last.

20 3 133
                                    

İnsan bir şeye maruz kalmadığı sürece onun üzerinde nasıl bir etkisi olacağını asla kestiremiyordu. Öncesinde tahminler yürütüp, varsayımlarda bulunsa da hiçbiri gerçeğin yerini tutmuyordu. Gerçek bütün dünyanızı altüst edip, sizi de beraberinde götürebiliyordu.

Kongpop hayatında hiçbir zaman sessizliğin bu kadar sağır edici olabileceğini düşünmemişti. Kalbinin atışlarından başka kulağına ulaşacak bir sese muhtaç kalabileceğini, iyi ya da kötü herhangi bir karşılık alabilmek için birçok şeyinden vazgeçebileceğini, düşünmemişti. Dakikalardır mı bekliyordu, saatlerdir mi? Zaman algısını tamamen kaybetmişti. Sadece nerede olduğunu, karşısında kimin durduğunu biliyordu. Bir de sonu gelmeyen bu sessizlik dünyalarını kaplamadan önce neler söylediğini.

Duygularının gözleri Arthit'in üzerine düştüğü andan beri farkındaydı Kongpop, kendinden hiç saklamamıştı da bunu. Hiç açık açıkta söylememişti ama. Dudaklarından ilk kez çıkan kelimeler hem dilinde hem kulaklarında değişik bir his bırakmıştı. Yine de bu histe ne kadar ararsa arasın olumsuz bir şeyler bulması mümkün görünmüyordu. Kalbi göğsünü delecek gibi şiddetle çarpıyor, hissettiği anksiyete ara sıra nefesinin teklemesine neden oluyordu belki ama söylediği şey yüzünden asla pişman hissetmiyordu. Ve Arthit ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın bunun değişmeyeceğini biliyordu.

Çünkü o Arthit'e zaten ona sahip olmadan aşık olmuştu.

Artık somut bir hale gelip boğazına sarılmaya başladığını hissettiği sessizliğe daha fazla dayanamazken yine çoğu zaman olduğu gibi ilk konuşan kendisi oldu.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Arthit odaya girip dudaklarını araladığı ilk andan beri sadece ona bakıyordu. Ruhu çırılçıplak karşısındaydı bu adamın biliyordu Kongpop ama Arthit'in aralıksız ona baktığı bu süre içinde neler gördüğü hakkında hiçbir fikri yoktu.

Kongpop hayatı boyunca anı yaşayan birisi olmuştu. Ne geçmişte yaptıklarına bağlı kalıyor ne de gelecekle ilgili beklentiler içine giriyordu. Dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu anlamaya başladığı anda kendine öğrettiği ilk şey bu olmuştu. Geçmişte takılı kalmak her ileriye adım atmak istediğinizde ayağınıza takılan bir çelme olarak karşınıza çıkıyor, gelecekten bir şeyler ummaksa sizi eninde sonunda hayal kırıklıklarının ağır yükü altında ezilmeye itiyordu. Bu yüzden Arthit oturduğu piyanonun başından kalkıp ona doğru adımlamaya başladığında neler olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Vücudunun elinde olmadan titremeye başladığını, ayaklarının ona ihanet edip birkaç adım geriye adımlamaya başladığını zar zor fark edebiliyordu.

Hiçbir şey söylemeden gidecek miydi Arthit? Öylece, Kongpop'un aşk itirafı hiç olmamış gibi?

Boğazını saran sessizliğin soğuk pençelerinin yerini Arthit'in her zamankinin aksine bu akşam sıcacık olan elleri aldığında damarlarında akan kanın patlayan bir volkandan etrafa savrulan lavlar gibi hissettirmeye başlamasına şaşırmamalıydı büyük ihtimalle. Ama bir de üzerine belinin kavisini bulan diğer elin onu Arthit'in sert bedenine yapıştırması, dudaklarından şaşkınlıkla adını koyamadığı bir sürü duygunun hüküm sürdüğü bir ses çıkarmasıyla sonuçlanmıştı.

Dudaklarını sarmalayan dudaklar çıkarması muhtemel diğer bütün sesleri yuttuğunda gözlerinden yaşlar akmaya başladığını dudakları arasına karışan tuzlu tatla anlamıştı. Arthit'in beline sıkıca sarılan eli olmasa bacaklarının artık vücudunu taşımayıp olduğu yere çökmesine sebep olacağına yemin edebilirdi.

İçinde bulunduğu durumun parçalarını zihni yeni yeni birleştirmeye başladığında dudaklarından kaçan ses bu sefer ağladığını kesinlikle ele verecek olan hıçkırığı olmuştu. İki yanında hareketsiz duran kollarını hayatında hiç hissetmediği bir aciliyetle Arthit'in omuzlarına sardığında daha önce kimseye bu kadar sıkı sarıldığını hatırlamıyordu. Çok kalıplı birisi değildi ama şuan uyguladığı kuvvetle Arthit'in vücudunda izler bırakması oldukça muhtemeldi.

fall.Where stories live. Discover now