gotta draw a line

613 81 108
                                    

Geceden kalma açık pencereden giren soğukla uyanıyorum. Hissettiğim soğukluk belki yanımda olmayışından kaynaklı da olabilir, bilmiyorum. Bazen hislerimin de düşüncelerimin de senin kadar karışık olduğunu düşünüyorum.
Bilirsin, bir dakikan bir dakikana uymuyor genelde. Bunu biliyorsun ama dile gelmesinden de nefret ediyorsun. Defalarca kavga ettiğimizi hatırlarım duymak istemediklerini dile getirdiğim için.
Belki de bu yüzden beni tam anlamıyla sevemediğini düşünüyorum ara sıra. Beni hiç sevmediğini aklıma getirmek dahi istemediğimden böyle söylüyorum. Sevmesen, her gece kendini bulduğun yer kollarımın arası olmazdı, öyle değil mi?

Sarhoş olmanı dile getirmiyorum bile. Çünkü dile getirirsem daha çok kırılacağımın farkındayım. Öyle ya belki de benim yanıma geldiğinin bile farkında olmuyorsun.
Ve sonra gidiyorsun. Bazen gün ağarmadan gidiyorsun. Bazen de sabahları gidiyorsun.
Ama hep içimden geliyorsun.
Tüm kaygılarını, kırıklıklarını, sinirini yükleyerek geliyorsun omzuna. Sonra kollarımın arasına giriyorsun. Ben kalbimden sana en güzel hisleri aktarırken bir yandan da omuzlarındaki yükü sırtlıyorum.
Bilmiyorsun.
Haberin olmadan kaç yükün altında ezilip kaldığımı ama son nefesimde bile adını söylemeye çalıştığımı bilmiyorsun.
Uğrunda ölen simyacıların aradığı ab-ı hayat suyu belki de adın. Adını söylediğimde sanki sonsuz hayatı elde eder gibi oluyorum. Şimdi hayatta olsalar benden nasıl nefret ederlerdi bir düşünsene.
Sen yıllarca, ölene kadar araştır yıllar sonra aptal bir aşık çıksın desin ki ben sizin bulamadığınızı buldum.
Buldum bulmasına ama böyle sonsuza kadar yaşanmaz.

Giderken hep ardında kokunu bırakıyorsun. Bundan nefret ediyorum çünkü kokun burnuma doldukça ağlamaklı oluyorum.
Ağladığımda çirkin olduğumu söylüyorsun bu yüzden en son ne zaman ağladımı bile hatırlamıyorum.
Sahi, ağlamazken beni güzel buluyor musun? Yoksa daha da çirkinleşmeyeyim diye mi o sözlerin?
Kalbime ağrılar saplanıyor.
En çok da senden nefret edemememden nefret ediyorum. Sen kır, dök, terk et ama gözlerin bir kere gözlerime denk gelsin tüm olanı biteni unuttur, olacak iş mi?
Olacak iş.

Ve sen hiç benim adımı söylemiyorsun. Bir kez olsun dudaklarından dökülmüyor ismim.
Adım isimsiz oluyor.
Kalbinde hiçbir zaman konaklamama izin vermiyorsun. Her defasında kapı dışarı ediliyorum.
Adım evsiz oluyor.
Her gidişinde bir başka eksiliyorum.
Adımı bilmez oluyorum sonra çünkü adım sürekli değişiyor. Ben, ben olmaktan çıkıyorum.
Ve ben, ben değilken biz olalım diye çabalıyorum.
Ne acı.

Şimdi beni tutmanı ve kollarının arasına almanı istiyorum. Ama ben hiçbir zaman senin gibi istediğimi alamıyorum. Sen Bang Christopher Chan istediğini elde etmekte fazlasıyla iyisin. Bir bakışınla bile işlerin gidişatını değiştirebilecek güce sahipsin.
Kavga etmeyeceğim şimdi seninle çünkü biliyorsun sen hep haklısın. Ve genelde son sözü söyleyen de sen olursun.
Neyse.

Boğazımdan geçtiği kadarıyla bir şeyler yiyorum. Karşımda senin de olmanı istiyorum. En azından her gece yanımda olduğun gibi bir sabah da yanımda olmalısın. Senin için demlediğim çaydan her aldığın yudumda beyaz boynunda konaklayan adem elmasının oynayışını izlemeyi istiyorum. Belki biraz da dokunmayı... Ama sen istemediğin sürece asla sana ulaşamıyorum. Tenim, tenine fazlasıyla yabancı. Oysa hissetse her bir yerinde, yabancı hisseder mi hiç kendini?
Şimdi sen duysan bu isteklerimi ne çok şey istiyorsun diye söylenir durursun. Belki de yüzüme küçümseyerek bakar güler geçersin.
Olsun. Yüzüme bakacaksan eğer buna değeceğini düşünüyorum.

Yanında bulunan kişiler gibi parlamıyorum hiç. Ben kendimi seninle yan yana gördüğümde yanında öyle sönük kalmıştım ki kendime kızmıştım. Her zaman bir arada olduğun Minho gibi fazlasıyla çekici gözükmüyordum yanında. Ya da Hyunjin gibi zarif...

now or never | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin