•I•

476 408 1.6K
                                    

Bilmezdim bu derdin, seni yolundan
Beni solumdan, edeceğini
Bilmezdim en sessiz yanımdan
Yağmuruna kan terleyeceğimi..
•İrem Candar•

🕸
1.GÜN

Mahkeme salonundan çıktığım gibi etrafımı sararak susmak nedir bilmeyen gazetecilerden kurtulmanın bir yolu yoktu sanırım.
Yere doğru düşmeye meyilli omuzlarımı, uykunun anlamını unutmuş gözlerimin morarmaya yüz tutmuş olmasını pek önemsiyor gibi değillerdi. Ve bu gamsızlıkları yüzünden, kalbimin göğüs kafesimde saklı olduğuna şükrettim. Kırık, dökük ve bir daha toparlanacağından şüphe duyduğum et parçası..

Kendime bir söz vermiştim. Olan biten her bir şeyi anlatıp ona yapılanları gün yüzüne çıkartacaktım. Fakat aklım da, kalbim de dilsizdi bu gün. Nedenini ise biliyordum.

Azra'nın artık yaşanacak bir hayatı yokken dilim nasıl dönmeye cesaret edebilirdi ki!

Avukat olan arkadaşım Görkem kulağıma eğilip, "Henüz hazır değilsin." dedi.
Keskin çıkmıştı kelimeler ağzından çünkü sıradan bir dava değildi bizimkisi.

Bu resmen ölümün kıyısında yürümenin bambaşka bir yoluydu. Ve haklıydı. Hazır değildim. Eğer gerçekleri dışa vuracaksam anlatırken yıkılmamam gerekiyordu.

Gazetecileri ardımızda bırakıp arabaya doğru ilerlerken devam etti. "Bir psikolog ayarladım. Şu an oraya gidiyoruz ve akıl sağlığını emin ellere teslim ediyoruz."
Hemen ardından arabaya bindik. Hiç vakit kaybetmeden kontağı çalıştırıp hızla yol alırken bile tek kelime söyleyemiyordum.

"Nefi, beni korkutuyorsun kardeşim. Senin için endişeleniyorum."

Durdum bir süre. Aklımın gerçekten korunmaya ihtiyacı vardı çünkü her an çıldıracak gibi hissediyordum.
Ellerimi saçlarıma geçirip, tuttuğum her teli sıktım. İki aydır geçmek bilmeyen ağrı mıydı tahammül sınırlarımı zorlayan? Yoksa cevabını bildiğim soruların amansız ağırlığı mı?

20 dakika boyunca Görkem bir sürü cümle kursada onu dinlediğim söylenemezdi. Arabayı durdurduğunda nefes alamadığımı idrak ettiğim anda kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Kıravatımı boynumda söküp bir kaç düğmemi özgürlüğüne kavuşturdum ve arabaya yaslanıp derin soluklar aldım.

"Nefi, iyi misin dostum?" diyerek elini omzuma attı. Bense, artık cevap vermekten bıkmıştım.

"Şu soruyu sormayı bırak artık Görkem."

Biraz olsun toparladığımı düşündüğüm sırada gömleğimin düğmelerini yeniden kapattım ve gitmek için Görkem'e işaret verdim.

İki katlı mavi binanın merdivenlerini tırmanırken 'DR. Adelia ÖZDEN' isimini taşıyan tabelalı kapının önünde durduk. Görkem kapının ziline bir kez dokundu ve saymaya başladım.
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. kapı açıldı.
Kısa kızıl saçlı, beyaz tenli kadın tebessümle, "Merhaba." dedi.

Görkem, "Merhaba. Doktor Adelia ile randevumuz vardı." derken hafifçe gülümsemişti.

"Ah! Afedersiniz. İçeri gelin lütfen." dedi genç kadın ve adımlarımız sadece beyaza bürünen dairenin içini buldu. Holden ayrılıp bekleme odasına girdiğimizde ise binanın dışı gibi maviye çalınmış duvarlı salon acı çektiriyordu bana.
Krem rengi koltuklara oturmak yerine pencerenin önüne geçip beklemeye koyuldum.

Azra..
Huzurlu mudur şimdi?
Acıları dinmiş midir?
Son sözleri beynimin içini kemirmeye bile yeterken, şimdi uyuduğu uykuda rahat edebiliyor mudur?

AZRA'NIN SAÇLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin