Çelik mavisi kravat.
Bakışlarım gözyaşlarına bulanmış kravatımı boynunda gördüğünde bir intihar ipini ona kendi ellerimle vermiş gibi hissettim. Uğursuzluk getireceğinin farkında mıydı? Hâlâ anlayamamış olması büyük bir acıydı. Umarım bir an önce fark edersin Byun Baekhyun.
Bu yanlış bir seçim.
Yaptığın yanlış.
Ben yanlışım.Açtığım kapının kapanmasına henüz müsaade etmemişken ardımı dönerek merdivenlerin rotasına koyuldum. Uzaklaştım. Ondan ve onun gözyaşlarından var gücümle uzaklaştım. Ne olursa olsun ilgilendirmiyordu beni, daha dünkü adamdı. Tuvaletin kapısının kapanış sesine bağırarak ağlayışı karışırken düşündüğüm şey gıcırdayan kapı menteşelerinin yağlanması gerektiğiydi.
Ellerimi bir alt kattaki lavabolardan birinde yıkadıktan sonra işçileri bir kez daha kontrol etmiş ve günümün paydos saatini erkene çekerek binadan ayrılmıştım.
Ayrılmak sürünmekle eşdeğerdi. Bedenim çöküyordu, iri cüssem her adımımda bir buz gibi eriyordu. Suya dönüşüyordum, tutamlarının denizine karışacak bir yağmur damlası gibi.Eve ne kadar hızlı yürüdüğümü hatırlamıyorum. O dev yaya geçitlerinden geçerken başımın gezegenlerin dönüşü gibi dönmesiyle ilerlemeye çalışıyordum. Ben. Ben insanlara çarpmadan o yolu gidemedim. Kaç insanın koluna omzum geçti, kaç kişinin ayağına bastım bilmiyorum. Duyduğum birkaç küfrü dâhi anımsayamıyorum. Evimin kapısına anahtarı titreyen parmaklarımla geçirirken başımdaki damarların şiştiğini ardından kanımın bir anda çekildiğini hissettiğimde geç kalınmışlık hissi koşar adımlarla beni banyoya uçurdu.
Boşalttım, içimde ne var ne yok boşalttım. Yıllardır yaşadığım hissizliği kustum sanki. Elmacık kemiklerimden çeneme dek süzülen damlalar öğürtülerimle tanıştı.Parmak uçlarım birer kalp kapakçığı gibi sızladı, damlalar hâlinde kan akacak sandım. Yumruklandılar, avuçlarıma gömerek durdurabildim zannettim. Öyle varsaydım ama durmadı. Bütün kanım çekilerek yerini tuzlu sulara bıraktı. Mavi tutamları kanıma karıştı sandım.
Dirseğim yorgunlukla dizime yaslandığında hıçkırıklarım dinmezcesine aktı. Neden? Neden ben?
Neden susamadım? Neden düştü sözcükler ardı ardına ağzımdan. Harâbe görmüş gibi bakışlarına karşı olan güçsüzlüğümü bastırmak için miydi hepsi.
Lânet olsun.
Lânet olmuştu.Baekhyun'a lânetimi bulaştırmıştım.
Gözlerini kanla doldurmuştum.
Çelik kravatı kendini asar gibi yerleşmişti boynuna.
Lânetler olmuştu.Alacakaranlık bir hâle dönmüş gökyüzü geceyi getiriyordu. Evin içi zar zor görülebilecek hâldeyken sâkinleşmiş bedenimi nihâyet toparlayabildiğimde saatten habersizdim. Yerine gelmiş bilincim, düşüncelerimin çarkını döndürdü. Eve gelirken yaşadıklarım kare kare gözlerim önünde belirirken zihnime çakmış şimşekler içimi titretti. Tanrım, âcilen duş almalıydım. İnsanlara, onlarca insana çarparak ve onlarca merdiven, kapı, asansör demirlerine sürünerek gelmiştim.
"Kahretmesin."
"Kahretmesin."
"Kahretmesin."Bedenimi suyun altında bir leşi kazır gibi kazımalıydım.
Lânet olmasın.
》Byun Baekhyun
"Hyung..."
İniltilerim hıçkırıklarımın dostu olurken elimdeki telefondan duyduklarıma kulaklarım inanmak istemiyordu. Daha dün konuşmuştuk. Bugün iş çıkışında beraber yemeğe gidecektik, söz vermiştik. Sözümüz vardı. Biz hep sözlerimizi tutardık. Değil mi hyung, biz hep sözlerimizi tutardık. Tıpkı bana ben 5 yaşındayken almaya söz verdiğin oyuncak doktor seti yerine gerçeğini son yaş günümde hediye olarak aldığın gibi.
"Hyung..."
Lavabonun kenarlarına yaslı avuçlarım, sâkinleşmek için defâlarca kez suyu yüzüme vurmuştum. Aynadaki görüntüme baktıkça gözlerimin birebir benzediği hyungum beliriyor gözlerim önünde. Kan çanağı bakışları harâb ediyor. Bir hıçkırık daha kopuyor genzimden.
Yıkılıyorum.
Sâhip olduğum en değerli insan.
Aklım inanmayı reddediyor. Duyduklarını reddediyor. Durduramıyorum.Kapının âni açılışıyla aynadan gözlerim o uzun bedeni yakaladığında son noktayı vurdu çanlarım. Bedenim titreyerek ona doğru döndüğünde gözlerime kenetli irislerine tutundu bulanık bakışlarım.
"Arayamadım."
Sözcük ciğerimi söker gibi aktı dilimden. Sustu. Sustukça kavruldum.
"Belki de arayamayacaksındır demiştin."
"Ben, arayamadım."Unuttuğunu düşündüm. O boş bakışları sözlerime hiçbir tepki vermezken hıçkırarak devâm ettim. Kelime sesimi alıp götürür gibi sürünerek çıktı ağzımdan.
"O öldü... Arayamadım."
Ölüm piyonlarımızı yıktı. Şah olduğum bu oyunda vezirimi aldı ellerimden. Hyungumu.
Ölüm, akşam yemeğimizle oyun oynadı. Birbirimize olan sözlerimizle oyun oynadı.Akşam yemeğimizi bozdu.
Sözlerimizi kül etti.Park Chanyeol ise siyah taşların sâhibiydi.
Matı yapandı.
Vezirimi alan.Boynumdaki çelik mâvisi kravatından hâlâ tüten kokusuyla beni yerle bir eden.
Park Chanyeol. Kalbimin Azrail'iydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MIGNONETTE | ChanBaek
Fanfiction"Uzun boylu olanlar acısını taşıyamayanlardır Baekhyun." "O hâlde boyunun birazını bana ver Chanyeol."