Günebakan Misali

190 27 36
                                    

Yıllardır çorak bir araziyi ekmeye çalışıp dururum. Aslında çalışmak istemem de zorlanırım. Anam veya babam hala anlamadı buradan hayır gelmeyeceğini. Hayır, kendileri de teşrif etmez, nöker niyetine çalıştırır dururlar beni. Ayağım bastığından beri çöllerdeyim. Tenim yanık, ağzım kuru, karnım ise aç. Anamın koyduğu kuru ekmek yetmiyor, tasa koyulan su hemencicik bitiyor. Yine de aynı yolu iki kere gidip gelecek güç bende yok.

Güneş tam alnımın tepesinde, fokurdatıyor beynimi. Sağıma soluma bakıyorum, hepsi kırklarını geçmiş bazıları ise ellilerini selamlamış insanlar. Tek bir yaşdaş bile yok yanımda! Olmasını da beklemem zaten, herkes benim anam babam mı evlatcağızlarını sürsünler yollara? Çok zoruma gider bu durum. Köyün en delisinden tut en ahmağına kadar hepsi mektepte. Bense buralarda sürünüp dururum. Gerçi muallim beni çağırdı ama anam "İş var, hasat var ondan hemen sonrasına da ekin var gelemez. "dedi. El mecbur boynumu büktüm bende, hem mektep için gerekli kıyafette yok. Bundan mütevellit geçen yıl çok dayak yedim baş muallimden. Zaten zar zor gelebiliyordum işten arta kalan vakitte, ya da o kadar bitap düşüyordum ki eve gelecek takati zor buluyordum.

İşte geçen seneyi böyle geçirdik, çokça yarım yamalakla. Şimdi ise yarım yamalağa bir hasret dolandırıyoruz başımızı orada burada. Evden ne vakit mal otarmaya çıksam karşı evin oğlunun mektep'e gittiğini görüp oracıkta tepiniyorum öfkeden. Ayağımın altındaki toprağı tozu dumana katıyorum. Normalde sahip olamadıklarımdan yakınmam, olanla yetinmesini bilirim ama bu beni çokça gocundurur yaşdaşlarımın arasında.

Nedeni bellidir çünkü, babam parayı bize vermez. Dostlarına yedirmeyi sever, evde kahvaltı yapmaz. Köyün kahvesine iner orada kendiyle birlikte herkese ısmarlar. Bütün köy tarafından da bol gönüllü olarak bilinir. Ne bol gönül ama anlatamam! Avradını, çoluğunu çocuğunu çöllere süren bu adamın ne yüce bir kalbi var böyle...

Yine de beterin beteri vardır derler. Öncesinde mümkünatının olmadığını düşünsemde köye yeni gelen aile bunu kanıtlar nitelikteydi. Ne hikmetse hemen bizim oralarda bir yerlere taşınmışlardı. Bu da birkaç gün sonra yanıma katılan bu çocuğu iyi tanımama bir vesileydi. Benim aksime bembeyaz bir teni, ince bedeni ve küçük gözleri vardı.

Bir erkek için fazla sıskaydı. Elleri tırpanı nasıl tutacağını bilmiyordu. Görmesem kendi ayağını biçecekti yazık. İşe önce, tırpan nasıl tutulur öyle başladık. Nitekim çabuk öğrendi sıska çocuk, lakin bu seferde yorulan kollarına sebep hemen atıverdi tırpanı ellerinden. Gülümsetti bu halleri beni, kendimi büyük görmeye başladım onun yanında. Sanki ona işin inceliklerini öğreten bir usta gibi hissettim kendimi, onu da yanımda bir çırak.

Çabucak arkadaş olduk bu vesileyle.Bir yanım yanımdakine en içten şekilde acırken diğer yanım fütursuzca seviniyordu. Nedeni ise barizdi. Artık çölde geçen günler zulümden ziyade neşeli geçiyordu. Bana kalırsa o da sevinmeliydi. Ben olmasam o ne yapardı bu yaşlıların yanında. Sahi ya, eğer ben mektepte olsam yoongi burada tek kalırdı. Peki yoongi neden mektepte değildi? Onun da mı babası para vermiyordu mektep için?

Gerçi karşımdaki sıska çocuğa bakarsam fakirlikten sebep gidemediğini söylerdim. Zaten yoongi'de bunu kanıtlar nitelikteydi gözümde. Ne vakit tırpanlar elden bırakılsa ve yemek için durulsa onun gözlerini kaçırdığını görmekteydim. Benim bile karnımı doyurmayan kuru ekmeğim yanımdayken, onun yemek bohçası getirdiğini hiç görmemiştim.

Kalbimi sızlattı sıska çocuk. Zaten her an yıkılacak gibiydi. Gocundurmakta istemem onu, bu yüzden elinden tuttuğum gibi dere kanarına yürümeye başladım. Arkamı dönüp baktığım o kısacık seferde irileşmiş küçük gözlerini gördüm. Sevimliydi biraz, mesela ben gülümsesem onunkisi gibi tatlı olmuyordu. Anam haylazca sırıttığımı söyler. Yoongi'de sevimli sevimli gülüyor. Onun dişleri çok küçük ve bu benim hoşuma gidiyor.

Sunflower "YoonKook" Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin