Eylül' ü Savuran Rüzgar

187 13 5
                                    

"İnsan düşleri öldüğü gün ölür."

"Yaşar Kemal"

Elimdeki bavulun ağırlığına dayanamayan zayıf vücudum sonunda isyan bayraklarını çekip bavulu yere bırakmıştı. Çıplak yerde "tok" diyerek yankılanan ses aramızdaki kulakları sağır eden sessizliği bozmuştu.

"İşte yeni evin , bir sorun olursa beni arayacağını biliyorsun." Gözleri bir an tereddütle baksada kırmızı yüksek topuklarının üzerinde inanılmaz hızlı bir dönüş yapıp, kapıyı sertçe kapadı. Yalnızlıkla baş başa kalmıştım ve kafamın içinde sabahtan beri dönen çarklar sonunda durmayı bilmişti.Etrafıma göz gezdirdim. Ev ne kadar aydınlık görünse de aynı zamanda dehşet verici bir şekilde kasvetliydi. Tertemiz görünen pencereye yaklaştım. Manzarası oldukça zengin bir türdendi. Ankara ' nın dar bir semtinden İstanbul ' un villa manzaralı lüks apartmanına taşınmıştım. Bu korkunç bir şekilde inanılmaz gözüküyordu. Tıpkı son altı ayı bir sinemada kendi hayatımı izlemiş gibi görünüyordum.

Gözüm sandalyenin kenarındaki küçük ahşap masaya ilişti. Üzerindeki çerçevedeki tanıdık yüz isteksizce acı bir tebessümle yol açmıştı. Babamla birlikte yedi yaşlarındayken çekilmiş olan bir fotoğraftı. Şeffaf mavi gözleri dokumsanız içine çekecek gibi görünüyordu. Kesinlikle duygularını gizleyemeyen bir adamdı. Hatta çoğu zaman duygu patlaması yaşardı. Seyrekleşmiş saçları ve yeni oluşmaya başlayan kırışıkları yaşadığı acıların temsili gibiydi. Onu altı ay önce kaybetmiştim. Ve bu resim iğrenç bir şekilde hüzün kokuyordu. Kalbimde bir sızı oluşmuştu. Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Dikkatimi başka yöne çevirmek için cama yaklaştım. Her ne kadar huzur veren bir manzara gibi görünse de kendini içine çeken bir karadelik gibiydi. Zaten sonbahardan ne beklenirdi ki... Hüznün mevsimiydi. Hazan vaktiydi sonbahar. Eğer herkesin bir mevsim seçmesine gerek varsa benimki kesinlikle sonbahar olurdu.

Kurumuş yapraklar rüzgarın yarattığı etkiyle savruluyordu. Biraz ötedeki evin parlak ışıkları ve gülüşme sesleri Sevim Hanım' an oldukça neşeli olduğuna tanıktı. Gözlerim bir şahin edasıyla kışılıp daha fazla şey görmeye çalışınca istemsiz olarak gülmüştüm. Sanırım biraz kıskanmıştım. Bir anda sessizliği bozan karın guruldamam açlığımı hatırlamama neden olmuştu. Gelirken gördüğüm küçük market karnını doyurmak için iyi bir fikir görünüyordu. Ayakkabılığa yönelip hızlıca bağcıklarımı bağladım. Sonbahar için ideal olan ince sarı yağmurluğu üzerime aldım. Son anda aklıma gelen anahtarları da alıp sessizce kapıyı kapattım. Merdivenler bana uzun bir yol gibi görünse de hızlıca inmeyi tercih etmiştim. Dışarı çıkınca hafif esen rüzgar beni karşıladı. Hafif esen rüzgarın kulaklarımı uğuldatması bana eşlik ediyordu. Şeritli yolda çizgileri takip ediyordum. Muhteşem zenginlikte olan evin yanından hızlıca geçmeye çalıştım. Ben geçerken kulağıma dolan gülüşme sesleri öfkenin yükselmesine neden oluyordu. Biraz ötede olan market için daha da hızlanmıştım. "Çekiniz" yazan kapıyı açmak için baya güç harcamıştım. Önce iki tane ekmeği poşete koyup birkaç tane de çikolata almıştım. Fazla beklemeyerek ödemeyi yapıp dışarı çıktım. Her ne kadar canım o evin önünden geçmek istemese de gecenin bu saatinde bilmediğim bir yolda kaybolamazdım.

Eve ilerlerken bir anda gözümün kaymasıyla durdum. Derin ve arkadaşları oldukça mutlu görünüyordu. İçim bir parça hayal kırıklığıyla dolmuştu. Bu her ne kadar klasik bir soru olsa da insan "neden beni terk etti?" diye soruyordu.

Aniden omzumda hissettiğim el dolu bir çığlık atmama neden olmuştu. Karşımda gördüğüm yaşlı güvenlikçi ile ekimi ağzıma götürüp damağımı yukarı kaldırdım.

"Kızım dur sus bağırma." Üç tane emir arka arkaya sıralanınca algılamam biraz zor olmuştu.

"Amca niye sessiz sessiz geliyorsun ya burada ödüm patladı." Sesim biraz sitemkâr çıkmıştı.

"Sen Eylül musun?" Gözünü biraz kasıp beni tanımaya çalışıyordu. Tam ağzımı açacakken keskin ses sözümü bıçak gibi bölmüştü.

"Rasim Bey bir sorun mu var?"

"Hayır Sevim Hanım." Sevgili annem anlaşılan hesap sormak istiyordu.

"Neden buradasın?" Sesi memnuniyetsiz çıkmıştı. Gözüm arkaya kayınca çelik gibi sert iki kahverengi gözle karşılaştım. Dikkatlice bakmama rağmen bir duygu bile yakalayamıyordum.

"Sana diyorum" Birden düşücelerime bir balta inmişti.

"Markete gittim" Elimdeki poşeti gösterip bir şey demesine izin vermeden uzaklaşmaya başladım. Zaten kalbim bugün kırılma kotasını çoktan doldurmuştu. Geldiğim merdivenleri daha hızlı çıkıp kapıyı "kilk " sesini duyuncaya kadar çevirdim. Üzgünlüğüm omuzlarıma bir yük gibi inerken öfkemin beni doyurduğu hissettim. Poşeti yere bırakıp kanepeye yayıldım. Kollarını bacaklarıma sardım. Yalnızlığımı gidermeye çalışıyordum. Bunların bir rüya olup yarın babamın yanında uyanmayı dileyerek gözlerimi kapattım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 27, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KUZEY RÜZGARLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin