KIRMIZI

117 16 64
                                    

Düşlerine dokundum Yokluğunda soğuk
Kalbin bende kaldıysa eğer
Aşkım sen kırmızı

Islak gözlerinde birkaç zamandan kalan yalan
Serin bir yaz günü sen kırmızı
Katilim olurmusun yeniden yaşamaya inat
Dokunsam ağlayacak gibisin sen kırmızı

Yine her sabah olduğu gibi bu güzel alarm' la saat "05:00" da uyandım. Derken aklıma "O" geldi. "Kırmızı" o benim bu hayatta tek aşık olduğum kadındı. Onu sadece rüyamda görmüştüm.

Masmavi sulardaydım etrafımı ormanlık bi alan çevreliyordu. Suyun boyu diz kapağıma kadardı. Üzerimde gümüş grisi pantolon ve tişort vardı.

Birden kafama nerden geldiği belirsiz bi taş çarpmıştı. Taşın etkisiyle kendimi boğucu mavilerin içinde bulmuştum. Gözlerim açılıp kapanıyordu. Boğulmama ramak kala hafif balık etli bembeyaz minik bi el beni kıyıya çekti. Hemen ilk yardıma başladı. Az kalmıştı kalbimin durmasına. Onun sayesinde fotosentez yapmaya devam ediyordum.

Güneş tam tepemizdeydi yüzünü seçemiyordum. Sadece kehribar gözleriyle, kıpkırmızı saçları göze çarpıyordu. Meraklı bakışlarla beni süzüyordu. Sanırım boşboş bakmamdan dolayı endişelenmişti. Galiba bilincimin kapalı olduğunu düşünüyordu.

Endişeli bakışlarla "iyimisin" Dedi. Bense hala bön bön bakıyordum. Birkaç kez parmaklarını şıklatınca anca kendime gelebildim. Gücümü toplayıp "iyiyim" diyebildim. Bu sözüme sevinmiş olacakki gülümseyip "harika" dedi. Sesi büyüleyiciydi. Çok farklıydı, daha önce gördüğüm hiç bi kadına benzemiyordu. Gerçek olamayacak kadar doğaldı.

Aniden ayağa kalkıp arkasını döndü. Üzerinde ise ayak bileğine kadar uzanan beyaz bi elbise vardı. Aslan yelesi gibi arkaya yatırdığı hafif kabarık saçlarıyla tam bi uyum içindeydi. "İyi olduğuna göre sorun yok" deyip yavaşça yürümeye başladı. Yerimde doğrulup "bekle beni bu halde bırakıp nereye gidiyorsun?" Dedim. Yerinde durup "gitmem gerek" dedi. "Ben nolucağım?" Dedim şaşkınlıkla. "Bul beni" diyip hızlı adımlarla ormanlık alana doğru ilerledi. Kısa bi süre sonra gözden kayboldu.

İşte rüyam tamamiyle bundan ibaretti. O rüyadan sonra hayatımda ilk defa bi kadına aşık olmuştum. Herkesin parmakla gösterecek kadar güzel dediği kadınlar' dan bile etkilenmeyen ben rüyamda gördüğüm bi çift kehribar ve kıpkırmızı aslan yelesine çarpılmıştım. Rüyamın üstünden bir ay geçmesine rağmen hala etkisinden çıkamamıştım.

Düşüne düşüne saat "05:10" olmuştu. Hemen silkelenip yataktan fırladım. Elimi yüzümü yıkayıp minik sırt çantama fotoğraf makinemi ve suyumu koydum. Eşofmanlarımı ve spor ayakkabılarımı da giyince her sabah yaptığım Kros(Dağ koşusu) için hazırdım. Telefonumu ve kablosuz kulaklığımı da alınca kendimi dışarı attım. Koşu yapacağım yer evime uzak olduğu için arabama doğru ilerledim.

Yarım saat içinde tabiatın içerisindeydim. Kulaklığımı takıp motive edici bir müzik açtım.

