Favori şarkımın gitar versiyonu çalarken nereden geldiğini anlamak için kaşlarımı çatıp gözlerimi araladım. Uyku sersemi halimle bunun telefonumun zil sesi olduğunu anlamam biraz uzun sürmüştü.
"Alo?"
"Yüzünü yıka, üstünü giyin, çıkıyoruz."
"Ne?"
Uyku sersemi olduğumu hatırlatmama gerek yoktu sanırım.
"Ormana gidiyoruz ya?"
"Haa..."
Yatakta doğrulup saate baktım, gece yarısına yaklaşıyordu.
"Tamam, üstümü giyinip ararım seni."
Şişmiş gözlerimi biraz dindirmek adına yüzümü iyice yıkayıp tekrar aynaya baktım. Zamansız ve çok uyuduğum için yüzümün her yeri şişmişti, yıkamayla geçecek gibi de gözükmüyordu. Zaten şu an karanlık olduğunu ve ormana gittiğimizi kendime hatırlatarak yüzümü boş verip üstüme siyah bir şeyler giyip telefonumu elime aldım. Taehyung'un numarasını bulduğumda üstüne basıp ayağımla ritim tutarak açmasını beklemeye başladım.
"Hazır mısın?"
Görmeyeceğini bilsem de kafamı aşağı yukarı salladım.
"Hazırım, tam olarak nerede buluşuyoruz?"
"Evinin önündeyim ben zaten, aşağı in."
"Tamam."
Vedalaşma sözlerine ihtiyaç duymadan onay verip telefonu kapatıp arka cebime koydum. Uykum tamamen açıldığından heyecan kendini göstermeye başlamış, yanına da biraz korku eklenmişti. Hayal gücü geniş ve her şeye inanan gençlerdik, ama hiç doğru çıkma ihtimalini düşünmüyorduk. Durduk yere maceradan maceraya atlar, olayın tehlike boyutunu hesaba bile katmaz, ne olacaksa olsun düşüncesiyle sadece yapardık.
Tabii bunları düşünürken ayakta dikildiğimin farkına varınca hızla evden çıkıp merdivenlerden uçarcasına inmeye başladım. Kapıyı zorlukla çekip yüzüme çarpan rüzgârla dışarıya atladığımda Taehyung gerçekten de oradaydı.
"Şaka yapıyorsun sanmıştım."
"Niye yapayım ki?"
"Orman buradan uzakta çünkü."
Taehyung bu cümleyi kurmamı bekliyormuş gibi bir yere doğru kocaman gülümseyerek koşmaya başladığında ben de hızlı adımlarla onu takip ettim. Gördüğüm şeyle ağzım açık kalmıştı, Taehyung babasının gizli gizli bir şeyler planladığını bana anlatmıştı ama bu kadar büyük bir şey beklemiyordum, onun da beklemediğine emindim.
"Ben de aynı böyle şaşırmıştım."
Yeni arazi tarzı arabasına heyecanla bindiğinde ben de en az onun kadar heyecanla yanındaki koltuğa yerleştim.
"Çok güzel bu!"
"I know, right?"
"Ne?"
"İngilizce çalışıyorum pratik yapayım dedim."
"Salak."
Gülüşerek arabayı çalıştırmaya çalıştık. Çalıştık diyordum çünkü Taehyung'un arabalarla ilgili olmadığını adım gibi biliyordum.
"Ehliyetin var mı senin?"
"Şuradan şuraya da sürebilirim herhalde."
Ölmememiz için dua etmeye başladığım sırada yanımdaki beden arabayı çalıştırmayı başarıp sürmeye başlamıştı.
"Oooo."
Sahte bir kutlama ifadesiyle ellerimi çırparak garip bir alkış çalmaya başladım.
"Abartma."
Gidene kadar müzik dinlemeye karar verip kulaklıklarımı cebimden çıkardım. Şaşırtıcı bir şekilde karışmamış olmalarına sevinip playlist'imi başlattım. Taehyung biraz yamuk sürdüğünden ve yerler taş olduğundan dolayı kafamı cama yaslayamamıştım.
"Yavaş sür öleceğiz şimdi."
Elini sallayıp önemli olmadığını belirttiğinde aklıma bir şey takıldı.
"Neden ormanda arıyoruz?"
"Nasıl yani?"
"Niye bu saatte manyak gibi ormana gidip görünmez insan arıyoruz?"
"Ne yapalım tüm şehri ellerimizle yoklayalım mı?"
"Doğru."
Yaklaşık 15 dakika sonra Taehyung ormanın girişine arabayı park edip ellerini 'vay be başardım' der gibi şaşkınlıkla kaldırdığında güldüm.
"Aferin, yaşın yetince de ehliyet alırsın artık."
Arabadan inip koşa koşa ormana girip biraz ilerledik. Hava bugün çok bulutluydu, o kadar bulutluydu ki Ay bile zar zor görünüyordu.
Etrafımda dönerek başım yukarıda Ay'ı ararken bir yandan da adımlamaya çalışıyordum. Hem etrafımda dönüp hem ileriye adımlamaya çalışmanın sonucu olarak ayaklarım birbirine dolandığında düşeceğimi anlayıp etrafta taş olmamasını umdum. Tam ileriye doğru düşecekken birine veya bir ağaca çarpıp sersemledim. Başım durduk yere dönmeye başladığında kaşlarımı çatarak neye böyle sert çarptığımı anlamaya çalıştım.
Bir çift beyaz göz görüş açıma girince karşımdaki beden ürkekçe ve hızla gözlerini kapatıp gerisin geri yürümeye başladığında şoktan ne yapacağımı bilemeyip kolunu yakaladım. Kaçmaya çalıştıkça kolundaki elimi sıkıştırmama karşılık, kulaklarımı zedeleyecek desibelde bir çığlık attığında acıyla inleyip elimle kulaklarımı kapadım. Kurtulduğuna sevinen beden kaçarken hâlâ kulaklarımda çınlayan sesi yüzünden yere çökmüş ağlıyordum. Ağlamak o an biraz mantıksız kaçabilirdi ama kulaklarım ve başım çok ağrıyordu, mantık kimin umrundaydı ki?
*******
bu fic uwu bir fic olacak bu arada, hem de çok uwu🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
above the clouds, jikook
FanfictionJeon Jungkook, insanlardan korkan, bulutların üstünde yaşayan bir hayaletti. Geceleri Dünya'ya iner, beyaz gözleriyle gece karanlığında parlardı. Park Jimin ise, görünmez olmayı ve uçmayı dileyen sıradan bir lise öğrencisiydi. Fic'in konusu @kookmin...