Ron'un gözleri bir anlığına ışık tutuluyormuş gibi parıldadı. Bacakları yerde duramayacak kadar titriyordu. Güçsüzce nefesini karanlığa doğru verdiğinde, çamurla kaplı olan zemine dizleri gömüldü. Az önce yaptıklarını, iki dostunu geride bırakışını bir bir hatırlıyordu.
Gözleri hafif bir sızıyla yanmaya başladı, elleriyle yağmurdan çamur olmuş toprağı sıkı sıkı tuttu. Hafif bir inilti koyverdi. Gözyaşları, soğuktan kıpkırmızı olmuş yanağından bir alev gibi akıyordu, gözlerini iyice yumdu. Hıçkırıkları bir çığ misali Buharlaştığı bu karanlık ormanın ağaçları arasından uzaklaşıp gitti. Sesi kesik kesikti, yalvarıyordu. Geri dönmek için yalvarıyordu.
Bir anda durdu, yalvarmasına gerek yoktu, kendisi de geri dönebilirdi, halen orada olmalılardı. Çamurlu ellerini hızlıca pantolonuna sildi ve hafif çamura bulanmış asasını yerden aldı. Ayağa kalkmakta biraz zorlandı, bacakları bu bedeni artık taşımak istemiyor gibiydi.
Derin bir nefes aldı. Biraz eğilerek ayağının ucunda olan çantasını eline aldı. Gözlerini kararlılıkla ağaçlardan birine dikti ve dişlerini sıktı. Asasını kaldırdı, buradan gitmeye, dostlarına dönmeye hazırdı.
"Vay, vay, vay," dedi arkasındaki bir ses.
Ron, daha ne olduğunu anlayamadan, birisi onun elinden asayı hızla almış ve o buna karşılık veremeden dizlerine sert bir şekilde vurulmuş, yere çakılmasına neden olmuştu. Ron acıyla inledi. Hermione elinden geleni yapsa da sol kolundan yukarısı tamamen iyileşmemişti. Arkasındaki onu omzundan ve bileğinden sıkıca tutunca durum iyice beter bir hâle büründü.
"Okul yolunu mu kaybettin, Kızılcık? Bizden yardım istememen ne üzücü!" dedi aynı ses. Arkasındaki onun kalkmaması için hâlen bileğinden ve omzundan tutuyordu. Dizini de sertçe sırtına yerleştirmişti. Ron neredeyse tümüyle çamura batmıştı. Birden fazla ayak sesi duydu. Kaç kişi olduklarını görebilmek için kafasını kaldırmaya yeltendi ancak hiçbirinin yüzünü göremedi. Ona yaklaşan birisinin botlarını görebildi sadece.
"Kaldır şu pisliği!" dediği anda, Ron'u tutan kişi dizini onun sırtından çekti ve Ron'u bir paçavra gibi paltosundan tutup ayağa zorla kaldırdı. Çenesine bir bıçak dayıyormuş gibi asayı tutmadan önce Ron'un asasını ileriye doğru fırlattı.
Ron ağzına gelmiş olan çamuru tükürdü. Maksadı yanındaki adama gelmesiydi ama tükürükleri ona ulaşmadı bile. Bu sadece adamın onu daha sıkı tutmasına neden oldu. Onu tutan adam ondan bir hayli uzun ve iriydi, kurtulmak pek mümkün görünmüyordu. Ondan kurtulsa dahi artık görebildiği diğer dört adam hali hazır ayaktaydı ama başka çaresi de yoktu, onlardan kurtulmak istiyorsa bir çıkış yolu bulmalıydı.
Şişmanca ve içlerinde en kısa olan adam ellerini birbirine sürttü. "Galleon kokusu alıyorum, Alborn. Muggle-Doğumlu biri daha!" dedi. Çakırkeyif olduğu bazı kelimeleri yaymasından belli oluyordu.
Alborn sırıttı ve Ron'a doğru yaklaştı. "Ben de, Lewey, ben de ama ilk önce klasik prosedürü uygulayalım, değil mi? Sonra başımız yansın istemeyiz." dedi. Ron, onunla en baştan beri konuşan adamın, o olduğunu anladı. Bu grubun - çetenin ya da adı her neyse Ron elebaşlarının bu adam olduğuna emindi.
Lewey, sıkıldığını belli edercesine oflayıp pufladı. En nihayetinde Alborn'un peşinden yalpalaya yalpalaya koşup Ron'un yanına geldi ve asasını ona doğrulttu. Ron'a bir hazine haritasıymış gibi bakıyordu.
Ron yüzünü buruşturup kafasını diğer yana çevirdi. "Bir ifritin kusmuğunda falan mı yıkandın sen! Çek şunu!" diye çıkıştı. Onu tutan adam ise Ron'un çenesine asayı iyice bastırdı.
Asasını bile düzgün tutamayan Lewey "Ya, başka emrin var mı?" diye böğürdü.
"Aslında var," dedi Ron çenesine bastırılmış asaya aldırmayarak, "ama beynin de boyun kadar işlevsizse anlaman biraz zor olur!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deluminator » ron weasley
FanfictionDumbledore, Ron'un hep geri dönmek isteyeceğini bilmiş olsa gerek...