Buz gibi bir sabaha gözlerimi açtım. Kışın en güzel günleriydi. Fakat her uyandığımda ilk merak ettiğim şey o oluyordu. Boun bugün de beni görmeye gelecek miydi?
Aslında bizim hikayemiz biraz karışıktı. Ben üniversiteye yeni başlamıştım. O ise son sınıftaydı. Üniversitemizde yabancı dil kursları vardı. Okulun ilk günü Korece kursuna yazılmıştım. Boun'la ilk karşılaşmam Korece sınıfındaydı.
Daha sonra İngilizce ve Rusça'ya başladım. Peşimden o derslere de geldiğini fark ettim. Bariz bir şekilde beni takip ediyordu.
Bir gün karşıma çıkıp benden hoşlandığını söyledi. Dünya üzerinde onun büyüsüne kapılmayacak bir insan olduğunu düşünmüyordum. Fakat onun gibi birine asla teslim olamazdım.
Boun, kampüsün en popüler öğrencilerinden biriydi. Yıllardır burada okuyor olmasının avantajı olarak, geniş bir çevresi vardı. Herkes mutlaka ondan yardım isteyecek bir konu bulur, onun yardıma ihtiyacı olduğunda yüzlerce kişi koşardı.
Sarı saçları, gömleğinin hareketiyle belli olan dövmeleri, şekilli dudakları, güldüğünde kısılan o büyüleyici gözleriyle, kesinlikle okulun en yakışıklı çocuğuydu. Onu birkaç kez okulla gittiğimiz yüzme havuzunda görmüştüm. Dövmeleri o kadar çekici duruyordu ki, ondan hoşlanmayan biri bile kolayca kendini bırakabilirdi.
Aslında daha önce birkaç kez beni öpmeye yeltenmişti. Sanırım öptüğünü inkar etmemeliyim. Islak saçlarından süzülen su damlaları, dövmelerinin üzerinde kayıp giderken, onun buğulu bakışlarına kim karşı koyabilir ki?
Fakat her günümün ondan kaçarak geçtiğini de saklayamam. Bana her yaklaştığında dengemi bozuyor olmasından hoşlanmıyordum.
Aslında onunla ilgili sadece kocaman bir korkuya sahiptim. Benden hoşlandığını, benimle olmak istediğini ve artık kaçmamam gerektiğini söylüyordu. Buna ne kadar güvenmeliydim?
Her defasında, onun bu kadar popüler olması, benim ondan yaşça küçük olmam ve onun yakışıklılığını bir araya getirince, ortaya çıkan tek şey dev bir korku bulutu oluyordu. En kötüsü de bugüne kadar bu korkuyu bastırıp ona teslim olacak bir seçenek bulamamamdı.
Ondan kaçsam da her gün onu düşünüyordum aslında. Beni görmeye gelmesini istiyor, etrafta sürekli onu arıyordum. Yemekhaneye gittiğimde kendime içecek almıyordum. Çünkü onun tam yedi dakika sonra bana mangolu soğuk çay getireceğini biliyor ve bunu bekliyordum.
Aylar sonra ilk kez yemekhanede tek başımaydım. Boun ne içecek getirmiş, ne de beni görmeye gelmişti. Yoksa onu reddettiğim için, artık o da beni mi istemiyordu?
Kalbimde bir ağrıyla devam ettiğim gün nihayet bittiğinde, çantamı tek omzuma asıp okuldan çıktım. Yurt binasına ayaklarım adeta geri giderek girdim. Neden beni görmeye gelmemişti?
Merdivenleri isteksizce çıktım. Odamın kapısının önünde durup nefesimi bıraktım. Tam odamın kapısını açmak üzereyken, koridorun diğer ucundan onun sesini duydum.
"Prem!"
Heyecanla ona dönerken anahtarı yere düşürdüm.
"Boun?"
"Bugün okula gelmediğim için özür dilerim."
"Bence dersine girmediğin hocalarından ve düşecek olan notlarından özür dilemelisin."
"Öğle yemeğini içeceğin olmadan yedin, değil mi?"
"Evet, öyle oldu."
"Bunu telafi edeceğim. İçeri girelim mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Prince (One Shot) ✓
Fanfiction♥BounPrem♥ Korku aşkı değil, aşk korkuyu esir almalıdır!