Hatıratlar;
Not, 15" Bir savaş vardı.
Yaşanması gereken bir savaş.
Kaybedenin kesinlikle olması gereken,
bir savaş.İki tarafın da eşit güçte olduğu savaş,
acaba kaybedeni nasıl belirleyecekti?
Bir yolunu bulan sinsi hain, en güçlü
askerin ölmesine karar kıldı.
O vakit savaşın kaybedeni ortaya
çıkacaktı.Kısaca kural basitti:
Ölmem gerekiyordu. "GK
Binlerce çığlık duyuluyor gecenin karanlığında boş bir sokakta. Yabancısı olduğu bu sokak ona yalnızlığını tekrar hatırlatıyor.
Unutmak istercesine yürüyor, olmuyor daha da hızlı yürüyor. Sonra koşmaya başlıyor tüm gücünü kullanarak.
Ama olmuyor, unutamıyordu.
Halbuki önceden koşmanın yalnızlığını unutturduğunu düşünürdü.
Doğruydu da unuturdu.
Fakat zaman ilerlemiş ve bilinen doğrular farklılaşmıştı.
İnsanoğlu değişiyordu.
Düşünce olarak, davranış olarak çok değişiyordu. Ama korkunç olan durum bu değildi. Korkunç olan insanlığın özünü kaybetmesiydi. Gün geçtikçe daha çok vahşileşmesi ve kana olan açlığıydı sorun.Ve dahî o da değildi.
İnsanın gözünü karartan hırsı. Çevresine, başta çocuklara olmak üzere canlı cansız fark etmeksizin saldırmasıydı.
Umudunu yitirmiş ruhlar, gerçi umudunu yitirmiş ruh bile daha iyiydi. Çünkü ruh yoktu!
Güz kızı bunu fark etmişti. Ruhları sömürülmüş, tarumar edilmişti. Sırf bunu gördüğü için sürgün yedi, kamçılara vuruldu ruhu.
Elbette vazgeçmek için, gözünde bir hiçti yaşadıkları.
O böyle düşünüyordu.
Bedeninde oluşan yaralar ise tam tersini söylüyor, hatta yalvarıyordu. Koşmayı bırakması için, bir an olsun durması için yalvarıyordu.
Kız bunu fark etti ve durmak istedi sonunda.
Elbette bu fikri aklından geçirme ve uygulamak istemesinde ki tek neden daha hızlı olmaktı.Duramadı.
Her durma girişimi sanki daha da hızlanmak için gibiydi.
Durduramıyordu kendini.
Ve maalesef geç anlamıştı bedenini kontrol edenin, kendisi olmadığını.O kadar hızlanmıştı ki ayağındaki kat kat sarılan bezler param parça oldu. Yalın ayağı kan içinde kaldı. Şimdi hissediyordu belki de acıyı. Lakin o kendisine, geç kalalı epey vakit devrilmişti.
Bunun farkındalığı zihninde bir mum gibi yandı.
Bedenini zorlamaya çalışmadı. Onu kontrol eden her kim veya neyse, ona karşı direnmeyi bıraktı. Yüzüne alaylı bir gülüş yerleştirdi. Gözlerinden öfkeyi sildi. Ve sadece bekledi. Kendisini durdurmasını bekledi. Nereye sürüklendiğini anlamak için bekledi.
Ve âniden durdu bacakları, onaylarcasına. Daha fazla ayakta durmaya tâkati kalmayan kız yüzündeki gülüşten ödün vermeden vücudunu yeşil çimenlerin üstüne bıraktı.Tüm yaşadıklarını bir günün içine sığdırmış Güz kızı. O günü de bir çığlığa. İşte dayanılmaz acı çığlık, yüreklerini titretmişti.
Nefesini kontrol etmeye çalışırken ansızın ayaklarından başlayan, oradan da karnına gelen büyük bir acı ile yalnız ardıcın tüm yapraklarını titreten çığlığı kopardı, boğazını yırtarcasına. Hissettiği acı kafasına geldiğinde koşarken duyduğu tüm çığlıkların kesildiğini fark etti. Sanki binlerce çığlık onun çığlığına dayanamayarak susmuştu.
Yavaş yavaş sona geldiğini bilen kız kendini daha fazla sıkmadı ve olabildiğince rahat bıraktı vücudunu.
Bu hareketi ile acıların yerini büyük bir huzur sardı. Tarifi zor olan bu hisle beraber yüzüne yaşadığı süre zafınca hiç görülmeyen bir tebessüm kondurdu.Tekrar tekrar bu ânı yaşama isteği ile doldu,
Tekrar tekrar ölme isteği.
°
"Gökra uyan! Lütfen uyan! Aç gözlerini Gökra! Lütfen..."Bir insan ölüme koşarak gider miydi?
Hayır belki de lakin,
Güz kızı giderdi.
Yine de bir an olsun,
Durmak istedi.Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. İkinci bölümde görüşmek üzere.
Umutla kalın.Leyl
🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• GÜZ KIZININ DÜŞTE YÜKSELİŞİ •
Mystery / ThrillerVe ölüm, Bir mektup. Kırık kuş kanadında.. . . . İçinde kendimin bile kaybolduğu bir kurguya sizleri de davet ediyorum. Unutmayın; Sıradan, sürüden değil. Gerçeğin taa içinden, içimizden. Sonu görünmeyen ve bilinmezliğe kucak açmış bu mağarada geli...