Çatlayan başım yüzünden kaşlarım çatık gezerim hep, göz problemlerim yüzünden de kızgınmış gibi bakarım. İnsanlar beni her an alevlerimi püskürtmeye hazır bir volkan diye biliyor, içimdeki narin ve sakin adam öldü sanıyorlar. Dokunsalar sinirim onlara bulaşabilirmiş gibi benden uzakta yürürler, benden uzağa otururlar, benimle iletişime mümkün olduğunca geçmezler. Kim isterdi ki sabahlarının gecelerini iple çekmesini, göz kapaklarının kalbindeki yük kadar ağır olmasına rağmen asla uyuyamamayı, güneş havayı açık maviye bürüyene kadar kanepede öylece uzanarak bir yarısı suyla dolu diğer yarısı düşüncüleriyle dolu bardağı seyretmeyi? Sanırım kimse istemezdi.Başım ve gözlerim düşündüklerimden çok çekiyor, cezasını da bana çektiriyorlar.
Yine de ben bunlardan önce de her an baş ağrısı çeken biriydim, tonlarca hap ve ilacım vardı ama nefret ediyordum kullanmaktan. Zorunlu kalmadıkça da kullanmıyordum zaten. Sadece, başım çok kötü ağrıyor, diye sızlandığımda alnımdan öpüp saçlarımı okşayacak bir Park Chanyeol'üm yoksa kullanıyordum o ilaç görünümlü zehirleri. Okyanusum vardı benim, tek ilacım oydu.
"Park Chanyeol," diye mırıldanarak karşımdaki bardağa dokunduruyorum parmaklarımı. "Okyanus," derken tiz çıkan sesim acınası.
Parmaklarım küçük bardaktan aşağı doğru kayarken sinir bozucu bir ses çıkarıyor, sesin eşliğinde başımı hiç kıpırdatmadan gözlerimi odamızın penceresine çeviriyorum.
"Odamız" kelimesinin bana yabancı geleceğini hiç düşünmezdim, odamız mıydı gerçekten? Burası gerçekten Park Chanyeol ve benim yıllarımızı geçirdiğimiz oda mıydı? Ben bu zeminde oturup resim çizerken, Chanyeol'ün de arkama geçip belime sarılarak resmimi izlediği oda mıydı? Uzun gece mesailerimizden sonra Chanyeol pencereye bakan yatağımızda uzanarak dinlenirken, elimde iki kahveyle içeri girdiğim ve manzarama taptığım oda mıydı? Baş ağrılarımın verdiği acı yüzünden ağlarken yüzümü sevgilimin boynuna gömdüğüm, onun benim alnımı öperek trilyon tane ilacın geçiremediği ağrıyı anında sildiği ve sonrasında sarılarak uyuduğumuz oda mıydı? Bu odanın duvarlarını biz mi boyamıştık sahiden? Üzerine resimler çizdiğimiz, çalışma saatlerimiz uymuyor diye birbirimize not niyetine duvarlara yazı yazdığımız oda mıydı?
Bu oda ban tamamen yabancı hissettiriyor artık ama bu odadaki her şeyin anısını en derinden hatırlıyorum, tahta penceremizin koluna bağlı kalmış ince mavi ipliği bile.
—
"Pantolonun çok uzun Chanyeol, bana olmaz demiştim! İşe çok geç kaldım, sana güvenip kendi pantolonumu yıkamadığıma inanamıyorum ya."
Baekhyun'un sızlanmalarına karşı derin bir nefes veriyor Chanyeol, yine de haklı olduğunu biliyor.
"Dünyanın sonuymuş gibi davranıyorsun bebeğim," dedikten sonra odalarındaki küçük dolabın çekmecesini karıştırmaya başlıyor Chanyeol. Baekhyun da pantolonun bel kısmından tutup yukarı çekiştirerek, boy aynasından kendisini izliyor ve paçaları yerlerde sürünen kumaşı üzerine oturtturmaya çalışıyor o sıra.
"Dün gece pantolonunu denememe izin bile vermedin," diyerek homurdanmalarına devam ediyor küçük olan. "Sırf bir an önce sevişmek için geçiştirdin!"
Aynen de öyle olmuştu. Baekhyun yarın işte giyebilmek için Chanyeol'ün pantolonlarına güvenip, kendi pantolonlarını makineye atma zahmetine girmemişti. Yatmadan önce tam Chanyeol'ün pantolonunu deneyecekti ki Chanyeol, "Olur olur, her kıyafetimiz ortak zaten," gibi şeyler söyleyerek Baekhyun'u bir an önce yatağa yatırmaya ikna etmeye çalışmıştı. İkisi de birbirinden inat oldukları için bu çatışma uzun sürmüştü ama hayatta yapmayı en çok sevdiği şey sevgilisiyle birbirlerinin her noktasına öpücük kondurmak olan Byun Baekhyun pes etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
underwater
Fanfictionvurgunlar, boğuluşlar, sert rüzgarlar, yüzleşme, nefesimin kesilişi, boğazıma peş peşe dizilen yudumlar, o nefret ettiğim karanlığa ev sahipliği yapan derin okyanus, karanlık gece; senin yaptığın gibi geri itmedi beni. sen beni son kez kucaklamadın...