Tek Bölüm

66 1 4
                                    

“Engelli hayat engel tanımazmış” öyle derdi herkes önceden.Öyleydi de aslında.Annemle beraber tüm engellerimizi aşmıştık.O benim karanlığıma ışık, ben onun hayatına bir çift ayak olmuştum.Yani ben onun yerine yürüyordum, o da benim yerime görüyordu.Nasıl derler buna; iki bedende tek kişi olarak yaşıyorduk sanki.Bazen yorulurduk aynı şeyleri yapmaktan,sıkılırdık belki.Deniz kenarına kaçardık hemen.Denizin o tuzlu kokusu, serin havası içimizi açardı.Bizde gelirdik arada bir.Yine bir sonbahardı geldiğimizde.Hani şu yaz ve kış arasına sıkışmış üç aylık soğuk zaman diliminde. Oturduk annemle her zaman oturduğumuz yere. Şapkamı giymiş olduğum halde serin hava kulaklarımı üşütmüştü. Rüzgârın sesi bir uğultuyla yalayıp geçiyordu yanaklarımı. Ellerimi kenetledim birbirine, sonra da bir sıcaklık hissettim. Meğer annemin elleriymiş ellerimi ısıtan. Tam olarak nerede oturduğunu kestirememiştim ama ona doğru dönüp gülümsedim. Tek elini çekip şapkamın dışında kalan ve rüzgârdan birbirine karıştığını düşündüğüm saçlarıma dokundu. Bana etrafı anlatmasını istedim. Onun gördüklerini görmeyi istiyordum. Yapamıyordum ama itinayla dinliyordum. Annem beni kırmayıp anlatmaya başladı. Ağaçların yaprakları kurumaya yüz tutmuş ve çoktan kurumuş olanlar rüzgârda dans ederek yere düşüyorlarmış. Kaldırım taşları az önce yağmış olan yağmurdan dolayı ıslanmış ve gri olan renkleri biraz daha koyulaşmış. Masmavi denizin dalgaları rüzgâra kızmış gibi havalanıp kıyıya çarpıyormuş. Arkalarında da kıyı boyunca maviye güzellik katan beyaz köpükler bırakıyorlarmış. Bir iki tekne varmış kıyıda bağlı. Onlarda dalgalara ayak uydurmuş sağa sola sallanıyorlarmış. Hava hafif karanlık, bulutlar tekrar yağmur yağdıracak gibiymişler. Böyle anlattı işte annem. Ne hayal edebildim, ne görebildim. Sadece dinledim. Hayatım boyunca hiç görmediğim denizi nasıl süsleyip hayal edebilirdim ki?

        Görevlilerden biri odaya girmem için yardımcı oldu. İçeride ağır bir koku vardı, sanki yıllardır penceresi, kapısı açılmamış gibi. Deri bir koltuğa oturduğumu anlamıştım. Ellerimden yardım alırken derinin müthiş kayganlığını hissetmiştim. Az sonra kapının tekrar açılıp kapandığını duydum. Ardından topuklu ayakkabı sesleri kasvetli odanın içini doldurdu. Psikolog olduğunu tahmin ettiğim kişinin yerine oturduğunu yalnızca koltuğun tepki olarak çıkardığı fış sesinden anladım. Bir kâğıt hışırtısı doldurdu önce kulaklarımı ve arkasından tükenmez kalemin tepesine basıldığını duydum. Tiz bir öksürük sesinden sonra bayan psikolog benimle konuşmaya başladı.

“Merhaba, yeni hastam sensin demek ki “ sesinden anladığım üzere kadın genç sayılmazdı. Belki de saçları kırlaşmıştır ve şuan bana çerçevesiz gözlüklerinin üstünden bakıyordur.

“Benim efendim” sesimin korku dolu çıkmasına izin vermiştim. Oturduğum yerde kıpırdandım ve bedenimi sesin geldiği tarafa doğru biraz daha çevirdim.

“Çekinmene hiç gerek yok, bana içinden geçen her şeyi anlatabilirsin. Emin ol çok rahatlayacaksın.”  kadın iyi niyetli birine benziyordu. Gerçekten rahatlar mıydım acaba? Çok fazla bir şey yaşayamamıştım ben. Bir annemle anılarımız vardı, üstüne daha fazlasını ekleyemeyeceğimiz anılarımız. Evet, doğru, ekleyemeyeceğiz. Annem öldü çünkü. Bir kazada kaybettim onu. Geçirdiği bu ikinci kaza onu bu kez benden almıştı. İşte o an ışığım söndü. Sanki biri geldi ve annemin bıkmadan, usanmadan göz kapaklarımın içine elleriyle tek tek dizdiği mumları üfledi. Tekrar karanlığımda yalnız bıraktı beni. Annem yokken sadece ışığımı kaybetmedim ki ben. Ayaklarımı da kaybettim. Çünkü biz bir bedendik. Onun minnacık ayaklarıydım ben, o da benim kömür karası gözlerimdi ama gitti. Onsuzluğa alışırdım belki ama bundan sonra benim yerime gören biri olmayacaktı. Yani bende göremeyecektim. Duygusal havayı tekrar psikolog dağıtmıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 31, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARANLIĞIMDAKİ IŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin