selamm önceden okuyanlar için bu bölümde çok fazla şey ekledim kaçırmayın:(
iyi okumalar
cp'5 "tanışma"
•
Evde kimseyle konuşmadan geçirdiğim dört saatin sonunda hâlâ terasta oturmaya devam ediyordum. Hava oldukça soğuktu fakat umurumda bile değildi. Grip olmak, sürekli burnumun akacak olması ve ara ara gelen titremeler bile kendimi daha iyi hissettirebilirdi. En azından şu an yaşadığımı bilirdim.
İlkbahar mevsimindeyken bir anda nasıl kış yaşayabiliyorduk bunu da anlamamıştım ya, neyse.
Bir çok şeyi anlayamıyordum ben zaten.
Etrafımdaki herkes en doğrusunu bilirmiş gibi düşünmeye başlamıştım. Kendi yaşadığım her şeyi sorgulamaya başlamıştım. En kötüsü de gerçekten delirdiğime inanmaya başlamıştım.
Kaldırabilirmiş gibi hissetmiyordum.
Babamın nefes aldığını görmek beni sarsmıştı. Yaşlanmıştı, onu hatırladığım haline göre farklıydı. Elbette güzel olan tek şey onun varlığını hissetmekti. Sırf bunun için bütün bir yaşamı siler miydim? Ortama ayak uydurup gidebildiği yere kadar götürebilir miydim? Sorularıma, gördüğüm ve algılamaya çalıştığım bütün bir örüntüye cevap arıyordum. Erkek kardeşim yoktu mesela. Tek çocuktum.
Her şeye rağmen Soobin'i seviyordum. Hiçbir zaman anlaşabilen kardeşler olmasak bile, beni korurdu. Birçok defa yanımda olmuştu. Zor anlarımda sığınabildiğim ve yaslandığım biriydi. Her ne kadar yargı mekanizması bana karşı sert olsa bile. Ben ise onu sadece dinleyen biriydim. Alkol aldığında çenesinin düşüklüğüne karşı, sakince dinleyip yorum yapmazdım. Kendisine karışılmasından hiç hoşlanmazdı. Doğruları ve fikirleri konusunda sığ olduğunu düşünsem de bana karşı dik durmak istemesi, yıkıldığı ve kaldıramadığı anları saklamak istemesini anlayışla karşılıyordum.
Şimdi o da yoktu. Annemle konuşamıyordum, ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. En azından Soobin de çevremde olsa, bana kendini gösterse halledebilirdim.
Kendimi kandırmayı bırakma zamanıydı. Ben güçlü bir kişiliğe sahip değildim. Kötü olan her şeye eğilimim vardı. Bunu da bok edecektim. Arkadaşlarım da yoktu. Her zaman tek başıma olduğumu düşünürdüm fakat ilk defa bu kadar gerçekçi geliyordu. Çevremdeki herkes gidince önceden her şeye sahip olan biri olduğumu yeni fark ediyordum.
Biri bana neler olduğunu açıklamazsa- "Ağladığını tahmin etmiştim."
Hızlıca düşen gözyaşımı silerken 'yine geldi işte' diye düşünmekten kendimi alamadım. Hastanede de, 'evim' denilen bu yerde de dibimde bitiyordu. Kendimden kaçmaya çalışırken bile bu adamdan kaçamıyordum. Bir şekilde kendini gösteriyordu. Üstelik yüz hatları tanıdıktı. Onu daha önce nerede gördüğümü çıkaramasam da, ne zaman göz göze gelsek o histen kurtulamıyordum.
Omzuma içeriden getirdiği battaniyeyi bırakıp yanımdaki bahçe mobilyasına oturdu. Kendisi yeterince kalın giyinmemişken, beni düşünmesi de oldukça garipti. "Güzel görünüyor değil mi?" Sessizce konuştuğunda, battaniyemi onunla paylaşmak istedim.
Yapmadım.
Binalara değil de yıldızlara çevirmişti kafasını. Onları seyrediyordu. "Güzel." dedim kısık bir sesle. Konuşmak istemiyordum ama cevap vermezsem daha da kaba bir insana dönüşecektim. Annem beni kaba bir insan olarak yetiştirmemişti. Sözde koma denilen uykudan uyandığımdan beri etrafa çektirdiklerimi düşündükçe kendimi kötü hissediyordum. Kimseden nefret ettiğim yoktu. Bu duygu uzak bile diyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my time
Fanfictionjeon jeongguk sıradan bir üniversite öğrencisiyken hayatının bu kadar tepetaklak olacağını bilemezdi. s | 20' •time series