Flashback {Wooyoung}
"Siz gücü sadece dövmek olarak adlandırırsınız değil mi? Ama güç sadece bilek kuvvettinden ibaret değildir. Sizin bu dövdüğünüz insanlar sizden daha güçlü, neden biliyor musunuz?? O kadar yumruğun acısına rağmen hiç seslerini çıkarmadan dayanıyorlar. Size karşı vurmamaları güçsüz oldukları anlamına gelir mi?; hayır. Aksine sizden daha güçlüdürler. Bir kaç kişi dövdüm diye övünenlerdensiniz siz ama bilmezsiniz ki asıl güç erdemlik ve saygıdır."
"Ne edebiyat yaptın! Boş konuşmayı kes!"
"Evet doğrular işinize gelmeyince bizim konuştuklarımız 'edebiyat' ya da 'boş konuşma' oluyor değil mi?? Tch tch tch. İnsanlarla bilek gücüyle değil beyin gücüyle tartışmayı öğrenmelisin, yoksa böyle hep cahil kalırsın bir dost tavsiyesi." Tam yanından geçiyordum ki bileğimi tutup beni kendine çevirdi.
"Sen kimsin?" Yumrukla gözlerim saniyeliğine kapandığında hemen kendime gelip geri yumruk geçirdim.
"Wooyoung. Jung Wooyoung. Ama uyarayım ben hem beyin gücüyle hemde bilek gücüyle tartışırım." Elimle ağzımdaki kanı silip kalabalıktan sıyrıldım.
"Hey Woo iyi misin?!" Karşımda endişeyle bana bakan Hongjoong'a sorun yok dercesine kafa sallamıştım.
"Nasıl oldu bu??" Sorusuna kaçamak bir bakış atmıştım.
"Bizim şu zorba Park Seonghwa."
"Nasıl oldu anlatsana Woo?!" Hongjoong sinirle bağırdığında kolundan tutup kenara çektim.
"Yine birini dövüyordu bende laf attım sonra bu bana yumruk attı bende geri yumruk attım işte." Gözlerine bakamıyordum.
"Woo kaç kere dikkat et diyeceğim? Cidden çocuk gibisin!" Sinirle tıslamıştı.
"Ya tamam bidaha olmaz meraklanma." Masum olduğunu düşündüğüm bir bakış yollamıştım.
"Tamam ama bu Seonghwa senin başına bela olur bak." Parmağını yüzüme salladığında umursamamıştım.
"Ondan korkan kim Hongjoong??" Yavaşça koridorda yürümeye başladığımda o da bana ayak uydurmuştu.
"Bir kaç dövüş sanatı öğrenmen senin kendini profösyönelce savunabileceğin anlamına gelmez Wooyoung." Göz devirip konuştuğunda bende karşılık vermiştim.
"Başım cidden ağrıyor Hongjoong beni yalnız bırak yalvarırım.."
"Tamam be ne hâlin varsa gör! İyilikte yaramıyo!" Bağırdığında yüzümü buruşturmuştum.
"Cırlamadan git cırmaladan!" Arkasına dönüp orta parmak yaptığında bende geri aynısını yapmıştım.
Bizim katın koridoruna giriş yaptığımda arkamdan adım seslerini duymuştum.
"Hey sen!" Arkama döndüğümde okulumuzun 'yakışıklı ve popüler' çocuğu Choi San bana doğru yaklaşıyordu.
"Ne var?" Ellerimi cebime atıp konuştuğumda o da kıravatını gevşetip konuşmaya başlamıştı.
"Az önceki konuşman aşırı dikkatimi çekti." Tek kaşını kaldırıp aramızdaki mesafeyi azaltmıştı.
"Ee??" Hâlâ umursamazca bakıyordum.
"Her zaman böyle hâşin misin sen?" Piç smile attığında kaşlarımı çatmıştım.
"Ne diyorsun sen?!" Sesimi hafif yükselttiğimde işaret parmağını susmamı sağlamak için dudaklarıma koymuştu.