bir,

221 30 9
                                    

yine aynı kafeye geliyorum. köşebaşında, siyah tabelasında geceleri yanan sarı ışıklardan var. geçerken görmüştüm. haftasonu bile açık olur burası, ben de her gün gelirim.

değişikliği sevmediğimden, her gittiğimde aynı masaya otururum. sanki bana ayrılmış gibi hep boş olur orası zaten.

leptopum ve evraklarım her zaman masada olur. evden bile daha çok uğrarım buraya.

hatta bir cumartesi günümü tamamen burada geçirdiğini hatırlıyorum.

her seferinde çikolatalı kek alırım. onlar da bina alışmış olacak ki, bazen ben gelir gelmez koyuyorlar masaya.

herkes çok nazik. hiç bir garson burada kaba davranmaz. bir çoğu ile sohbet ederim hatta!

ancak adını bilmediğim tek bir garson var.

ne yakasında isim yazıyor, ne de iş arkadaşları ona ismiyle sesleniyor. kimse onu tanımıyormuş gibi. siyah saçları gözlerine girecek kadar uzun, arada bir eliye geriye atıyor perçemlerini. elleri küçük ve tatlı, yüzü ise güzel. boyu birazcık kısa. çok renkli giymiyor fakat önlüğü mavi olduğundan, komik duruyor onda.

daha önce hiç benim siparişlerimi getirmedi, denk gelemedik. hele bir yanıma helse ufacık bir şey için, kesinlikle soracağım adını diyorum fakat hep benden başka diğer masalara gidiyor. bazen bunu kasten yaptığını düşünsemde, hadi ama, daha önce hiç konuşmadık bile!

şimdi ise yoldayım, bir elimde leptop çantam, diğer elimde telefonum ve sırtımda siyah, küçük sırt çantam.

akşam üstü olmuş çoktan, hava kararıyor ancak ben yeni giriyorum dükkana. tek-tük kişi var.

hemen masama geçiyorum. çikolatalı kekimi sipariş etmek için garsonların birini çağırdığımda ise yüzüme bile bakmıyor, oysa çok iyi anlaşırdık onunla.

şaşırıyorum.

daha sonra adını bilmediğim çocuk gözüküyor. elinde sıcak bir kupa, diğer elinde ise küllük. dışardaki masalara götüreceğini sanıyorum fakat hayır, benim masama doğru geliyor.

ben onu şaşkınca izlerken o kupayı ve küllüğü bırakıyor masama. hiçbir şey söylemeden de geri gidiyor.

seslenecek oluyorum, yanlış getirdiniz diye, ama hemen arkasından aşina olduğum bir başka yüz kekimi getiriyor, seslenemiyorum.

bir daha görmüyorum o gün siyah saçlı çocuğu, herhalde gitti diye düşünüyorum ve getirdiği ve soğumaya yüz tutan kahvemden bir yudum alıyorum.

küllüğü ise itiyorum elimle.

hiç sigara içmem ki ben.

-

ilk defa denediğim bir yazım tarzı(?) bu yüzden gerginim, ama her neyse, üç bölümlük kısa bir şey olacak, umarım beğenirsiniz!

kahve ve küllük, yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin