ölümümün ilk gecesi çok muzdarip

29 5 5
                                    

"Yarınımızın şerefine!"

"Ülkemizin gururlarına, sizlere!"

Başı boş sözler yankılanıyor, kadehler tokuşturuluyor, dakikalarca süren neşenin, belki de en önemlisi içten içe beliren o kahramanlığın getirisi gurur böbürlenmesinin şehvetini yaşayıp tekrardan büyük bir buhranla sessizlik çöküyordu. Saatleri eskimiş tahta parçasına hüzünle bakmakla geçiyordu. Öylece, uzun uzun bakmakla. İşte, tekrardan çökmüştü bu buhran hepsinin yüzüne. Belki sevdicekleri vardı daha kendilerine bile kabullendiremedikleri, kimsesiz, çalı çupu bulunmayan halk kahramanı olup -olacaklardı, bir günden az bir sürede- çıkıvermişlerdi. Eller ovuşturuluyor, dudaklar ısırılıyor, ölümün dehşetengiz getirilerini düşünüyorlardı. Havaya savrulan kadehler her yudumun ardından tok bir sesle masaya bırakılıyor, göz göze gelinen her surata burukça gülüş sunuluyordu. Teselli gülüşü dediğimiz bu kırgın gülüş, bırak bir başkasını kendini dahi teselli edemiyordu. Kalıplı bedenler ezilip büzülmüş, kaçıncı kadehin doldurulduğundan habersiz, dakikalar saatleri kovalamıştı. Sefil durumun sefil askerleri yaşamının son deminde sigara dumanı sarmış odanın içinde nefesinin önemini vurgulamak istemezmiş gibi kesik kesik alıyorlardı her soluğu. Halkının yanında bu nefesin değeri yoktu onlar için. Olur da, bir ihtimal, değerimi hatırlatırsa bana bu iki delik; nefesim kesilsin, kuruyuvereyim oracıkta, alsınlar başımı benden... Daha ne düşünce soysuzlukları.

Bu sefillikten kurtulmak istercesine başını dik kaldırdı genç asker. Hayatı yaşanılmadan bitivermiş, 20'lerinin güz baharına da doyamamış sevdiği bir kadının tenini koklayıp öpmeleri kaladursun sevilmeyi, sevmeyi tadamadan halkı uğruna yeminini sunmuştu. Yarın bir işe yaramayan eski püskü kaskını takacak, hayatını bir başkasıyla paylaşamadığı gibi ölümünü de paylaşamayacak, hatta -o kadar büyük bir iddia ki bu dudak uçuklatıyor bazen- ölümünün yası dahi tutulmayacaktı. Bedeninden bir parça kalmadan gökyüzünde kanı dahi süzülmeyecekti. Gelişi nasıl bir eve mutluluk getirmediyse gidişi de bir yüreği yakmayacaktı. Dünya tarihinde silik bir izdi o.

Çürük elma yeşili koltuktan kalkıp yanına gelen kalıplı bedene bakındı Jungkook. Onun kadar genç, silik bir izdi karşındaki. Buyur etti yan tabureye. Rütbe farklılığı yoktu, her şeyden önce bu salonda bir öncelik dahi bulunamazdı, nasıl olsa ölüm herkes için aynı tabir, aynı topraktı.

"Konuşmak mı istediniz kadim dostum?"

Jungkook davetkar bakışlarla kadehini kaldırmış, savaş zamanı bulabildikleri en ucuz, en kötü tatlı alkolü yüzünü buruşturmadan sanki hiç boğazındaki düğümü yakmıyormuş gibi yudumlayıvermişti.

"Kadimliğimiz tartışılır."

Konuşmak için gelen silik iz elindeki boş bardağı masaya tok bir sesle bırakıvermiş çalışanın hızlıca alkol doldurmasını izlemişti. Sesi kalın olsa da konuştukça çatallaşıyor bir kabustaymış gibi oturup kalkıyordu.

"Orası öyle tabii... Nedir sizi bana çeken?"

Jungkook incelemeye koyuldu yanına gelen şahsiyeti. Kim olduğundan çok neden geldiğini merak ediyordu. Kim olduğu, rütbesi, mertebesi, hangi birlikte olduğu artık bir hiçti. Her biri ölümün kıyısında ayaklarını hüzünle sallıyorlardı. Atlayacakları o dipsiz uçurumu son kez süzüyorlardı.

Kalın dudakları kurumuş hatta dış derisi çatlamıştı zavallıcağın. Kuru dudaklarının acısına nasıl alışmışsa dili tenini ıslandırıp rahatlatmıyor, kendi kendine bir ceza daha yüklüyordu omuzlarına. Burnu büyük ve herkesin istediği bir şekilde kıvrımlı ucu toparlacıktı, cildi pürüzsüzdü, yüz hatları keskindi, kaşları kalındı, alnı genişti, koyu kahve saçları ise dalgalandırılmış, özenle taranarak sağa yatırılmıştı, burnunun ucundaki o küçük ben ise Tanrı'nın lütfü niteliğinde imza noktası olmuştu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 18, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

kamikazeler el ele uçmaz -taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin