Güvercinler

1 0 0
                                    

Kardinaller ve Kıta devletlerinin temsilcilerini toplantı salonuna davet eden tapınak çanları çalındığında, ruhani lider Peder Kasos, odasında giyiniyordu. Dinin ilk yıllarında mütevazı tercih edilen kalın kumaşlı, gösterişten uzak din adamı giysileri, yerini parlak ve ipek dokuma elbiselere bırakmıştı. Peder Kasos, tarihe geçecek toplantının öncesinde giyimine daha da özen göstermişti. Tek parça beyaz elbisesine yeşil kolluklar iliştirdi, boynuna V şeklinde mavi ipek boyunluğunu geçirdi. Şapkası altın işlemeliydi. Sakallarına gül suyu sürmüştü, bir gece önceden kutsal yağ ile tüm vücudunu mesh etmişti. Sakallarını özenle düzelttirmiş, ne uzun ne de kısa bırakmıştı. Yönünü şaşırmış tek tük kılı bile özenle kestirmişti. Gözlerinin altına belli belirsiz siyah kalem çektirmiş, bakışlarının istediği derinlikte olup olmadığını kontrol etmek için aynada bir süre pratik yapmıştı. Ellerine baktı, tırnakları hep bir ölçüde kesilmişti. Asla bir köylü kadar derin değildi. Günlerdir mektuplar, günlükler ve planlarını yazdığı için fazlasıyla mürekkeple haşır neşir olmuş, parmak nasırları azmış, tırnaklarının içinde ise mürekkep dolmuştu. Ilık yağla masajlar yapılınca nasır da kir de ortadan kalkmıştı. Bakımlı elleri kesinlikle altmış yedi yaşındaki bir ihtiyarın eli gibi değildi. Ellerindeki taze görüntü onu mutlu etti. Din'in ve Kıta'nın gelmiş geçmiş en büyük kararlarından birinin ilk adımı için dört bir yandan gelen din adamları, altı krallıktan gelen elçiler ağır adımlarla tapınağa giriş yapıyorlardı. Bu düşünce günlerdir onu keyiflendiriyordu ama şimdi kontrol edemediği kadar heyecanlanmıştı. Her detayını planladığı, olası tüm pürüzleri ortadan kaldıracak kadar detaylı yaptığı çalışmaları düşünerek kendini telkin etmek istedi. Başarılı olamadı. Odasının balkona çıktı. Ah muhteşem Minas diye iç geçirdi. Kenti bu manzaradan izlemek her zaman olduğu gibi yine Kasos'a iyi gelmişti. Kentin en yüksek tepesine inşa edilmiş Mira Tapınağı'nda insan kendini dünyayı bulutlardan izliyormuş hissi uyandırıyordu. Kuşların bile bu kadar yükseğe çıkması için özel çaba harcaması gerekiyordu. Kasos gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açınca heyecanı bariz şekilde azalmıştı. Aşağıdaki bahçede hala tapınağa giriş yapanları görünce bir süre daha burada oyalanmaya karar verdi. Minas şüphesiz Kıta'nın en stratejik noktasıydı. Bir iç deniz olan Göz Denizi ile güneydeki Yaz Denizi'ni birleştiren boğaza nazır kurulmuştu. Boğazın batı tarafı Minas kenti yani Emei devleti, doğu tarafı ise sevimli Rivoli kenti yani Aered devletiydi. Şeytan Boğazı, aynı zamanda bu iki devlet için doğal bir sınırdı. Kasos henüz küçük bir çocukken babasıyla boğaza gelir, geçen gemilerin sayılarıyla ilgili bahse tutuşurlardı. Bazı günler üç geminin bile geçtiği olurdu o dönemde. Şimdi henüz öğlen olmadan bile belki otuz gemi gelip geçmişti. Kıta'da nüfus artmış, doyuracak gırtlak sayısı ona katlanmıştı. Devletler ise kendi iktidarları için halkın huzurunu hiçe sayıyor, en ufak nedenle kılıçlarına sarılıyorlardı. Hâlbuki  inanca sarılmak ve onu yüceltmek ile insanlık kurtulacaktı. Onca kral, onca komutan veya onca tüccara da gerek yoktu. Din, hepsine bir cevap veriyordu. Arınmayı öğütlüyor, az ile yetinmeyi kutsal sayıyordu ama insanlık aç gözlü ve bencildi. Kıta'nın altı devleti de aleni veya gizli şekilde toprak, köle, güç, altın ve bolca övgü peşindeydi. Kasos, turkuaz suyun Minas'ın kıyılarını hırçın şekilde dövmesine dalmışken içinden de çıktığı yolun kutsallığı karşısında bir kere daha gurur duyuyordu. Evet bu düzen değişmeliydi, değişecekti ama son dönemde büyük bir engel ortaya çıkmıştı. O engelin aşılması için bu adamlara ihtiyacı vardı. Bu yüzden bugün çok önemliydi. Kutlu davanın ilk adımı bugün atılacaktı. Odasından acele etmeden çıktı. Tüm kardinallerin salona yerleştiğinden emin olmak istiyordu. Ağır adımlarla yürürken salona girmek yerine salonun hemen bitişiğindeki çalışma odasına daldı. Uşağı Frugi de onu bekliyordu. "Kutsal Peder" başı önde ellerini karnında birleştirmişti "bir emriniz var mı?" Genç uşak pedere karşı hep mahcuptu. Peder onun bu çekingen hallerini seviyordu. Kısa saçlı beyaz tenli bir yeni yetmeydi. Yüzünde belli belirsiz kılları yumuşacıktı. Elleri hala çocuk eli, bakışları ise kötü dünyayı hiç tanımamış gibi masumdu. Asla soru sormuyor, karşı çıkmıyor ve kendinden isteneni tevazu ve çekingenlikle yerine getirmeye çalışıyordu. Bazı geceler onu yatağına aldığında özellikle bu utangaç halleri sayesinde çabucak zevkin doruklarına çıkıyordu. Bu küçük sırlarını büyük bir ustalıkla saklıyordu genç uşak. "Asamı ve atkımı getir" diye cevapladı, gözlerini notlarından ayırmadan. Notları okuyunca tatmin oldu. Görünürde atladığı bir adım bulunmuyordu. Neredeyse her konuda çatışmayı başaran Kıta'nın altı devleti de Kasos'un anlattıklarından sonra beraber çalışmayı kabul edeceklerdi. Kendilerine Güvercinler diyen sapıkların tüm Kıta'ya yayılmış kafirleri yakalamak, ortadan kaldırmak Din kadar devletlerin de işine gelecekti. Terör yaratan örgüt devletlere zaman zaman ağır kayıplar verdiriyordu. Örgütün taşınır, taşınmaz tüm malvarlıklarının kiliseye devrini sağlamak ise bu örgütün yakalanmasını sağlayan kilise için ufak bir hediye olacaktı. Devletlerin buna hayır demeyeceğini tahmin ediyordu. Çalışma odasının, toplantı odasına açılan kapısı bir kere vuruldu ve içeri kambur bir peder girdi. "Hazırız efendim" diyerek hızlıca odayı terk etti. Peder Kasos boy aynasında kendine baktı, işte başlıyor. Salona girdiğinde her katılımcı bir şey ile uğraşıyordu. Yüksek tavanlı salon uzun bir dikdörtgen şeklindeydi. Salonun yapısına uygun uzun bir dikdörtgen masa tüm konuklara ev sahipliği yapıyordu. Ortadaki masanın ihtişamından nasibini almamış ve salonun köşelerine iliştirilmiş kare masalar ise yardımcılara ayrılmıştı. Her ülkeden bir elçi ve en fazla bir yardımcı talep edilmişti. Din'in ortaya çıkışından bu yana gelmiş geçmiş en önemli olayın yayılması, hele hele düşmana haber gitmesi alınamayacak bir riskti. Yüzünde en ufak bir gülümse olmadan katılımcıları selamladı. Bu işin ona ne kadar acı verdiğini yansıtmsı gerekiyordu. Sonuçta en iyi ihtimalle binlerce insan hayatını kaybedecek, belki yıllar boyunca hatırlanacak katliamlar yaşanacaktı. "Tanrı için" diye salona seslendi, her katılımcı tek bir ağızdan "Tanrı için" diye cevap verdi. Giriş ritüelinden sonra masanın başına oturdu; "Sayın elçiler ve kardinaller, bugün tarihimizin en vahim olaylarından birinin iç yüzünü anlamak için buradayız" gözüyle ayaktaki hizmetkara onay verdi. Yüzü sivilceli çocuk salon duvarını kaplayan perdeyi kenara doğru açtı ve Kıta'nın detaylı haritasının asılı olduğu duvarı tüm konuklara sergiledi. Kasos bir dakika haritayı incelemeleri için fırsat verdi, kralların bile bu kadar detaylı haritalara sahip olduğundan emin değildi. İncecik akarsular bile haritada net şekilde belirtilmişti. Tüm duvarı kaplayan devasa haritaya salondakiler büyülenmişçesine bakıyordu. Haritanın ortasını kaplayan alan beklendiği gibi Kıta'yı gösteriyordu. Altı krallığın hemen tüm detayları mevcuttu. Batıdaki dar geçit ve batı toprakları ise sembolik olarak çizilmişti. Bir gün orayı da fethedeceğiz diye içinden geçirdi. Haritanın güneyi ise Yaz Denizi ve ardında Güney topraklarını gösteriyordu. Haritanın doğusu ise Aered'in sınırları ile son buluyordu. Sonsuza kadar uzanan, metrelerce yükseklikteki buz. Sonuna gidebilen vardıysa da geri dönmeyi başaramamıştı. Kasos yeterince zaman geçtiğini hissettiğinde elindeki ince bir çubukla haritanın başına geçti. Bir din adamından çok ordu komutanı gibiydi. "Maalesef talihsiz olayların gölgesinde bir araya geliyoruz" iç geçirmişti. " Bir yıl önce artık son bulmasını umduğum yine bir savaş yaşadık" bu sefer gözleri savaşın tarafları olan Aered ve Wigre devletlerinin elçilerindeydi. " Kendimi bildiğim yarım asırlık dönemde Kıta ne zaman büyük bir birlik gösterecek olsa,sonunda nereden geldiği belli olmayan bir savaşla kanımızı döküyor, yerimizde saymayı bırakın, olandan da geriye düştüğümüzü görüyorum" Salonda sadece belli ki hasta olan bir kardinalin soluk almasının dışında bir ses çıkmıyordu. "Bunun sonuncusu da Adrea savaşıydı" Yine geçen yılki savaşı işaret etmişti. Eğer Kasos bugün başarılı olmak istiyorsa geçen yıl yaşanan Adrea Savaşı'nın gelişmelerini eksiksiz anlatmalıydı. "Kusura bakmayın" sesini yükseltmişti "yaşlı bir adamın huysuzluğu olarak görün ama" yine savaşın taraflarına döndü " dört suikast yaşandı ve hiç kimse bunun iki devleti savaşa sokmak için başkaları tarafından yapılabileceğini düşünmedi" salondaki hemen herkes oturma pozisyonunu değiştirince, önemli kıçların altındaki sandalyeler hep bir ağızdan gıcırdadı. " Biz Din'in adamlarıyız, bizim için insanın devleti yoktur, ancak imanı vardır" yine sesini alçaltmış babacan bir gülümseme ile ortamı ısıtmak istemişti "O gün de dedik, burada akla aykırı şeyler oldu, gelin bunu Minas'ta inceleyelim, tarafları dinleyelim." Elindeki sopayla haritaya sert bir şaplak attı, herkes irkildi. Sopa, Wyny şehrinin üzerindeydi "kabul etmediniz, ne yaptınız? Devlet işine Din karışmamalı dediniz ve görüşmeyi husumetli devletin bir şehrinde yapma kararı aldınız" Kasos açıkça suçluyordu, itham ediyordu, insanları tahrik etmek istiyordu. Toplantı öncesi bu kadarını düşünmemişti ama içindeki öfkeyi de dizginleyemiyordu. "Gündeminiz Aered ve Wigre'deki suikastlardı ama başka bir gündeminiz daha vardı, Şeytan Boğazı geçiş vergisi" Tansiyonun düşmesi için masanın başına geldi, suyundan bir yudum alınca herkesin ona eşlik ettiğini gördü."Bunu anlıyoruz sayın elçiler, boğazdan geçiş için ücret ödemek istemiyorsunuz ama en azından bu ücreti toplayan kiliseyi, bizleri de toplantınıza çağırma nezaketinde bulunabilirdiniz. Orta bir yol bulabilirdik" gözüyle adamları taradı. Yine bir sandalye gıcırtısı geldi ve Petho elçisi "Petho olarak toplantıda Din'i temsil ettik" diyerek çıkıştı. Kasos içinde yükselen öfkenin aksine oldukça kibar bir ses tonu ile "Sayın elçim, Petho da diğerleri gibi bir devlet" haritanın başına yaşından beklenmeyecek çeviklikle geçti ve çubukla Kıta'nın Kuzeybatısındaki küçük Petho devletini gösterdi."Sizlerin, Din'den başka devletinizin çıkarları gibi gündemleri de olabilirdi" salonun kalanına "ama bizim tek gündemimiz Tanrı'nın yoludur". Eliyle ortamdaki puslu havayı dağıtır gibi ellerini salladı "olan oldu" Kasos ilk oku fırlatmıştı. Yerini bulduğunu düşündüğü için ikinci oka geçmişti. "Bizi çağırıp çağırmamanızdan daha önemlisi orada olgun bir tavırla, Aered ve Wigre suikastlar için ortak çalışma kararı aldı, ikincisi Şeytan Boğazını genişletme fikrini her devlet" bir nefes aldı "bir şekilde destekledi" yine gülümsedi "belki boğazın genişletilmesine karşı çıkacağımızı düşündüğünüz için bizi çağırmamış olabilirsiniz" kafasını tüm konuları anlıyormuş gibi tasdik eder şekilde salladı "dediğim gibi olan oldu. Biz olmasak da o görüşmeler çok kıymetliydi" rolünü iyi oynuyordu "ta ki ev sahibi, husumet beslediği konuğunun boğazını kesene kadar" salon birden karıştı. Kasos aleni şekilde Wigre'nin bir kiralık katil ile görüşmelere davet ettiği Aered kralının kardeşinin öldürülmesini işaret etmişti. Salondaki Wigre elçisi sürekli kafasını sağa sola sallarken bir şeyler söylüyor, diğerleri ise amansız bir laf dalaşına girmiş, bir birlerine laf yetişiyorlardı. Kasos bir süre salonu izledi ve derin bir nefes aldı, herkesin duymasını istiyordu "Yeter". Salonun yüksek kubbesinde sesi yankılandı. Adamlar sustu. "Beyler bugün burada olmamızın tek sebebi işte bu" elleriyle salondaki insanları yine onlara gösterdi "çabuk tahrik oluyorsunuz, hemen kavgaya başlıyorsunuz, kan dökmeye çok hazırsınız". Adamlar sakinleşmişti. İkinci ok da yerini bulmuştu. "Kardeşlerim" diyerek yeniden tüm dikkati üzerine çekti. "Önünüzde duran dosyaların mühürlü olduğundan emin olunca açın" yerine doğru yöneldi. Masaya tekrar oturduğunda herkes zarfları açmış ve kağıtları inceliyordu. Yine biraz kendilerini oyalamalarına izin verdi. "Bir numaralı belge" diyerek herkesin ne yapması gerektiğini işaret etmişti "Wyny'deki toplantıya suikastçı olarak gelen asker aslında Wigre'li değil" diyerek özetledi. Herkes dosyayı okuyordu. "Şeytan Boğazı'nın durumunu konuşmak için krallar Wyny'e gelince, bu katil Wigre askeri gibi görüşmelerin yapıldığı saraya sızmıştır. Askeri saraya sokan itirafçının ifadesini okuyun lütfen ". Yine gözleri bu suikasttan sonra birbirleri ile savaşa giren Aered ve Wigre temsilcilerindeydi. İki adam da şaşırmışa benziyordu. Bu güzeldi. "Bu sanık nereden çıktı?" sessizliği Viffae temsilcisi bozmuştu. Kalın kaşları saçları gibi siyahtı. Tipik Viffaen. Kasos bu ve daha bir çok soruya hazırlıklıydı. Toplantının saatler süreceğini zaten biliyordu ve teker teker tüm belgeleri katılımcılara sundu. Soruları yanıtladı. "Suikast aslında sadece bardağı taşıran bir damlaydı" Kasos bir dini liderden öte bir istihbarat şefi gibi anlatıyordu. "Griffs isyanını Aered çıkarttığını düşünmemiz istendi" babacan bir ses tonuyla öğüt verir gibi anlatıyordu artık "Aered'in Rivoli'sindeki kundaklamaları da Wigre yaptı diye düşündük hep" . İki krallığın temsilcileri de şaşkınlık ve şüphe ile dinliyordu "On ikinci belge ve yirminci belgelerde ise" salonda sayfa hışırtıları yankılandı "bu saldırıların da yine aynı örgüt tarafından tertip edildiğini itiraf eden sanıklar ve sorgulama metinlerini bulabilirsiniz" . "..Yedinci belgede Viffae kraliçesinin zehirlenmesi...", "... on dördüncü belgede Themei gemisinin batırılması..." , "...belgede Ateaux isyanı..." Kasos konuşmasını bitirdiğinde kum saati dört kere çevrilmişti. Neredeyse yarım asra yayılan bütün önemli olayların iç yüzüne dair belgeler şüphe uyandırmadan, gölgelerdeki bir örgütün varlığını kanıtlıyordu. Krallıkların temsilcilerinin aklında iki soru olduğundan emindi, birincisini Themei temsilcisi sordu "Bu bilgileri nasıl elde ettiniz?". "Kıta'nın barışı en hayati önceliğimizdi, bir pederin Rivoli'de bu komploya karıştığını düşündüğü bir kadının sorgusuyla başladık" Masadaki sudan bir yudum aldı "ve bu dört ay önceydi. Tüm kiliselerin insan gücünü bu komployu ortaya çıkartmak için seferber ettim ve çorap söküğü gibi bir bina kundaklamasının nasıl bir komploya dönüştüğünü gördükçe şaşkınlık yerini kutsal bir göreve bıraktı" sessizce başını eğip "Tanrı İçin" dedi. Salon aynı şekilde cevap verdi. İkinci soruyu kimse sormamıştı, zaten Kasos bunun cevabını vermek üzereydi. "Bu örgütün adı Güvercinler". Salonda bu ismi duyan da duymayan da vardı şüphesiz "Kendilerinin dinin üstünde gören, sapık ve yozlaşmış bir çete. Tek amacı Kıta'ya kaos getirmek. Bildikleri tek yol ölüm. Tapındıkları tek şey iblis." Salon şüpheyle bakıyordu "ikinci zarfı açmanızı rica ederim" dedi kararlılıkla. Mühürler tok bir yankı ile kırıldı. "Tüm Kıta'daki gizlenme yerlerinin adresleri" temsilcilerin sayfalarda adresten kendi krallıklarını bulmaları için zaman verdi "Bu yerler büyünün, sapıklığın,şeytanın ini. Bu yerleri dağıtmak ve burada barınan herkesin ölü veya diri ele geçirilmesi Tanrı'ya olan en büyük borcumuzdur". Bu da üçüncü oktu. Salonu eline almıştı, temsilcilerin büyüyen hiddetini hissediyordu. Her elçi belgeleri dikkatli şekilde tekrar tekrar okuyor bazen hep bir ağızdan "hım" sesleri çıkıyordu. Kasos hedefine artık sadece bir adım uzaktaydı. İblisle olan savaşı kazanmak üzereydi. Kutsal kitapta anlatılan Kıta'yı birleştirecek ve iblisi yenecek ruhani kralların kralı olmaya sadece bir adım kalmıştı "Saygıdeğer temsilciler, yaverlerim ihtiyaç halinde notlarınızı krallıklarınıza iletmeniz için emrinizdedir". Bir iki saniye sonra temsilcilerin acele ile krallıklarına haberleri ileteceklerinden emindi ama zaman aniden yavaşladı. Masanın üstüne bir cisim düştü, Kasos sanki kaşları çatık, cisme bakıyordu. Orada olmaması gereken bir küre masanın ortasına düşmüş ve çarpmanın etkisiyle parçalanmıştı. Mor bir gaz bulutu ortaya yayılmış, neredeyse anında tüm odayı kaplamıştı. Masadan kalkacak zaman bile yoktu. Tek bir solukla herkes taş kesilmişti. Gözleri görüyor, kulakları duyuyor ama ellerini ve ayaklarını oynatamıyorlardı. İki kardinal ve Aered temsilcisi ancak sandalyeden düşebildi. Soluk aldıkça daha da ağırlaşıyorlardı. Kapılar açılıp içeri girenleri gördüklerinde taştan heykel gibiydiler.Ağız ve burunlarını kapatan bir maske ile siyah giyimli üç kişi önce masadaki tüm dokümanları topladılar. Yanlarındaki çantalara doldurduktan sonra hançerlerini çıkarttılar. Herkes olan biteni görüyor ama kıpırdayamıyordu. Hançerin tenlerine girişini hissediyor ama acı duymuyorlardı. Anlamsız gözlerle katillerinin işini yapışlarını seyrediyorlardı. Siyah bir perde gibi rüzgarla salınarak hançerlerini etlere batırıyorlardı. Korkunç bir ahenk içinde herkesi doğramışlardı. Kasos'un tüm bunlar olurken tek yapabildiği gözünden inen bir iki damla yaştı. Düşünceleri gördüğü manzara karşısında çıldırmış ama vücudu bir göl suyu gibi dingindi. Onun dışında herkes ölmüş veya ölmek üzereydi. Katillerden biri sonunda onun da yanına geldi. Pratik bir el hareketiyle pederin boğazında kanlı bir yara açıldı. Elini boğazına bile götüremiyordu, beyni ne derse desin vücudu itaat etmiyordu. Katil elini pederin ağzına soktu ve kurumuş dilini dışarı çıkarttı "En çok da bundan nefret ederdim" dedi. Peder sesi hemen tanıdı, Frugi tereddüt etmeden et parçasını kesti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 22, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SANDALDAKİ GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin