde durmuyorlardı ki." Dedim bir yanda kurbağayı yakalamaya çalışarak. Arkadan Demir'in sesini işittim. "Profesör Longbottom çıktı." Diye haykırdı. Ben de kartıma bakmak istiyordum ama şu yaramaz kurbağaya takılmıştım ki o sırada pencereden kaçıp gitti.
Karşımda duran Duru da "Yazık oldu. Geçmiş olsun." Dedi yüzünü buruşturarak. Ben de kalktığım koltuğa geri oturdum. Çikolata kurbağanın altından çıkan karta heyecanla baktım. "Ne inanamıyorum." Diye haykırdım. Demir ve Duru yüzlerini bana anlam veremez ifadede çevirirken. "Voldemort" dedim neredeyse ağlayacak bir tavırla.
Demir ve Duru anlam veremez ifadelerinden kurtulup "Voldemort da kim?" sorusunu yönelttiler. Duru da hak verircesine kafasını salladı. "Nasıl yani Voldemort'u tanımıyor musunuz?" diye yeni bir soru yönelttim. Onlarsa hayır anlamında kafasını salladılar. Ben de karttaki kişiyi Demir ve Duru'ya gösterdim. Onlarsa " Bu kişi Profesör Riddle. Voldemort değil."dediler. Ağzım apaçık kalmıştı çünkü Voldemort'un gerçek kimliği Tom Riddle'dı. O Hogwarts savaşını başlatandı. Şimdi ise bir anda profesör mü olmuştu? Kafamda bir sürü soru dönerken aklıma bir şey gelmişti. O şu an yaşıyor mu? Bu soruyu Demir ve Duru'ya sordum. Onlar da "Hayır seneler önce öldü ama Harry Potter denen yaratığı öldürmeyi başarmıştı. O savaşta fazla yaralandığı için de dayanamayıp öldü."dediler.
O an daha da fazla şaşırmıştım çünkü Tom riddle yani Voldemort savaş başlatmıştı ve Harry Potter onu yenmişti. O savaşta da Voldemort ölmüş Harry Potter ise yaşamayı başarmıştı. Daha sonra yeni bir soru yönelttim. "Peki Harry Potter şu an yaşıyor mu?" dedim. Ardından hemen Demir yanıt verdi. "Harry Potter da Tom riddle da öldü."
Apaçık açılan ağzım daha fazla açılmıştı. Duru bana döndü ve "Ne oldu Esra?" diye bir soru fırlattı ortaya. Ben de "Çok önemli bir konu var. Bunu Hogwarts'a varınca anlatacağım." dedim çünkü tren varmıştı. Yol boyunca devam eden şaşkınlığım benim yürümemi de engelliyordu. En sonunda Hogwarts'a varmıştık. Huffelpuf'ın binasına yerleştik ve koltuğa oturdum. Duru ve Demir de yanımdaydılar. Artık hemen konuya girdim.
Dediklerinin yanlış olduğu ve Harry Potter'ın Voldemort'u öldürdüğünden bahsettim ama onlar bunu onaylamadılar. Herkesin Harry Potter'ın değil Voldemort'un Hogwarts'ı kurtardığını ve Harry Potter'ın savaş başlattığını iddia ettiler. Hatta tarih kitaplarında bile yazdığını söylediler. Onlardan tarih kitabını istedim. Demir de kitaplığa doğru yöneldi. Kitabı aldı ve bana verdi. Kitabın Hogwarts Savaşı ile ilgili bölümünü açtığımda gerçekten dedikleri gibiydi.
Hogwarts savaşını Harry Potter'ın başlattığı ve Tom Riddle'ın savaşıp yendiğini aynı zamanda da daha fazla yaraya katlanamayıp öldüğüne dair bilgiler yazıyordu. O an daha fazla dayanamadım ve "Bu nasıl olur?" diye haykırdım. Arkadaşlarımın kendi iyiliğimden şüphe ettikleri için "İyi misin?" diye sorduklarında onlara yaşadığım her şeyi anlattım. Onlarsa böyle bir şeyin olamayacağından bahsedip durdular.

YOU ARE READING
Harry Potter Öldü Mü?
FanfictionHogwarts Savaşının üzerinden 4 yıl geçmişti. Her şey çok normaldi. Ta ki arkadaşlarının söylediklerine kadar.