İSKELETLER DİYARINDA
BÖLÜM-1
Hava
çok fırtınalıydı.
Bara doğru yürüyordu. Bu adam kimdi? Hiç kimse bilmiyordu. Bir anda esen rüzgar, tanınmamak için taktığı şapkasını uçurdu. Adam, şapkasını aramakla vakit kaybetmek istemediği için yoluna devam etti.
On dakika sonra bardaydı. Barın kapısından dışarı hafif bir ışık ve yavaş bir müzik geliyordu. Adam kapıyı yavaşça açtı. İçeriye girdi. Kapı arkasından gıcırdayarak kapandı. Herkes birbirine dönüp sessizce: “ Kim bu adam? “ ve “ Nereden çıktı bu adam şimdi? ” gibi şeyler söylüyordu. Adam tezgaha doğru yürüdü. Barmene:
-Bana bir bira! dedi.
Barmen birayı getirdi. Adam hemen paltosunu çıkarıp askıya astı. Birasını içmeye başladı. O birasını içerken, bir anda kapı açıldı. İçeriye uzun boylu, tuhaf görünüşlü, siyah paltolu ve siyah şapkalı bir adam girdi. Yüzüne de siyah bir atkı bağlamıştı. Ağır ağır bara doğru yaklaştı. Herkes suspus olmuştu. Adam ani bir hareketle şapkasını ve atkısını çıkardı. Hala birasına bakmakta olan öbür adam, uzun boylu adama döndü ve aynı anda yerinden sıçradı. Adamın gözlerinin olması gereken yerde boşluklar, kafasının olması gereken yerde ise bir kafatası vardı. İskelet adam:
-Demek yine karşılaştık, Bay Korkak Dedektif, ha? En son karşılaşmamızda seni köpekbalıklarının yediğini sanıyordum! dedi.
İskeletin “Korkak Dedektif” olarak hitap ettiği adam sessizce güldü:
-Sen beni asla köpekbalıklarına yem edemedin, daha sonra da edemeyeceksin. Erkeksen kaçma da şu yarım kalmış işimizi bitirelim!
-Senin gibi bir çelimsizle dövüşeceğimi mi sanıyorsun, ahmak!? Benim kim olduğumu unuttun galiba... Karşında iskeletlerin kralı duruyor! diye bağırdı iskelet.
“Korkak Dedektif” hiç de korkmuşa benzemiyordu. Şapkasını çıkardı. Belinden tabancasını aldı. İskeletin karşısında dikildi:
-Sende kral olacak cesaret mi var?
Madem kralsın, benimle düello edersin. Beni öldürürsen hem kral olduğunu kanıtlar, hem de benden kurtulmuş olursun.
İskelet kral, dedektifin bu tepkisi karşısında hem şaşırmış, hem de küplere binmişti. O da kılıcını çekti ve bağırdı:
-Düello!!!
Dedektif
sakince yanıt verdi:
-Düello...
Ve düello başladı. Sanki dünya yerinden oynuyordu...
Bir saat boyunca düello eden dedektif ve iskelet, kan
ter içinde kalmışlardı. İskelet dedektifi öldürüp kral olduğunu kanıtlayacağına, dedektif ise kalem kırarmış gibi iskeleti haklayacağına inanıyodu. Sonunda düello iskeletin dedektifi kolundan yaralamasıyla biter gibi oldu, fakat dedektif tabancasıyla rastgele ateş etti ve kurşun tam da iskeletin gözlerinin ortasına geldi. İskeletin kafasından kopan parçalar her yere dağıldı ve iskelet büyük bir gümbürtüyle yere yıkıldı. Dedektif kendini hasta ve çok yorgun hissediyordu. Bara dönerken yolda yere düşüp bayıldı.
Uyandığında kendi odasındaydı. Yatağının yanındaki saat sabahın dokuzunu gösteriyordu. Yavaşça yataktan kalktı, sabahlığını ve tavşanlı terliklerini giyip odasından dışarı çıktı. Kızının odasından piyano sesi geliyordu. Kızı her sabah piyano çalarak uyandırırdı herkesi. Kapının önünde gazete duruyordu. Gazeteyi yerden aldı ve okumaya başladı: