++1++

22 2 8
                                    

 İşte yine aynı rahatsız edici his yine ordaydı. Yine boğazıma bir yumru oturmuştu. Yine gözlerim dolu doluydu. 'O'nu çok özlemiştim. Ama artık yapabileceğim bir şey yoktu. 'O' gitmişti.  İnsanlar sürekli yaşamaya devam etmem için beni zorluyorlardı. Artık bana acıyan gözleri görmeden bir kahve almya bile gidemiyorum. Gerçi biraz benim de suçum yok değil. 'O' gittiğinden beri vücuduma giren tek şey 'kahve' oldu. Bu yüzden çökmüş yanaklarımın, zaten çıkık olan ama son haftalarda daha da ortaya çıkan köprücük kemiklerimin  ve zayıflamaktan yer yer kemiklerin içine göçmüş derimin pek yardımı olduğu söylenemez.

 'O' artık yok ve ben 'O' olmadan nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. 


                                                                                                  *****


 Yine her lanet sabah yaptığım gibi odamdan çıktım ve aşağı, kahve almaya gittim. Bu da 'O'nun eseriydi işte. Uyusam da uyumasam da beni her gece zorla odaya götürtüp yatağımıza yatırtıyordu. O günleri çok özlüyorum. Ne olurdu sanki bekleseydi de bir çözüm yolu bulsaydık? Ya da biraz sabretseydi de beraber gitseydik? Neden bu kadar acele ettiğini hiç anlamadım, anlayanıyorum...

 Kahvemi aldım ve daha bir yudum bile almadan bir kat daha aşağı indim. Burasını bir çeşit anıt mezar yaptırdım. Burayı psikoloğum Doktor Linda tavsiye ettiği için yaptırdım asılında. Ona göre burası benim 'güvenli alan'ımmış. 

  Lanet olasıca her yeni günde beni  huzur kavuşturan tek zaman dilimi buydu sanırım. 'O'nun yanında geçirdiğim yarım saati geçmeyen kısa görüşmeler. Aslında görüşme diyorum ama sadece tek taraflı oluyor bu görüşmeler genelde. Çünkü... Zaten ölmüş bir insanla nasıl karşılıklı konuşulabilinir ki? 

 Herneyse. Takıntılı mıyım? Belki biraz. Ama kesinliklee takıntılarımdan kurtulp küllerini bir yere boşaltacağım günler de gelecek. Bu gün olmaz belki ama bir gün olacak. Eminim.

Sabah rutinimi de yaptığıma göre artık çalışmaya başlayabilirim. Yeni bir araba üzerine çalışmaya başlamıştım. Birlikte gezeceğimiz bir araba olacaktı bu. Ama artık ne kadar acı verse de bu arabayı bitireceğim sevgilim. Seni küllerini serpmeye bu arabayda götüreceğim. 


                                                                                  *****


 Saatler süren çalışmanın ardından her gün yaptığım gibi dışarı, kahve almaya gittim. Evet yine insanlar bakıyorlardı ve aralarında fısıldaşıyorlardı. Artık onları umursamamayı öğrenmiştim. İstediğiniz kadar arkamdan konuşabilirsiniz. Umrumda değilsiniz. 

 Favori kahvecilerimden birine giderken aklımda tek bir şey vardı: son günlerde sürekli orda olan sarışın yine oradaa mıydı? Hayır. bunu düşünmemeliyim. 'O' gittikten sonra kimseye o gözle bakmamalıyım. Gerçi bakmıyorum aten. Değil mi? Yani o bir erkek. Ben de bir erkeğim. Bunu düşünmek saçma komik olurdu herhalde. Buna ben bile yas tutarken gülerim. 

 Düşüncelerimin arasında ezbere bildiğim yolda dalgın dalgın giderken neredeyse dükkanın girişini kaçırıyodum. Camdan içeri baktım. Evet yine içerdeydi. Her zaman oturduğu köşede yine yalnızdı. Kulaklıklarını takmış ve kitap okuyordu. Ona bakarken bir anda kafasını kaldırıp bana gülümsedi. Otomatik olarak ben de ona gülümsedim. Ama o anda pişman oldum. Yas tutuyor olmam gerekiyordu. Dışarıda anımadığım ERKEKLERE gülümsemem değil.

 Yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledim. Her geçen gün biraz daha ağırlşan kapıyı açmaya çalıştım. Artık gücüm iyice tükenmeye başlamış olmalı ki kapıyı itmeye çalışırken ayağım kaydı ve yere yapıştım. Kapı milim oynamamıştı yerinden. Yerden kalkmaya çalışırken kapının yavaşça açıldığını gördüm. Biri bana elini uzatmıştı kalkmam için. Elin sahibinin kim olduğunu görmek için başımı biraz kaldırınca orada çalışan Eric olduğunu gördüm. Elini tuttum ve kalktıktan sonra teşekkür ederek üstümdeki tozları silkmeye çalışıyordum. Bu sırada Eric; ''Artık bir şeyler yemeye başlamalısın dostum'' dedi. ''Pepper öleli ne kadar oldu? Üç ay m? Daha mı uzun? Artık hayatına geri dönmelisin. BU, her ne yapmya çalışıyorsan kesinlikle O'nun isteyeceği bir şey değildi. O, bize hep o öldükten sonra senin kendine bunu yapmanı önlememiz için bize yalvarırdı. Ama O'nun son isteğini bile yerine getiremiyoruz dostum. Artık 'gerçek' hayata dönmen gerek. O bunu hiçbir zaman istemedi. Kendi-'' Ama sözünü yarıda kestim; ''Aman tamam be. Susman için ne yapmam gerekiyor?'' Sanki zafer kazanmış gibi gülümseyerek bana baktı; ''Sadece daha fazla konuşmanı kaldıracak kadar gücüm yok. Ne istiyorsan söyle ben de dinlermiş gibi yapıyım. Sonra gidip kahvemi alayım ve burdan siktirip gideyim. Kafam kaldırmıyor artık.'' Gülümseyen yüzü bir anda silindi ve; ''Bu gün kahveni burda içmeni istiyorum. Aynı zamanda sana güzel bir sandviç de yapacağım. Yok artık kahveni alıp siktirip gitmek. Pepper bizden sen bu duruma düşersen sana göz kulak olmamızı istedi. Zeki kadın. Seni de çok iyi tanıyor. Ne hale geleceğini önceden tahmin etmiş.'' Yüzümü buruşturdum. daha fazla dinlemek istemiyordum. ''Tamam ne dersen yapacağım. Sadece sus lütfen.'' dedim. Eric yine zafer kazanmış gibi gülümseyerek ''Sen kendine oturacak bir yer bul. Ben hazırlar getiririm.'' dedi ve gitti. 

 Ben oturacak yer arıyordum. Boş olan tek masa az önce birbirimize bakıp gülüştüğümüz sarışının yanındaki masaydı. Bir yanım onun yanına gitmeye can atsa da diğer yanım 'başka yer bul hem ne olacağını sanıyorsun ki onun yanına oturunca? Sadece oturmuş olacaksın.' diyordu. Gitmememi söyleyen yanımı susturup  masaya oturdum. Sadece küçük bir an birbirimize baktık ve sonra ikimiz de kendi işimize bakmaya karar verdik. Ben çizim tabletimi çıkardım ve yeni bir robot tasarlamaya başladım. 

 Tam dalmışım ki birinin masaya vurmasıyla irkildim. Gelen Ericti. Elindeki tepside bir bardak portakal suyu ve kepekli ekmeğe yapılmış iki tane tost vardı. Yüzümü ekşiterek epsiye baktım. Benim kahveden başka bir şey içmediğimi bilen Eric yine de bana gitmiş ve portakal suyu getirmişti. ''bir yanlışlık var herhalde. Ben portakal suyu içmem.'' dedim. Gözlerini devirdi ve; ''Artık içeceksin.'' dedi. ''Eski sağlığına yeniden kavuşmak ZO-RUN-DA-SIN! Seni bu kadar serbest bıraktığımız yeter.'' dedi. Ağrıyan başımı ovaladım ve; ''Tamam nasıl istersen öyle olsun. Sadece beni rahat bırak.'' dedim. Sanırım bize göz ucuyla bakan sarışın ''Bir sorun mu var?'' diye sordu. ''Hayır. Her şey mükemmel'' diye yanıtladım. O sırada okuduğu kitabı da görmüştüm: 'Becky Albertalli-Simon Homo Sapiens'e Karşı'. Aslında güzel kitaptı. Bazı yerleriyle beni etkilemeyi başarmış nadir kitaplardandı. 

 Kitap hakkında yorum yapmamayı tercih edip önümdeki tepsiye baktım. Bakmamla birlikte midemin bulanması bir oldu. Çok kötü bir şekilde çalkalanıyordu içerisi. Dışarı çıkmak için adeta savaş veriyordu. Böyle durumlarda kazananın daima mide özsuyumun kazandığını bilecek kadar çok yaşamıştım bunu. Anında koşarak tuvaletlere gittim. Bulduğum ilk boş kabine girdim ve girmemle midemde ne var ne yoksa çıkarmam bir oldu. Gerçi fazla bir şey de yoktu. Sadece içtiğim kahvelerdi ve kahveyle birlikte dışarı çıkan mide asitim boğazımı ykmaya başlamıştı. 

 Kopardığım bir parça tuvalet kağıdıyla ağzımı silerken başım dönmeye başladı. Tutunacak yer aradım ama bulamadım. Tutunmak için yeniden klozete eğildim. İyiki de klozete eğilmişim. On saniye sonra gelen yeni bir kusma krizini daha atlattıktan sonra ağzımı bile silemeden olduğum yere çöktüm. Yavaş yavaş etrafımdaki sesler bulanıklaşmaya başladı. Aralarından bir sesin ''Tony? Tony nerdesin? Bir cevap ver lütfen'' dediğini ve kapının yumruklandığını duymuştu. sonrası ise sadece boş ve soğuk bir karanlıktı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 23, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UNALOMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin