Perdeden içeri giren sarımsı aydınlık beni rahatsız ediyordu. Gerildim. Her ne kadar kalkmak istemesemde baş ağrım ve perdeden giren ışık beni zorluyordu. Gözlerimi açtığımda karşımda duran masaya baktım. Bu masa, bu masa bana ait değildi. Yatakta zıplayarak doğruldum. Yere doğru baktığımda bana ait olan tek şey elbisemdi. Inanmıyorum. Ben dün gece Lou'yla yatmıştım. Üstelik bunu birinin zoruyla değil tamamen kendi isteğimle yapmıştım. Çıplak bir şekilde Lou'nun yatağında yatıyordum. Tek başıma. Lou nerdeydi peki? Yataktan doğruluduğumda yerde duran abartılı siyah elbisem dışında giyecek bir şey olmadığından Lou'nun dolabından giyecek bir şey almakta sakınca görmüyordum. Başım hala deliler gibi ağrıyordu. Gardırobu açtığımda siyah dışında bir renk bulmaya çalıştım. Çok gizemli bir renkti siyah. Sanırım onu bu kadar karizmatik yapan renk siyahtı. Birde soğukkanlılığı. Her ne kadar Lou iyi bir çocuk gibi görünmesede içinde en derinlerde yatan bir iyilik vardı. Onu herkesten saklıyordu, iyiliğini yok etmelerinden korkuyordu. Her ne kadar hiç bir şey umrunda değilmiş gibi gözüksede içten içe her şeyi umursuyordu. İşte bu yüzden ona aşık olmuştum. Birbirimize benzeyen özelliklerden biriydi bu. Uzun bir polar alıyorum dolaptan. Üzerime geçiriyorum. Polar bana büyük olduğu için kollarım ve bacaklarım içinde kayboluyor. Alt giymeye tenezzül etmiyorum. Zaten elbise gibi. Dolabın yanında bulunan parlak aynaya bakıyorum tıpkı Lou gibi olmuştum. Belki ileride. Lou Scales'ın eşi Lauren Scales olurdum. Kim bilir? Kulağa fena gelmiyor. Aynada bir süre mimik yaptıktan sonra aklıma telefonumu açmak geliyor. Malum arayanım çoktur. Ortalıktan kaybolalı sadece 12 saat olmuştu daha ne olabilir ki. Hızlıca son aramalara göz atıyorum. Sekiz çağrı Lykke'dan üç tane de Andrew'den. Annemin aramaması üzerine şüpheleniyorum. Aslında beni sık sık arayan bir insan değildir. Annem ve babam boşanmıştı. Ve annem yaşadığı üzüntülerden dolayı hiç bir şeyi önemsemeyen kırıcı bir kadın olmuştu. Muhtemelen beni aramamasının sebebi geceyi yeni erkek arkadaşının evinde geçirmesidir. Benim tek arkadaşım Lykke ve Andrew'di. Bir olay olduğunda- annemin aksine- her zaman beni merak eden tek insanlardı. Dün gecede Lou'nun beni mekandan çıkardığını görünce büyük bir ihtimalle merak etmişlerdir. Dün gece yaşadığım herşeyi hatırlıyordum. Aslında her şeyi derken Lou ile olan herşeyi. Dün o durgun okyanus mavisi gözleri, bana harika bir şekilde bakıyordu. Sarhoş olduğunu göz önünde tutarak hata yaptığımı daha sonradan öğrenmemek için balık hafızamın biraz derinlerine inmem gerekiyordu. Aslında söz konusu Lou olunca pek fazla derine inmeye gerek yoktu. Beynimin Lou bölümüne bakmam yeterliydi. Lou'nun dün gece yaptıkları sarhoş olduğu için olabilirdi. Bu yüzden o lanet içkiyi içip icmediğini hatırlamak zorundaydım. Lou'nun içki sipariş ettiğini hatırlıyorum. Ama onu içtiği biraz bulanıktı. İçkileri sipariş ettiler. O sırada zaten ben atladım. Yani Lou dün gece benimle olanları sarhoş olduğu için yapmamıştı beni sevdiği için yapmıştı. Bu çocuk gerçekten çok tatlı. Okyanus mavisi gözleri, dağınık kumral saçları, dolgun iri dudakları tam tamına harika bir varlık diye adlandırsak fena olmaz. Pencereye doğru bakıp dün gece bana söylediği güzel sözlerin hepsini aklımdan geçiriyordum. Bu iltifatların hepsini söylediği ilk kız değildim tabiki ama yinede insanın kulağına güzel geliyordu. Lou nerdeyse okuldaki her kızla birlikte olmuştu. Ama hepsi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştı. Bizimde sonumuzun onlar gibi olacağına emindim. Öyle olacağını bile bile ona aşık olmuştum. Daha doğrusu kendime ateşe atmıştım ama dün gece yaşadıklarımızdan sonra hala bir şansım vardı. Hala o ateşten , yanmaktan kurtulabilirdim. Lykke'ın aramasıyla koyu kahverengi gözlerimi pencereden çekerek telefonuma yönlendiriyorum. Lykke'ın karmaşık bir dünyası yoktu aslında. Onun için hayattaki en büyük mutsuzluk istediğini alamamaktı. Babası okulumuzun zenginlerindendi. Bir çok bağış yapardı. Lykke'da bu imkanlardan yararlanırdı. Kendini beğenmiş bir kız değildi ama sahip olduklarının değerini bilmeyen biriydi.
" Lauren Roberto nerelerdesiniz acaba ?"
"Lou'dayım." Dedim sakin bir sesle o benim sesimin sakinliğine karşı biraz daha agresifti. Eminim şuan yanında olsam beni kasap bıçağı ile ortadan ikiye bölerdi. Biz Lykke ile küçüklükten beri tanışıyorduk. Annem ve babamın ilk boşandığı dönemlerde, kaldırım taşının orda oturmuş ağlıyordum. Karşı binadan bir kız beni izliyordu. Ne olduğunu başta anlamamıştım. Binadan çıkıp yanıma oturdu. Klasik sorular sordu -iyi misin ? Gibi- birbirimizi baya orda tanıdık. O günden beri yaşadığım her olayı dakikasında Lykke'ı arayıp anlatıyordum. Bu olayda aramadığım için biraz atarlandı doğal olarak.
"Bana haber vermesen de olurdu."
"Lykke şuan çok mutluyum gelince konuşalım lütfen. "
"Tamam tamam ben sadece dalga geçiyorum. Gelince ara ama."
Telefonu yerine -çantama- koyar koymaz heyecanla kaslı erkeğimi görmek için aşağıya inme fikrine kapılıyorum. Acaba o büyülü geceden sonra neler olucakti? Ya beni diğer tüm kızları kullandığı gibi kullanırsa ? Duygularımın, ona abayı yaktığımın farkına varmazsa. Tüm bu aklımda ki şüphelere rağmen aşağıya iniyorum. Salondaki koltukta uyuyor. Acaba neden orda yatmıştı ki ? Alçak sesli adımlarla yürüyerek yanındaki koltuğa oturuyorum.
Uyurken o kadar tatlı ki. Sanki yaşadığı tüm o dertlerin hiç biri yokmuş gibi. Bir bebek gibi masum. Lou ailesiyle pek anlaşamamazlığı olmazdı. Yani babasıyla sorunu olmazdı. Annesini geçen yıl lanet yağmurlu bir günde lanet cadde yolunda lanet bir kamyonun ona çarpmasıyla ölmüştü. Zaten Lou o günden sonra bu haldeydi. Herkesi kırması o günden sonraydı. Bakışlarımın üzerinde olduğunu anlamış olacak ki sakin bir şekilde gözlerini hafif aralıyor. Hala ona kocaman gülümsemekte olan ben ise bir an önce kendisine gelmesini bekliyorum. Kendine gelir gelmez ilk soracağım soru neden burda yatığı olacaktı. Tamam harika bir geceydi ama bu harika geceyi harika bir sabahla bütünleştirebilirdi. Beni görür görmez dudağına kısa, yumuşak bir öpücük konduruyorum.
"Günaydın."
"Lauren ?" Dedi sanki bir hata yapmış gibi benim burda olmama şaşırdı. Neden bu kadar şaşırmıştı ki ? Beni koynuna alan oydu.
"Efendim?" Dedim yüzündeki paniği seçemez bir tavırla. Ne oldu çok güzel başlayan bu hikaye böyle bitti mi? Şüphelerim haklımıydı. Beni bir kez daha yanıltmaya...
Biliyorum bu bölüm çok geç oldu araya 15 tatil girdiği için. Özür dilerim herzaman böyle olmuycak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Absurd Story Of A Girl And A Boy
Teen FictionTam herşey bitmişti derken tamam Lauren Roberto bundan sonra aşık olmak yok derken o çıktı karşıma, KIVIRCIK SACLI.