soluyor.

128 22 28
                                    

bak anne, yokluğun tüm şehrin şiirlerine sızıyor.

saat olmuş gecenin ikisi. caddeye kadar gelmişim. düşünüyorum, ama kafam bomboş. göğün yedi kat dibine inmiş, parlamayı bırakmak üzere olan bir yıldız var gökyüzünde. ona gülümsemek için bile fazla yorgun bedenim. yüzüme indirdiğim maske, düşmüş. yine bomboş bir ruh kaplamıştı hücrelerimi.

sabaha karşı sahile vardım. fikirlerim, bedenimden daha bitap düşmüş bir halde. hava, mavinin kalbimden daha buruk acınası bir tonu. kafam tımarhane gibi. gelip geçen kim, unutuyorum.

telefonumu açtım, babamdan otuz beş cevapsız arama. hislerimi yadırgayarak, bomboş gözlerle izledim bir süre. sessize aldım ardından, ağaca dayadım belimi. gelen geçen tek tük insanları izledim. bir oğlan geldi kayalıklara oturdu. nedendir bilmem, dikkatimi çekti. gözüm daldı bir süre.

başımı aşağı eğdim, zihnimde oturtmaya çalışdım bir kaç şeyi. bildiklerimin mantıksızlığını sorguladım, insanların öğrettiklerinin doğruluğunu. çocukluğumdan bu yana, tüm hayatımın yanlışlığına bir sebep aradım. omurgasını yitirmiş çocuklar, ayakta kalamazmış. kabul etmek istemiyordum.

kayalıklara tekrar göz gezdirdim, kafamda ince ince ilmeklerken fikirlerimi. o yoktu. bir baktım elinde siyah bir poşetle karşımdaki ağaca dayadı o da belini. iki üç saniye göz göze geldik ama zihnimin doluluğundan olsa gerek, umursamadım. o da biraz baktıktan sonra, kafasını yasladı ağaca. gözlerini kapattı. alnına dökülüyordu kumral saçları. keskin elmacık kemikleri, dudakları ile aynı renge ev sahipliği eden mor gözaltları.

ne kadar zaman geçti, bilmiyorum. öylece kapalı gözlerinden akan yaşları izledim. sessiz sedasız. bir rüzgâr esti, tüm bedenim titredi. bir kaç damla firar ederek yanaklarıma bıraktı kendini. başımı kaldırdım, yaşlı gözlerimiz buluştu. öyle bir baktı ki bana, tüm kırıklarım parçalara ayrıldı.
başı döner gibi oldu, elini dizlerine dayadı. bu sefer daha sesli ağladı. elleriyle saçını karıştırdı. ne denir ne yapılır bilemedim. sanki benim yaşadıklarım, onun hayatının yanında nokta bile değildi.

iki üç adım attım ona doğru, sonrasına cesaret edemedim. aramızda dört beş adım ya var ya yok. başımı önüme eğdim. sustum. o ağladı, ben sustum. kafasını bile kaldırmadan saatlerce ağladı. ben ise orada, saatlerce ağlama seslerini dinledim. içimde öyle buruk bir his oluştu ki, yüreğimin orta yerine bir dağ oturdu.

zaman kavramını yitirmiştim. ne zamandır burada olduğum hakkında, en ufak bir fikre sahip değildim. önemsemedim.
başını kaldırdı, gözlerimin içine baktı. nasıl baktım, bilmiyorum ama onun da bir kaç adım gelmesine sebep olmuştum. aramızda sadece bir adım vardı. yaşlı gözleri gözlerime o kadar yakındı ki, elimi gözaltlarına değdirmemek için tuttum kendimi.

ağlasan da geçmeyecek, demek istedim. dudaklarımı tam aralamıştım ki, elini kaldırıp parmağını dudaklarıma bastırdı.

"iyiyim."

tek kelime, ötesi yok.

yanımdan ayrıldı, bir kaç adım uzağında olan küçük çöpe attı poşetini. son kere arkasına dönüp baktı. acının soluğunda yitirilmiş bir tebessüm bahşetti. arkasını döndü ve sonsuza kadar gitti.

ardından bakakaldım bir kaç dakika. babam bildiğim adamı aradım sonra, iyiyim geliyorum diyerek yüzüne kapattım. kafam hâlâ bulanık. biraz daha karışık.

meraktan çöpe attığı poşeti aldım. tereddüt ederek içini açtım. içinde iki üç tane kitap vardı. elime geçen ilk kitabı aldım, içini kurcaladım. son sayfasında, boğazıma ilmek ilmek oturan cümleler yazılıydı.

"anne, bu sana. sen kitap okumayı çok sevmezsin. ama olsun. ben de çok konuşmayı sevmem, bilirsin. belki de bilmezsin. ben oğlunum senin, haberin var mı? anne, benim sana ihtiyacım var. anne ben iyi değilim. nasıl denir bilmiyorum ama ben hastayım sanırım. içimde ruhumu sallandıran bir uçurum var. her gün daha çok hissediyorum. anne ben hastayım. anne bul beni, ben iyi değilim."

kaç kere yutkundum, bilmem. ama geçmedi, bundan eminim. umutsuzca elimde kitaplarla, gittiği yolda koştum. göğsüme ağır bir sancı saplandı. yoktu.
son durak, evim. babam kapını açar açmaz bağırıp çağırdı. sarhoş gibi odama geçtim, önemsemeden.

ikinci kitabı açtım, yatağıma geçip. yazılan bir kaç cümle, o gece hep olduğu gibi yine yüreğime bir sancı saldı.

"hissizleştiğini hisseden hissiz hissiyatım, bu sana.

sözümü tutamadım.
ne kendimi, ne seni bulamadım. affet. verdiğim sözleri tutamazdım ama senin ellerini tutacağıma inandım. yapamadım, affet. ruhuna yıldızlardan bir çiçek."

ve karanfiller soldu,
tüm yıldızlar düştü.

25.07.20/15:50

zeus, fikirlerimi işittiğin müddetçe bu karanfil sana açacak.

bu kitap bir karanfilin asla ulaşamayacağı yıldızına olan sevgisini konu almaktadır.

ama kısa. ama az. ama yarım.

böyle bitti çünkü onlar hayatlarının her kısmında yarım kalmışlığı iliklerine kadar hissedenler. onlar yarım. hikâyeleri tamam olamaz.

bir şarkının, benim için çok değerli olan bir şarkının yorumunda geçen bir hikâyeden esinlenerek bir şey yazmak istedim.

tüm yarımlara,
tüm yarınlara,
ve asla tamamlanamayacak olanlara.

kendinizi bulun.

alas/23.

sahipsiz renklerin sarsılmış hissleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin