Leson one: Old Flame

121 3 8
                                    

"Bitti artık anlamıyor musun bitti."

"Neden ha neden ?"

"Artık başkası var hayatımda git artık sevmiyorum."

"Peki bana Seni Seviyorum derken yalan mı söyledin? Ya-yalan mıydı onlar? O sözler."

"Bak Lauren seninle bir ilişki yaşadık ve bitti daha ne istiyorsun? Anlamadım. "

"Ne mi istiyorum ? Bilmiyorum Lou. Şuan da bir kız ne isterse sanırım bende onu istiyorum."

"Ahh! Lauren benim gitmem lazım umarım benden daha iyi birini bulursun mutluluklar."

"Mutlaka senden daha iyi birini bulucam mutlaka."

* * *

Tanrım gözlerim kıpkırmızı. Sanırım dün gece ağlarken uyuya kalmışım. Yorganı üstüme çekiyorum ve zihnimin onun yüzünü hayal etmesine izin veriyorum. O kumral saçları, o gülüşü, o gözleri artık başka birine, başka bir kıza ait. Oysa ki ne güzel gidiyordu. Sanırım erkekleri asla anlayamayacaksın Lauren. Onlar çok tuhaf gerçekten tuhaf. Önce hayatınıza giriyorlar her şeyi güzelleştiriyorlar. Gitmeyeceğim diyorlar, diyorlar ama gidiyorlar.  Bundan sonra aşık olmak yok.

"İstersen okulu ayağına getiriyim ne dersin?" Bende ne zaman o kulaklıkları tırmalayan sesle bağıracak diyordum ki bağırdı.

"Anne anne... çok basit düşünüyorsun sorun okula gitmek değil okulun var olması."

"Anlaşılan okulu yakıyorum. Kahvaltın hazır ben çıkıyorum akşama geç gelme."

O çok sevdiğim yorganımı üzerimden atıyorum ve doğruluyorum yorganıma ve yatağıma son kez bakıyorum ve istemsiz bir şekilde yatağımın karşısında bulunan aynaya geçiyorum. Gözlerim kıpkırmızı ve şiş olduğu için yanımda bulunan beyaz çekmeceyi açıyorum.  Rimeli buluyorum. Sakin ve biraz da gözüme girmez umarım korkusuyla gözlerime rimeli sürüyorum. Saçlarımı sağa sola savurarak bu iğrenç saçlardan birşey çıkar mı diye bakıyorum ve toplamaya karar veriyorum. Gardrobumu açıyorum. Ne giysem diye fazla düşünmüyorum. Kotumu ve beyaz tişörtümü geçiriyorum. Saçımıda at kuyruğu yapıp saate bakıyorum 06.36 olduğunu görüyorum. Aşağı iniyorum. Annemin hazırladığı kahvaltı harika görünüyor ama kahvaltı yapmak için iştahım yok. Kapıdan çıkıyorum. Hava benim için fazla neşeli . Kuşlar ötüyor. Resmen bana inat tüm insanlar gülüyor. Çok mutlusunuz keşke ölseniz. Okula otobüsle gitmeye karar veriyorum.

* * *

"Çok kötü göründüğünün farkındasındındır umarım."

"Kapa çeneni Lykke."

"Sanırım birileri ters tarafından kalkmış, anlat  n'oldu."

"Bilmiyorum açıkçası bende anlamadım. İşte hayatında başka biri varmış."

"Inanmıyorum si-siz ayrıldınız mı? Ohhh! Lauren o pislik konusunda seni uyarmıştım."

"Biliyorum biliyorum ama ben sadece ona inanmak istemiştim. Bilirsin birine delicesine aşık olduğun zaman onun sana göre olduğuna inanmak için bazı nedenler uydurursun mantıklı olması şart değil."

"Tatlım üzme canını gel, gel."

Lykke' nin bana bakışları beni her zaman rahatlatıyordu ama bu sefer bakması yetmiyecek gibiydi.  Gözyaşlarımı siliyordum. Lykke' ye döndüm. Öylesine güzel bakıyordu ki tüm sıkıntımı alıp gidicekmiş gibi.  Hiç değilse böyle bir arkadaşa sahibim. Ama o da harika bir sevgiliye sahip. Lykke 'yi kıskanıyorum diyebilirim. Andrew çok iyi bir çocuk çoğu erkeğin aksine o harika biri. İşte bu yüzden böyle erkekler benim gibilerin -yani bilirsin çirkin kızların- olmak yerine. Lykke gibilerin oluyor. Benim gibilerin bunlar için pek şanslı olduğunu söyleyemem. Şansa bak tam da o sırada okulun kapısınıdan Andrew içeri giriyior. Tüm kızların gözü onda. Lykke, Andrew' i kaptırmasa iyi olur ama zaten onun da öyle bir niyeti yok. İçeri girdiğini görür görmez yanına gidiyor. O benim der gibi dudağına sert ama tutkulu bir öpücük bırakıyor. Tüm kızlar bozulmuş olmalı ki ona bakmayı kesiyorlar. Andrew'in yanıma geldiğini görüyorum ama pek de umursamıyorum.

Absurd Story Of A Girl And A BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin