suya dalıyorum.
zaman beni büyüten. balıklarla yüzmek hevesiyle doluyum. su mavi değil su pis değil. ben kulaç attıkça, tenime dokundukça su, baldırlarıma kadar yol aldıkça. derine indikçe rengi siliniyor. gözlerim kapalı mı açık mı anlamıyorum. serserinin tekiyim gece yarılarında sokaklarda volta atıyorum. girdiğim manavdan bir elma atıyorum cebime. o günün kahvaltısını bedavaya getiriyorum. pantolonum belime zor tutunuyor iç çamaşırımı gören bir kadın sessiz bir çığlıkla banka sırasından çıkıyor. kuyruklarda beklemek ve insanların telaşını dinlemek en büyük zevkim. hiç bitmiyor kuyruk. insan olmak nedir merak ettiğimden hiç bitmiyor dünya benim için dönmeye devam ediyor ben hayatta kalayım diye var insana dair her şey. bir banka oturuyorum elim cebimde küçük çocukları izliyorum. küf peynir kokuyorum saçlarım dalga dalga yanaklarımı ıslatıyor pisliğiyle. sonra suya dalıyorum.
yalnız kalmıyorum. peşimde dolaşan bir iblis var ama şeytanın ta kendi de değil. düşük rütbeli bir iblis süte su katan kalabalıkta bağıran. ben de düşük rütbeli bir serseriyim zaten. duraklarda uyuyorum. ceketim yorgan yüzmekten yorgun düşüp kıvrıldığım merdiven basamağı yastık. çırılçıplak yüzüyorum. tenim buz kesiyor balıklar her yerime değiyor hissediyorum ağızlarını. su yutuyorum. başımı çıkarıyorum sudan gözlerimi açmıyorum. parmak uçlarım suyun yüzünde geziyor. suyun adını öğreniyor. balık yuttuğumu hayal ediyorum. çıkıyorum sudan çıplağım ay ışığı gökte ben yolumu bulayım diye var. iblis bir kayanın üzerinde oturmuş elindeki kasedi bana uzatıyor. dalgalar kıyıyı dövüyor midemdeki balık heyecanla çırpınıyor. kuma uzanıyorum. iblis derin bir nefes alıyor. kayıt cihazının tık sesi duyuluyor ve konuşmaya başlıyorum.
"iyi geceler bel."
"adım bu değil."
"biliyor musun ki adını? ben sana verdim bir ad işte. kabul et artık."
"adım yok benim. ada ihtiyacım yok."
"yine de var olmak için bana ihtiyacın var. inkar etme, edeceksin biliyorum, doğru bu. herkesin bana ihtiyacı var."
bel gülüyor.
"doğru mu bu? inandın yani sen buna?"
"bu sabah aklımda bir şiir yazdım. şimdi onu okuyacağım. kayıt cihazını yaklaştır, denizin sesi örtmesin şiirimi."
yanıma yaklaşıyor ama kuma uzanmıyor benim gibi. kayıt cihazı dudaklarıma yaslanıyor. bel'in içi kömür dolu uzun sivri tırnaklarını görüyorum. derin bir nefes alıp gözlerimi yumuyorum ve şiirimi okuyorum.
"ben yalnızlığa benzerim
kopuş kesinti boşluk
tut al aletimi--yalnızlık çökük şakakları
gergin derisi dışarı çıkmış burnuyla
yüzüme benzer
dokun
ölmek dokunamamak değilse nediryalnızlık iç yolculuk iç ses
ilk öpüşmedir.*"sessizlik.
"fazla romantik geliyor kulağa."
"başka türlüsü olmadı."
olduramadım.
sessizlik.
"kayıt devam ediyor. farkındayım yani boşluk yaratmak için sessiz kalmıyorum. senin konuşmanı bekliyorum. benim söyleyecek bir şeyim yok. neden yapıyorsak zaten bu kayıtları."
"bilinsin diye."
su durgunlaşıyor. kollarımı başımın altına yastık yapıyorum. konuşmalıyım. anlatacak çok şey var. birileri dinlemeli bunları birileri bilmeli. dünyanın üzerinde oturuyorum ben deniz bu kumsal bu iblis ve doğduğu ateş. hepsi benim. benim için var hepsi benimle var. bilmeliler bunu. yağmur benim için yağıyor. tanrı benim için var etti ölümü.
tenime yapışan kum taneleri kuruyup dökülüyor. kayıt devam ediyor bu sırada.
"akşam yemeğinde karides yedim."
"nerede yedin bu karidesi?"
"balıkçının birinin teknesinden aldım. enfesti. öyle hızlı öyle iştahlı yedim ki midemde kendine yer edindi. eğer ölmemiş olsaydı şimdi orada tek parça halinde sapasağlam ve yüzüyordu. onun ağırlığıyla biraz yavaş yürüdüm herhalde, balıkçı yakaladı beni. tuttu yakamdan sonra yere savurdu. o beni dövdü ben dövüldüm kısaca. hiç sesimi çıkarmadım. adam korktu benden bıraktı sonunda sonra da buraya geldim. sen ne yaptın bu akşam?"
"sen balıkçıdan dayak yerken seni izledim."
histerik gülüyorum. çok sesli gülüyorum ve duramıyorum bir süre. yeniden sessizlik. ben konuşmuyorum.
"ne zaman kurtulacağım senden?"
"yaşamın sonu yok. hep böyle bekçilik yapacaksın bana."
"sen benden çok iblissin."
"bunu kabul edemem. gururun incinir."
"gün doğacak."
kurumuş kumları silkeliyorum üzerimden. çırılçıplak dikiliyorum yüzüm denize dönük. deniz çok sakin şimdi dalgalar gitti. bizim sesimiz var sadece kıyıda ve kayıtta. midemdeki balık da öldü bu sırada tabii. çok uzun yaşamaz balıklar. en çok bunu seviyorum onlar hakkında. ya yer ya yenilir.
bel kıyafetlerimi gösteriyor bana. oysa ben giyinmek istemiyorum. tenim tenime değsin istiyorum. yabancılık çekmek istemiyorum kendime. terk edemiyorum çünkü kendimi. giymiyorum bu yüzden.
ben yenilmiyorum.
eve kadar öyle annemin karnından yeni çıkmış gibi yürüyorum. bel beni görmemek için önümden yürüyor. insanlar yoklar sokakta, olsalar bir dayak daha yerdim, diyorum. eve girdiğimizde kasetin tık sesi kapının kilidinin hemen ardından duyuluyor. hemen salonumdaki dev külüstür radyonun kasetçalar kısmına takıyorum diğer yüzlerce kasetten birini ve halıya uzanıyorum. kendi sesimi dinliyorum. bel konuşsa da duyulmuyor onun sesi. kendi sesimi dinliyorum. yine de başkasının gibi geliyor bu ses, kendinden emin değil çoğu zaman. çok da umursamaz, bir şeyleri yokluyor. varlığından emin değil. kaset bitmeden uyuyakalıyorum. en son duyduğum bisiklet tekerlerinin alev aldığı hızda sürdüğüm kaykayın bayırdan inerken paramparça oluşu. ilk başarısız ölümüm. o anın hatırasıyla deliksiz uyuyorum. göğsümdeki kemikler çatlıyor yastığıma sarılırken. hepsi rüyayla başlıyor. sancıyla uyanacağımı biliyorum. ben rüyayla başlıyorum.