Ve her koşuda yaptığımı yaptım. Sanki karşımda biri varmışçasına içimden kendimi tanıttığım beni motive eden konuşmamı yaptım.

"Ben Tuğkan GÖNÜLYAKAN 27 yaşındayım. 2 metre boyunda 100 kilo geniş omuzlu iri yarı bi adamım. Dalgalı siyah saçlarım ve gümüş grisi gözlerim var.Profosyonel bir dağ tırmanıcısıyım şimdiye kadar birçok dağı insanlara sağsalim gezdirdim. Everest' in zirvesine tek parça halinde çıkan sayılı tırmanıcılardanım. Hobi olarak doğa fotoğrafçılığı yapıyorum, aynı zamanda extrem sporlara bayılırım. Diğer bir yeteneğim ise bayaa hızlıyım. Atletizmde çeşitli derecelerim var. Çevremden kimileri fotoğrafçı ol kimileri ise koşucu ol dedi, ama gel görki uçuruma kurduğu çadırda uyuyan bir dağcı oldum. Dış görünüşümden ve işimden dolayı bir sürü lakabım oldu :
Tarzan, maymun, dev, merdiven, kavak, dağ, metre, izbandut, gümüş, yakışıklı, karizma gibi daha aklıma gelmeyen birçok isimle çağrıldım."

Konuşmamı yapmış ve yine sınırlarımı zorlamıştım. Bir saatlik koşunun ardından çantamdan çıkardığım suyumu içtim. Fotoğraf makinemle birkaç güzel kare yakaladıktan sonra evimin yolunu tuttum. Eve vardığımda üstümü çıkardım soğuk bi duşa ihtiyacım vardı. Ardından üzerimi giyinip dışarı çıktım. İyi bi kahvaltı yapmalıydım ve içimden bi şeyler yapmak gelmiyordu, zaten yemek konusunda hiç iyi değilim.

Ailenin tek çocuğuyum. Babam 180 boyunda 76 kilo eğlenceye düşkün çalışırken bile eğlenen normal cüsseli bi adam. Uluslararası bi aşçı "GÖNÜLYAKAN" adında restoranlar zinciri var. Boş vakitlerimde barmenlik yaparım. Aşk acısı çeken sarhoşların dertlerini dinler onları teselli etmeye çalışırım.

Annem ise 160 boyunda 60 kilo dünyalar tatlısı güler yüzlü pamuk kalpli terlik fırlatma şampiyonu bir ev hanımı. Bana yemek yedirmek için bi elinde terlik bi elinde yemek az kovalamadı beni. Hele o fırlatırken falso vermesi yokmu asla kaçamıyordum. Hedefine kitleniyordu resmen.

Arabayı babamın ilk göz ağrı restoranına sürdüm. İçeri girince mekanın işletmecisi "Hakan Abi" karşıladı beni. Onunda boyu 175 cm' ydi. Tebessümle "hoşgeldin aslanım nasılsın işler nasıl gidiyor?" Dedi. "Hoş buldum Hakan Abi iyiyim koşuşturuyoruz işte napalım" Dedim. Tek kaşını kaldırıp "açmısın ne ikram ediyim?" Dedi. "Aslında evet onun için gelmiştim. Tercihi sana bırakıyorum ne olursa yerim şuan." Diye cevap verdim. "Tamam o iş bende" diyip mutfağa doğru ilerledi. Kahvaltımı yaptım uzunca bi sohbetten sonra teşekkür edip çıktım. Çalan telefonuma baktım arayan annemdi. "Oğlum çabuk eve gel" diyen annemin sesi telaşlı ve ağlamaklıydı. Endişeyle "anne noldu iyimisin sakin sakin anlat şunu." Diyebildim korkuyordum. Bu sefer annemin sesi daha bi hüzünlü şekilde "baban fenalaştı uzatmada gel!" O an göğsüme bişey saplanmıştı sanki. Buruk bir sesle ve güçlükle "geliyorum" diyebildim.....

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 06, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YAKIŞIKLI DEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin