"Aradığınız kişi şu anda meşgul, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz..."diyen kadının sesi ile yüzümü buruşturdum.
Alper yine telefonlarımı açmamıştı. Tamam biliyorum onu çok fazla sıkıyordum ama insan kardeşini merak etmeyecekse onun için endişelenmeyecekse ne anlamı vardı kardeşliğin? Üstelik o benim tek yaşama sebebimken... Ah benim kara saçlı küçük kardeşim...
Ben telefona küskünce bakarken, "Şule gelsene kızım içeriye.."diyen Ali Amcaya baktım ve onun davetine icabet edip pastahaneden içeri girdim. Kapıya en yakın olan masaya beraber oturduk. "Hayırdır yüzün niye gülmüyor?"diye sordu.
Kan bağım olanlar hariç hayatımdaki herkes beni gerçekten umursar ve çok severdi. Haklarını yiyemezdim asla ve iyi ki varlardı...
"Alper telefonlarımı açmıyor."dediğimde karşımda ki yaşlı adam yorgunca soludu. "Ali Amca en son iki hafta önce açtı yani daha doğrusu on altı gün önce... O zaman da yurtta veli tarafından bir imza lazımmış o yüzden..."
"Delirtecek bu oğlan beni!"dedi Ali Amca. Garsonlardan biri kendisine seslenince benden müsade isteyip yavaş adımlarla gitmeye başladı ama söylediklerini duyuyordum. "Yahu geçenlerde aradım onca saat konuştuk yine de işe yaramamış.."diye söylenen yaşlı adamın kalbinin güzelliği beni mest ediyordu.
Benim üzülmemem için kardeşimle konuşulması çok ponçik bir hareket bence. Seviyorum seni Ali Amca. Üstelik tek tanışıklığımız haftanın bir kaç günü gelip gevrek aldığım dükkanın sahibi olması.
Bu arada ben Şule Yılmaz... Annesi ve babası tarafından henüz on beş yaşında terk edilen, kardeşi tarafından nefret edilen ve iki tane koca yürekli adam ile harika bir kız tarafindan kardeş bellenip yine onlar tarafından çok sevilen 1.67 boyunda, 58 kilo, kıvırcık turuncu saçlı ve bu yüzden yolda gördüğünüzde büyük ihtimalle dönüp tekrar bakacağınız sıradan bir insan evladıyım. Evet evet bende tanıştığıma memnun oldum...
Ateş, Yiğithan ve Elif....
Hayatımın en güzel hediyesi onlar bence. Beni düştüğüm çukurdan çıkarıp, yaralarımı sarıp, kirimi temizleyen harika dostlarım. Tüm bunlara rağmen yaşama sebebimin Alper olduğu konusunda hala aynı düşüncedeyim çünkü ona bir sözüm var. Benden istediği tek şey...
Düşüncelerimden çalan telefon sesim ile ayrıldım. Masanın üstünde duran telefonda ki isme inanmasam da hızla açtım...
"Alper, ablacım neden açmıyorsun telefonlarımı bak vallahi kalbim dayanmıyor Alper. Seni çok merak ediyorum lütf..."
"Şule susacak mısın artık?"dedi sert sesi ile. El mecbur susup onu dinlemeye koyuldum. "Yiğit Ağabey bir kaç fatura istedi dershane işleri ile ilgili... Onun evine gidiyorum çok görmek istiyorsan oraya gel."dedi.
Heyecanla ayağa kalkıp "Tamam geliyorum.."dedim ama o beni tam olarak dinlemeden telefonu kapattı. Tabiki de bozuldum ama onu uzun bir aradan sonra görecek olmam daha önemliydi. Okul veya dershane çıkışlarında önünü keserek görüyordum ancak artık ona da izin vermiyordu....
Hızla Yiğit'imi aradım. Telefon ikinci çalıştan sonra açıldı ve bende hızla "Günaydınlar olsun efenim..."dedim.
Yiğit, "Böyle telefon mu açılır?"dedi ve sesi berbat geliyordu. Bir sorun mu vardı acaba? Dün Hazal ile hastahanede kalmışlardı bu yüzden yorgun olmalıydı...
Bu sefer de, "Merhaba Yiğithan nasılsın hayatım?"dedim neşeli sesim ile.
"Of ne var kızıl kafa?"dedi Yiğit. Öküz bu adam ya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şule
Teen FictionGözyaşı ve gülüşlerini harmanlayan Şule'nin hayatına bir bakış atmaya ne dersiniz? ■Umut'suz kitabımdan tanıdığınız Şule'nin hikayesi ■Kitap kapağı şahsıma ait :)