Başlangıç

6 3 1
                                    

Hissettiğim ilk şey acıydı
Duyduğum ilk ses de çığlıklar
Dünyam Tamamen
KARANLIKTI

Kaçıyordu neden kaçtığını bile hatırlamiycak kadar uzun zamandır,aslında düşününce hiçbir şey hatırlamıyordu. Bunun sebebi büyük ihtimalle deli gibi ağrıyan ensesiydi. Ağaçlar onu yutucakmış gibi görünüyordu ama bu onu durdurmadı neden kaçtığını hatırlamasa da ağaçlardan daha korkunç olduğuna emindi. Karşısına bir mağara çıkana kadar karanlık ve kasvetli ormanın içinde koştu ne zamandır koşuyordu saatlerdir günlerdir belki de haftalardır? Korkak adımlarla mağaraya girdi ve ağrıyan kafasını tuttu zaman algısını tamamen yitirmişti. Mağaranın köşesine çökerken neler olduğunu ya da kim olduğunu hatırlamak için bir kez daha kendini zorladı ama elde ettiği tek şey katlanilmaz bir baş ağrısıydı. Harcadığı onca eforun sonucu olarak gözleri kapandi ve uyuya kaldı
Uyandığında kafasındaki ağrı daha da çekilmez olmuştu. Mağaranın girişinden ayak sesleri geliyordu hafifçe irkildi kaçtığı şey onu bulmuş muydu? Şu an dışarıda mıydı? Duvara daha da yaklaştı birden ayak sesleri kesildi. Dışarı çıkmaya korkuyordu hala orada olabilirdi o her neyse artik. Ayağa kalkıp mağaranın daha da derinlerine ilerledi dakikalarca yürüdü mağaranın bir sonu yok gibiydi beş dakika daha bu şekilde yürüdükten sonra arkadan ayak sesleri duymaya başladı içeri girmişti ya da girmişlerdi. Hızını arttırdı bir yandan da mağaranın başka bir çıkışı olması için dua ediyordu fark etmeden koşmaya başladı arkasındaki ayak sesleri giderek artıyordu, gözlerini kapayıp koşmaya devam etti taki başını sertçe duvara çarpana kadar acıyla başını tuttu mağaranın sonuna gelmişti ölücekti. O ne olduğunu anlıyamadan iki çift el onu tuttup çektiler çırpınıp kurtulmaya çalıştı ama başarısız oldu onu mağaranın çıkışına doğru sürüklüyorlardı sona gelmişti.

-Beni nereye götürüyorsunuz?
-Kapa çeneni.
iki adam tarafindan yakalanmıştı
-Napıcaksınız bana.
gereksiz bir sertçe kafasına vurdu. çocuğun içine tarif edemediği bir his doldu adamın boynunu kırmak istiyordu bu his geldiği gibi birden gitti.
-Ne kıt veletmişsim kapasana çeneni.
-Bana napıcağınızı ögrenmek istiyorum hepsi bu, bence gayet mantıklı bir istek.
sorularindan bıkan adamlar kafasına sertce vurmaya basladılar taki bilinci kapanana kadar.
Bilinci yerine geldiğinde karanlık bir odadaydı. Duvara doğru yürümeye çalıştı ama duvara zincirlenmişti. Sakin kalmaya çalıştı.
-BENDEN NE İSTIYORSUNUZ?
Zincirlerini sertçe çekistirdi.
-CEVAP VERIN BEN SİZE NAPTIM Kİ!
-Kes sesini ucube.
Dizlerinin üstüne çöktü öldürülecek miydi iyi de öldüreceklerse ne diye buraya kadar getirmişlerdi ki? Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Zifiri karanlıktaydı, zaten ağrıyan kafası adamın yumruklarıyla iyice kötüleşmişti. Zincirleri zorlamanın hiç bir yararı yoktu ama öylece oturup beklemeye dayanamıyordu acaba hemen orda mı öldüreceklerdi öyleyse neyi bekliyorlardı ya da kimi eğer onu buradan götüreceklerse belki zincirleri açtıklarında kaçabilirdi. Midesi bulanıyor ve giderek kötüleşiyordu. Kafasındaki ağrı ve midesindeki bulantı mantıklı düşünmesini engeliyordu. Kapılar aniden açıldı silahlı adamlar içeri doluştu. Bu kadar çok olucaklarını düşünmemişti, hepsinden kaçamazdı. Zincirlerini çözüp bileğine prangalar taktilar. Boynundan da zincirlediler kaçmasını imkansız hale getirmek icin her turlu önlemi almışlardı. Boynu rahatsız ediyor onu boğuyordu. Çocuğu sürükleyerek odadan çıkardılar. Nereye gittikleri hakkında en ufak bir fikri yoktu karanlık dar koridorlardan yavaş yavaş yukarı çıkıyorlardı. Arada sırada hücrelerden bakan yüzler dışarı fırlamış eller dikkatini çekiyordu anlaşılan burdaki tek mahkum o değildi ama şüphesiz en genciydi. bu şekilde on beş yirmi dakika yürüdükten sonra nihayet ışığa ulaştılar günlerce karanlıkta kalan çocuk gözlerini kapattı. Boynu cidden rahatsız ediyordu ama bundan bahsetmenin hiç bir işe yaramiycağını biliyordu onlar için bir böcekten farksızdı. Başını önüne eğip kaderini kabullendi. Onu loş bir odaya götürdüler. Oda daire şeklindeydi ve yirmi bir tane koltuk vardı bazı koltukların arkasındaysa başka koltuklar ama onlara oturanların yüzleri seçilmiyordu. Nöbetçiler onu odanın tam ortasına bırakıp gittiler. Bütün gözler ona çevrilmişti, o odaya girdiği an bütün sesler kesilmiş mutlak bir sessizlik olmuştu. Çocuk elinde olmadan irkildi. Ona sonsuzluk gibi gelen bir süre sonunda fısıldaşmalar başladı
"Çocuk bu mu?" "O kadar da tehlikeli gorünmüyor."
en nihayettinde bir adam hafifçe kalktı. Uzun boylu zayıf bir adamdı bu, yüzü her nedense sinirini bozmuştu çocugun onu tanıyor muydu? kafasını zorlayınca yine ağrıdı tanıyorsa da hatırlamıyordu. Bir an için o vahşice his tekrardan geldi ama bu sefer daha uzun süre kaldı.
-Yüce boyutlar konseyi, görünüşünün sizi aldatmasına izin vermeyin. Bizim boyutumuzdan olması gereken ama hatalı olan bu çocuk potansiyal bir tehdit olup büyümeden yok edilmelidir.
Koltuklardan birinde oturan kız hemen fırladı. Siyah dalgalı saçlı, uzun, atletik, esmer bir kızdı. Kocaman kahve gözlerini bir çocuğa bir adama çevirdi.
-Tehdit mi? Tanrı aşkına şu çocugun haline bak ayakta bile zor duruyor.
-Bir itirazınız mı var?
-Evet kesinlikle. Yirmi birinci boyut buna karşı çıkıyor her ne kadar Gölge Lordu olarak çocuğun kendinize ait olduğunu düşünseniz de onun da herkes gibi yaşama hakkı olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz.
-Siz de eger yaşarsa bu çocuğun ne kadar tehlikeli olabilecegi gerçeğini değistiremezsiniz. Onun türünün sahip olduğu öldürme iç güdüsünü görmezden gelemezsiniz.
Tartışma bu ikisi arasındaydi ve şiddetlendikçe şiddetlendi, arasıra diyerlerinden onaylama mırıltıları yükseliyordu. Zavallı çocuk bu bağrışmalardan hiç bir şey anlamıyordu, sadece başını ağrıtıyorlardı. Tek anlıyabildiği kadının yaşamasını adamında ölmesini istediğiydi. Tartışma bu şekilde bir saatten uzun sürdü ama nihayet iki tarafın da söyliycek sözü kalmamıştı. Adam konuşurken sesinden öfkeli olduğu anlaşılıyordu
-Bu şekilde hiç bir yere varamiycaz hemen oylamaya geçelim. Arada Kalanın yaşamasını istiyenler?
"Arada Kalan" o da ne demekti? Ellerin bir kaçı kalktı Gölge Lordu olan adam pis bir sırıtışla elleri sayıp ikinci soruyu sordu.
-Peki ölmesini istiyenler?
Bu sefer ellerin çoğunluğu havadaydı. Sonuç açıktı, oylama iki boyutun tarafsız kalmasıyla on dörde beş bitmişti. Karar çocuğun ölmesinden yanaydı.

İdam masasına sürüklenirken çocuğun düşünebildiği tek olumlu şey en azından baş ağrısın birazdan geçicek olmasıydı, kalıcı olarak. Az ötede elinde odanın loşluğunu biraz olsun azaltan bir bıçakla bekleyen adama baktı. Luxanium, boyutlar genelinde bir gölgeye kalıcı zarar verebilecek tek madde. İskeletleri veya organlari olmadığını düşünürsek bir gölgeyi normal silahlarla kesmeye çalışmak havayı kesmekle aynı şeydir. Tabi o sırada çocuk bunların hiç biriyle ilgilenmiyordu. Sadece ölücek olduğu gerçeğine odaklanmıştı. Aniden bir kapı hızla açıldı ve odaya dolan ışık her bir köşeyi aydınlattı. İçeri siyah düz saclarının uçları pembe olan yeşil gözlü narin ama asil görünen çok güzel bir kadın girdi. En az kendisi kadar güzel gözleri odada dolandı ve çocuğun üstünde durdu. Gözlerindeki ifade ne acıma ne de tiksintiydi tamamen başka bir şeydi sanki onu tanıyormuş gibi bakıyordu kadın. Hiç bir şey hatırlamadığını düşünücek olursak belki de tanıyordu. Kadın konuşmaya başlayınca sesinin baş ağrısını hafiflettigini fark etti çocuk.
-Neden bir oylama yapılacağı bana haber verilmedi.
Kendine Gölge Lordu diyen adam ayağa kalktı.
-Kesin bir yanlışlık olmuş olmalı Leydim ama zaten çok da önemli bir konu...
Kadın oldukça yumuşak ama yine de tehditkar bir tonla adamın sözünü kesti
-Yeter Hiras. Açıklamanı duymak istemiyorum.
Odanın ortasına çocuğun olduğu yere ilerledi
-Anlaşılan o ki çocuğun ölmesine karar verdiniz.
-Evet Leydim.
Kadın şimdi çocuğun tam önünde duruyordu. Çocuğun yüzünü ellerinin arasına aldı. Elleri nazik ve yumuşaktı ayrıca hiç hissetmedigi sevgiyle doluydular.
-Zavallı şey, çok canın yanmiş olmalı.
Kadın hafifçe diz çöktü
-Yaşamak ister misin? Şunu asla unutma ki zor bir hayatın olucak boyutlular sana sırt çeviricek senden nefret edicekler. Sana kötü davranıp seni dışliycaklar bütün bu zorluklara ve çekiceğin acılara rağmen yaşamak ister misin?
Bu sözler ona nerden tanıdık geliyordu sanki daha önce duymuş gibi. Çocuk mor gözlerini kadının yeşil gözlerine dikti.
-Evet, evet isterim.
Kadın rahatlamış bir ifadeyle ayağa kalktı.
-Öyleyse ben de oyumu çocuğun yaşamasından yana kullanıyorum.
O kadın Boyutlar Leydisiydi, tüm boyutları bir arada ve güvende tutan boyutlar genelindeki en yetkili kişi ve onun oyu on kişininkine denkti. Gölge Lordu olan adam kaşlarını çattı.
-Madem öyle o zaman birkaç önlem almalıyız.
Zincirler bileğine indi ve kapılar ardından kapandı.

Evet ilk bölümü nihayet yazdım ve kendimle gurur duyuyorum sanırım yıllardır bu fikir kafamda dönüp duruyordu. Eğer yazım hatalarım varsa ki olduğuna eminim lütfen görmezden gelin ve okumaya devam edin:)

NightmareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin