Pamuk Prenses ve Yedi Cruentuslu

199 30 47
                                    

Yüksek ve sık ağaçların karanlıkta bıraktığı ormanda yürürken arkasından gelen adım seslerini duyabiliyordu. Adımlarını yavaşlattı. Rüzgarın burnuna doldurduğu yoğun kan kokusunun farkında değilmiş gibi yaptı.

Ve aniden arkasını dönüp onu takip eden adamı ağaçla arasına sıkıştırdığında eteğinin altındaki hançeri eline almıştı bile. Hançeri kim tarafından gönderildiğini gayet iyi bildiği adamın boğazına yaslayıp tıslarcasına fısıldadı.

"Fark edilmediğini mi sanıyordun?" Kömür gözleri ateş misali parlıyordu. "Kraliçe'nin köpeği."

Krallığın askerî görevlisi Prenses'in boğazına yasladığı kolunu geriye büktü ve genç kadını döndürüp gövdesine yasladı. Ne kadar donanımlı olduğunu, krallığın en yetenekli dövüşçülerinden eğitim aldığını bildiğinden onu asla küçümsemiyordu. Prenses'in kulağına eğilip "Sizin yeteneklerinizi gayet iyi biliyorum Prenses'im." dedi ve ekledi. "Ancak ne kadar yazık oldu! Çünkü ormanı teftiş ederken sizi hayvanlar tarafından öldürülmüş halde buldum. İçler acısı... Üstelik üvey anneniz sizi düşünüp saraydan uzaklaşmamanız için uyarmıştı." Alayla güldüğü yetmezmiş gibi kraliçenin onu öldürmesi için gönderdiğini ve bu cinayete uydurduğu kılıfı söylemekten çekinmiyordu bile. "Huzur içinde yatın saygıdeğer Prenses."

Prenses'in kar beyazı teni, arkasındaki adamın alayla sarf ettiği sözlerden sonra sinirle kızarmıştı. Ayağını kaldırıp arkasındaki adamın kasığına sertçe vurdu ve hançerini adamın başının hemen yanına, ağaca sapladı. Sivri ucu adamın kulağını kesmiş, parlak yüzeyinde kan lekeleri oluşturmuştu.

Yüzü öfkeyle kasılan Avcı attığı tekmeyle Prenses'i yere yıktı. Hızlı davranıp kadının üstüne oturduğunda bir eliyle kadının hançeri tutan elini kavramıştı. Merhametten yoksun gözleri zaferle kısıldığında Prenses'in hançerini avucunda sıkıca tutuyordu. Tek yapacağı hançeri kadının göğsüne saplayıp ona verilen görevi bitirmekti.

Ancak her şey planladığı kadar basit olmadı. Prenses dizini büküp üstündeki adamın bacak arasına vurdu ve göğsüne sakladığı ikinci hançeri çıkarıp adamın boynuna sapladı. Adam geriye düştüğünde duyduğu son sözler, Prenses'in "Huzur içinde yat Avcı." deyişi olmuştu.

Prenses yerde yatan cansız bedene boş gözlerle bakıyordu. Hızla ayağa kalkıp adamın elindeki hançerini aldı ve bacağına bağladığı kumaşa sıkıştırdı. Diğer hançeri de elbisesinin göğsüne yerleştirip Avcı'yı ardında bırakarak yürümeye devam etti.

Prenses ne kötüydü ne de acımasız. Yalnızca herkese hak ettiği şekilde davranmayı öğrenmişti. Eğer Avcı'nın gözünde bir tedirginlik veya pişmanlık görse şüphesiz Avcı birkaç metre ötede cansız bir şekilde yatıyor olmazdı. Eğer Kraliçe sahip olduğu gücü kötü kullanmasa Pamuk Prenses'i öldürmeye gerek duymazdı. Kraliçe'nin ondan korktuğunu biliyordu ve bunun keyfiyle gülümsedi.

Bu sabah terk etmişti kendisi için bir zindandan farkı olmayan sarayı. Yirmi yıllık hayatının her gününde duvarlar parmaklıkları, Kraliçe ise gardiyanı olmuştu adeta. Doğduktan bir hafta sonra annesini, bir yıl sonra da babasını kaybetmişti Prenses. Bu yüzden hayatını hep üvey annesi, Kraliçe yönetmişti. Bundan nefret ediyordu ve bu yüzden kaçmıştı saraydan.

Aslında kaçmış sayılmazdı. Nöbetçilerin birden ortadan kaybolması, çıkış yollarının birdenbire açılması tesadüf olamazdı. Biliyordu Prenses. Kraliçe onun baş kaldırabileceğinden kokuyor, onu ortadan kaldırmak istiyordu lakin bunu açıkça yapmak niyetinde değildi.

Prenses kendisi kaçacak ve bir saldırıya kurban gitmiş gibi gösterilecekti. Kraliçe'yse yalnızca timsah gözyaşları dökecekti.

Arbede sırasında yere düşen tacını almaya gerek duymadı. Takması gereken asıl taç annesinin tacıydı fakat o da üvey annesindeydi. İçinde büyüyen isyan duygusunu bastırıp ormana göz gezdirdi. Kasabaya gidemezdi. Kraliçe halka Prenses'in kaçtığını ve görenlerin askerlere haber vermesi gerektiğini duyurmuş olmalıydı. Zaten zulme uğrayan halksa Prenses'i saklamaya cesaret edemezdi.

Pamuk Prenses ve Yedi CruentusluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin