chapter eight, final.

1.9K 120 67
                                    

Gözyaşlarımı göremezsiniz ama yazarken bir kısmında ağlamış olabilirim. Anlatış şeklimi biraz değiştirdim, keyifli okumalar dilerim <3

                                      

Evimdeki atölyede oturuyor, önümdeki tuvale fırça darbeleri imdirerek bu günün önemini unutmaya çalışıyorum. Odamdaki ufak televizyonda haberler açık, hava durumunu sunuyor sunucu, ben ise fırçayı acımasızca vuruyorum tuvale.

Ona karşı duyduğum öfkeyi masum tuvalden çıkarıyorum, ondan nefret ediyorum ama bana gelse kollarımı açarım yine. Dengesiz birisiyim.

Geri çekilip çizdiğim figüre baktım, gri saçlı bir mankene benziyordu ama birini andırıyordu.

Duraksıyorum, çizdiğim kişi yine Taehyung. Yine Taehyung, yine Taehyung, yine Taehyung. Bu lanet olası adam çıkmıyor aklımdan.

Tuvali şövalyeden alıp yere atıyorum, hem sinirli hem de kötü hissediyorum şimdi. İçime kötü bir his doğuyor, ona yazmak istiyorum ama engellediğimi hatırlıyorum.

Nefeslerim sıklaşıyor ve nefes alamıyorum, koskoca oda bana ufacık geliyor. Dışarı çıkmam gerek ama yağmur deli gibi yağıyor, şemsiyem yok ve ıslanacağım. Bunu umursamıyorum, üzerimdeki önlüğü çekip yere atıyorum ve dışarı koşuyorum.

Ufak evimin kapısından dışarı atıyorum kendimi, yağmur taneleri yüzümü okşuyor ve iyi hissediyorum. Her bir yağmur tanesi yüzümü okşarken yakıyor bir yandan da.

Kalbim sıkışıyor, aklıma yağmurda dans ettiğimiz o gün geliyor; Taehyung yurt dışına gitmeden önceki gün. Ne güzel bir gündü, dönüş tarihinde özel olarak bir şeyler planlarken apayrıydık şimdi.

Onu seviyordum, seviyorum da. Taehyung özel biri, biriydi benim için; bir çiçeği sevdiğine onu koparmayan, sadece koklayan birisiydi o.

O gün o çiçeği yerinden koparıyor, onunla birlikte ben de kopuyorum.

O gün son defa incitiyor beni.

İçeri giriyorum, telefonum çalıyor ve susuyor, tişörtümle saçlarımı silip elime alıyorum telefonumu. Üç cevapsız arama, bilinmeyen numaradan. Merak edip numarayı geri arıyorum, üç çalıştan sonra boğuk ve kalın sesli birisi telefonu açıyor.

"Bay Kim siz misiniz?" diyor boğuk ses, boşandıktan sonra soyadını değiştirmediğimi hatırlıyorum.

"Evet, evet benim. Siz kimsiniz ve ne için aradınız?" diyorum, hattın karşısındaki adama. Bir şey olmuş belli ki, beni arkadaşlarım dışında arayan asla olmaz.

"Bay Kim Jeongguk, eski eşiniz Kim Taehyung yüksek doz ilaçla hayatına son vermiş, burada sizin için bir kutu var. Başsağlığı dilerim."

Ben bir şey diyemeden telefon kapanıyor, kendi telefonum elimden düşüyor ve dünyam dönmeye başlıyor. Kırılan telefon ekranımın sesi kulağıma ulaşırken gözlerimden yaşlar boşanıyor, atölyemdeki tabloya bakınca hıçkırılara boğuluyorum. Meleğe dönüşen sevgilimi affetmeyi düşünüyorken, kendi hayatına benimkiyle birlikte son vermişti.

Kim Taehyung, artık yaşamıyordu. Hayatta değildi, kalbi atmıyordu.

Gözümün önüne bir sahne geliyor; hoş birisi bana el sallıyor ve yanıma geliyor.

Ona bakarken bir anda dudakları dudaklarımın üzerine kapanıyor, âdeta dans ediyor, şehvetle yanıyor.

O gidiyor ve bir yenisi geliyor;Onun kucağına uzanmış kalp atışlarını dinliyorum.

cardigan, taegguk.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin