-15.04.2020-
Hobi olsun diye yazıyorum. Yazım hatalarım olabilir ve noktalama hatalarım şimdiden özürdilerim. İyi okumalar herkese.
SENÇİ
Karanlıktı... Soğuktu tek umut kaynağı, ilerideki ışıklardı. Kulakları hiç olmadığı kadar çınlıyordu. Işıklara yaklaştıkça küçük üçgen kulaklarını minnak elleriyle kapadı. Kendi çabasıyla yol bariyerlerini geçip büyük bir ana yola vardı. Yanından kocaman tırlar gürültülü araçlar geçiyordu korkuyla bariyerlere kapandı küçük erkek çocuğu.
Kapandığı yerden onu üzerine tutulmuş araba farları çıkardı. Simsiyah gözlerini kamaştırmıştı bu ışıklar, önünde bir adam gölgesi belirince korktu. Adam ona elinde bir kılıç yaklaştı. Hançeri iyice gerip boynuna vuracaktı ki durdu. Bir şeyle çelişiyor gibiydi, ne yapmaya çalışıyordu? Ufaklık koca siyah gözlerini büyütmüş merakla ona bakıyordu, adam elindeki hançeri kınına geri sokup çocuğa eğildi. Ufaklık ilk defa görmüştü o yeşil gözleri, yoksa... ona mı çevirmişti bu şefkatli gözler? Soğuk buz tutmuş yüreği ısınıverdi bir anda. Adam dalgalı saçlarını okşayıp "Burada ne yapıyorsun ufaklık?" dedi. Şakayla karışık bir sesle.
Onu duyamıyordu ama elleri sıcacıktı. Kafasındaki elleri yanağında gezdirdi sanki aradığı şeyi bulmuş gibiydi daha fazlasını, istiyordu daha fazla sevgi istiyordu. Adamın boynuna atlayıp kocaman sarıldı burası güzel kokuyordu ve sıcaktı hiç olmadığı kadar.
Adam bu denli bir şey beklemiyordu ama çocuk buz tutmuştu demek ki uzun zamandır buradaydı. Ufaklığın koca gözlerini gözlerine dikti "Ben seninle ne yapacağım?"
Bu satırlar bir hikayenin başlangıcı gibi görünse de sadece ufak bir parçasıdır...
* * *
"Ah! acıtıyor!!"
"Acısın!"
Deniz Altan pamuğu yarabandı ile sabitledikten sonra poşetten başka bir pamuk daha çıkarıp oksijenli suya emdirdi. Yarayı oksijenli suyla temizledikten sonra da yarayı geniş bir yarabandıyla kapattı. Deniz Altan, Kaage'in yanağında ki koca morluğu görüp iç çekerek "Bir de yüzüne vurmuşlar şu haline bak! İnsan olduğun anlaşılmıyor, sana kaç defa diyorum kavga etme, kavga etmek kötüdür!"
Kapıdan bir gülme sesi gelince ikisi de kapıya doğru baktı. Bu Haluk Akgün'dü. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. "O çocukları sen mi dövdün bakalım."dedi.
Kaage kafasını heyecanla salladı, Deniz Altan'ın kızgın bakışlarına maruz kalınca boynunu utançla eğdi. Haluk Akgün hayranlıkla "Adamları iyi haşat etmişsin suratlarını gördüm çok berbat haldeydiler... şimdi amcana anlat nasıl dövdün? Her karesini duymak istiyorum."
Deniz Altan alevli bakışlarını Haluk Akgün'e çevirmişti. Haluk Akgün bakışların etkisiyle şu cümleyi kurdu. "Şaka yapıyorum ya şaka kızma hemen. A-a ne ayıp! Kaage kavga kötüdür."
Deniz Altan şakaklarını hafifçe ovalardı. "Burada çocuğuma kavga etmenin kötü bir şey olduğunu anlatıyorum sen gelmişsin burada 'adamları iyi dövmüşsün ha! aferin sana' diyorsun."
"Deniz sende iyi değilsin abicim. Çocuk kaç yaşına geldi hala azarlıyorsun kabul et artık o büyüdü, kendi sorunlarını kendisi halledebilecek yaşta."
"Kendi sorunlarını tek başına halledebilmesi umrumda değil. Ben oğlumun sağlığını düşünmek zorundayım. Baba olduğunda beni çok iyi anlayacaksın."
"Bunun baba olmakla alakası yok! Ve her zaman konuyu hemen babalığa getiriyorsun. İnsanları zayıf noktalarından vurmayı bırak."u-u
Deniz Altan'la Haluk Akgün'ün kavgaları devam ederken Kaage pencereye yaslanmış dışarıyı izliyordu. Buradan her kes karınca gibi duruyordu dikkatle aşağıya baktı, bir hemşire yaşlı bir kadını gezdiriyordu. Yüreğinin ısındığını hissedip gülümsedi... Babasının bağırışıyla yerinde sıçradı "Kaage! Hadi Haluk amcan seni eve bırakacak." Kaage kalbini tutup atıp atmadığına baktı.
Deniz Altan homurdanarak "Atıyordur atıyordur merak etme!" Öfke ve alaycılık karışmıştı sesine.
Haluk Akgün, Kaageye gel işareti yaparak onu omuzladı "Oğlum sen de çok susuyorsun biraz kendini savun."
"Ne savunması adam dibine kadar haklı." İç çekti. "Sorun mıknatısı gibiyim, bokluk hep beni buluyor."
Haluk Akgün güldü. "Öyle deme, boklukları çektiğin yok... sadece yanlış yerde ve yanlış zamanda oluyorsun tek sorun bu.(Galiba)"
Kaage gözlerini devirdi. "Keşke tek sorun bu olsaydı Haluk amca."
Yolda ikisi de tek kelime bile etmedi. Kaage cama yaslanmış kafasını cama çarparak ritim tuturmaya çalışuyordu. Araç kırmızı ışıkta durdu. Kaage dışarıdaki insanlara baktı; köpeğini gezdiren bir kadın, Annesini 'attık gidelim' dercesine çekiştiren bir çocuk ve bu çocuğu umursamayan bir anne, işine yetişmeye çalışan bir adam herkes'in bir amacı var ne güzel. Bunu düşünürken kendine güldü kendiyle dalga geçer gibi...
Etrafa biraz daha göz gezdirdikten sonra kızıl saçlı bir adam fark etti. İlk başta saçları yüzünden dikkat kesildiği bu adama daha dikkatle baktığında kulaklarında bir terslik olduğunu anladı. Kekeleyerek "Kulakları?"
Haluk Akgün ne dediğini anlamayıp. "Ne dedin bakem?" Kafasını ona çevirdi.
Daha sorusunu sormadan Kaage yok olmuştu.
Gözündeki yaşları hissetti Haluk Akgün... Artık Deniz'in ayaklarına kapanıp boynunu kesmesini beklemekten başka yapacak bir şeyi yoktu.
Kaage kendini çoktan yola atmış, etrafta kızıl saçlı bir adam arıyordu. Etrafındaki insanlara çarpa çarpa da olsa ilerliyordu. Küçük bir kıza çarpıp elindeki bütün kağıtları yere düşürdü kağıtları bir yandan toplamaya çalışıyor bir yandan adamın nereye gittiğini anlamaya çalışıyordu. İçinde çizim olan kağıtları kahverengi saçları kısa, kahverengi gözlü tatlı kıza verdi zamanı olmadığı için küçük bir özürle yanından ayrılmak zorunda kaldı.
Neredeydi bu adam? Zıplayıp insanların üzerinden bakmaya çalıştı kızıl saçlı birini ara sokağa girerken görmüştü içindeki rahatlamayla ara sokağa girdi. Gözlerine inanamamıstı. Bu bir kızdı ve kulakları gayet normaldı. Kız elindeki çöpleri çöp kutusuna atıp sakızını çiğniye çiğniye Kaageye doğru geldi. Fısıltıyla "Ucube."
Kaage kafasını kaşıyıp iç çekti cidden adamı kaçırmıştı. Geldiği yoldan geri dönerdi ama nasıl cüzdanı sırt çantasında kalmıştı çantada da arabada. Güzel sıçtın Kaage, her zaman ki gibi...
Amcasını aramak için onu bıraktığı sokağa gitti burada yoktu. Çoktan gitmiş olmalıydı.
Ellerini cebine koyarak yürümeye başladı belki amcası onu bulurdu. Umudunu kaybetmis bir şekilde yürürken birden bedenine yüklenen ağır bir yük hissetti.
Belini kavrayan elle birlikte birden havalandı. Bu havalanması kısa sürmüştü ki bütün bedeni soğuk betona yapıştı. Kendini yapıştıği yerden kaldırmaya çalışırken boynunda soğuk demiri hissetti. Demirin soğukluğuyla içi ürperdi. "Söyle iblis insanlara bu kadar yakınlaşarak neyin peşindesin?" Kaage yutkundu...
Haftaya devam edecek...
❤Okudunuz için teşekkürler❤
...Hatalarım varsa yorumlara yazın lütfen...
Yazar: Meridagi
-963- kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıyı Öldürmek
FantasyKaranlıktı... Soğuktu tek umut kaynağı, ilerideki ışıklardı. Kulakları hiç olmadığı kadar çınlıyordu sanki kulaklarında hiç durmayan bir ses kavgası vardı. Işıklara yaklaştıkça kavga kızışıyor gibiydi. Küçük üçgen kulaklarını minnak elleriyle kapadı...