2

1K 103 46
                                    

Parmağımı yaktım birkaç saattir onunla uğraşıyorum o yüzden geç geldi bölüm güzeller

Yazım hatası olabilir, tek parmağım rahmetli oldu çünkü. Düzenleyeceğim sonra

...

"Ne kadar iyi bir telafi bilmiyorum ama burayı severim"

Paris'in en eski ve pek kullanılmayan kütüphanesi önümde, ışıkları kapalı bir şekilde duruyordu. Büyük ve hoş bir binaydı ama gündüzleri sessiz bir çevresi olmazdı, okulu yakın olanlar dışında burayı tercih eden de pek yoktu. 

Jennie büyük bir gülümsemeyle önce kütüphaneye, sonra cebinden çıkardığı telefona baktı. "Doğum günüme yarım saat kaldı."

Güldüm. "Kütüphanede girmek istemezsen anlarım."

Ama beklemediğim bir şekilde, elimi tuttu ve beni ışıkları kapalı kütüphaneye sürükledi. 

Arkasında yürüyor, hızlı ve hevesli adımlarına ayak uydurmaya çalışırken söyledim. "Kapalı olduğunu görüyorsun değil mi?"

Kütüphaneye yaklaşınca durdu ve etrafına bakındı. Biraz ilerideki görevli kulübesine gözlerini kısarak baktı. İçerde biri olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. "İzin vereceklerini mi düşünüyorsun?"

Söylenmeme gözlerini devirdi. "Pozitif enerjin için teşekkürler." Kısa bir süre daha kulübeye ve çevresine göz atıp, sonunda bana döndü. Rüzgara ters yönde olduğum için, dönerken saçları yüzüne savrulmuştu. "Kimse yok."

Gülerek yüzüne gelen saçlarını çektim ve yumuşak bir ses tonuyla, onu hayal kırıklığına uğratmamaya çabaladım. "Kilitlidir."

Hızlıca başını olumsuz anlamda salladı. "Denemeye değer."

Bir kaç adım ötemizdeki kapıya doğru gidişini izledim. Tam açacaktı ki, hemen bana döndü. "Açılırsa ne kazanacağım?"

Komik bir iddiaydı. Omuz silktim ve aklıma ilk gelen şeyi söyledim. "Senin için kitap çalarım."

Kahkaha atmamak için elini ağzına kapatıp güldü ve bir süre sonra önüne dönüp ilgisini tekrar kapıya verdi. Gözlerini kapattı ve kolu çevirdi. 

Ağır demirin açılma sesini duyduğum an, gözbebeklerim büyüdü ve Jennie bana dönmeden, kollarını iki yana açıp iki eliyle zafer işareti yaptı. 

Fısıldayarak içeri giren adımlarını takip ettim. "Madam Bovary ve Uğultulu Tepeler'i istiyorum."

Adımlarımı hızlandırıp ona yaklaştım ve tek kolumu omzuna atıp, küçük bedenini kendime çektim. Büyük kütüphanede, içeride birinin olup olmadığını umursamadan, rahatça duyulabilen fısıltısıyla konuşuyordu. Karanlık yüzünden hiç bir şey göremiyor, sadece orta kısma yürüdüğümüzü umarak yürüyorduk. Onun ses tonunu taklit ederek cevapladım. "Sadece bir kitap demiştim."

Bana sadece sessizce kıkırdamakla yetindi ve cebinden telefonunu çıkarıp fenerini açtı. Işığı etrafta gezdirdi ve uzun raflara gülümseyerek baktı. Yine ona uyum sağlayıp telefon fenerimi açtım ve kendi tarafımdaki raflardan birinde gezdirdim. "Burada o kitapları nasıl bulacağız."

Keyifsiz bir tonda cevapladı. "Bulamayacağız, tüm kitaplar eski püskü."

Muhtemelen bulamayacağımı bilsem de kitaplara sırasıyla göz gezdirdim. Göz ucuyla ona bakınca aynısını yaptığını görüp önüme döndüm, ama bir kaç kısa dakikadan sonra şımarık sesini duydum. "Gözlerim yoruldu."

Başımı raflardan ona çevirdiğimde, ders çalışılması için yapılan masalardan birine oturmuştu ve ayakları sandalyedeydi. 

Gülerek başımı geri raflara çevirdim ve aramaya devam ettim. Sonunda gözüm tek bir kitaba takıldı. "Beni Adınla Çağır."

Hafifçe güldü. "Güzel film."

Rafa yanaşıp kitabı elime aldım ve arkasını çevirince, gördüğüm yazıyı gülümseyerek okudum. "1. Baskı."

Hemen ayaklandı ve yanıma koşturdu. "Ne dedin?"

Kitabım elimden kapmasıyla, ikimizin ışığı dışında bir ışık kütüphaneyi doldurdu. 

Gözlerime gelen ışığı elimle engellemeye çalıştım. Tabiki ışık Jennie'nin umurunda olmadı. "Kim var orada?"

Sanki burada olmamız normalmiş ve burası eviymiş gibi, gelen kişiye hesap soruyordu. Ben gözlerimi açamadan o bana yaklaşıp fısıldadı. "Güvenlik."

Söylendim. "Oysa ki burası bizim alanımız, onun ne işi var ki."

Fısıltılı sesiyle konuşunca, sesi güvenliğin sesiyle aynı anda çıktı. "Siz kimsiniz?"

Jennie söylediği ama duyamadığım şeyden sonra, onay bekler gibi gözlerime baktı. Tek elim hala ışığı kapatmaya çalışırken, ışıktan arkada duran gözlerine anlamadığımı belli eder şekilde baktım. Ama tekrar fısıldadı. "Üç deyince."

Afallayarak sordum. "Ne?" Ses tonum komik çıkmıştı. 

Elimi tuttu ve kısık sesle saydı. "Bir, iki...üç"

Hızlıca koşmaya başladığında, ne olduğunu anlamadan ona uyum sağlamaya çalıştım, Güvenlik bunu beklemiyor olmalı ki, yanında koşarak geçtiğimizde hiç bir şey yapmamış ve sonradan peşimizden koşmaya başlamıştı. 

Her hızlı adımımızda çıkan ayak sesleriyle gülerek koşturmaya devam ettim ve yanımdaki küçük bedenin elini daha sıkı tuttum. O an, diğer elimdeki kitabı ancak fark edebilmiştim. 

Kütüphaneden çıkmamız çok uzun sürmedi ve çıktıktan sonra, arkamızdaki, ışık yüzünden bir türlü göremediğim güvenliğin adım sesleri kesilmişti. 

Kütüphaneden uzaklaştıktan sonra adımlarım yavaşladı ve bıkmadan koşan Jennie'yi de yumuşakça kendime çektim. "Dur artık manyak."

Nefes nefese mırıldandı. "Hı?"

Güldüm. "Uzaklaştık."

Hevesle dağılan saçlarını düzeltti ve elimdeki kitabı aldı. "Tarihi eserim oldu."

Dağılmış ve düzeltemediği saçlarını düzeltmeye çalışırken cevapladım. "O sadece 1. Baskı."

Elimi saçlarından çekip bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama telefonu çaldı. ""Alo?"

Hattın ucundaki sevgi dolu ses, anlamadığım bir şeyler söyledi ve Jennie tatlı bir gülümsemeyle cevapladı. "Teşekkür ederim anne."

Bir kaç kelime daha konuşuldu ve aynı sevgi dolu, şımarık ses tonunu kaybetmeden kapatıldı. "Görüşürüz."

Kapatır kapatmaz bana döndü ve parmak ucunda durup, yanağıma bir öpücük bıraktı. "Saat 12, hediye için teşekkürler."

...



22 || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin