Ölüm: Bölüm 1: Ölüler Konuşabilir

28 2 2
                                    

Gün batmak üzereydi. Adam, sakince mezarlığa doğru yürüdü. Ne yapacağını bilmiyordu, insanlardan sıkılmıştı, yorgundu ve ebedî uykuyu istiyordu. Dışarıdan bir deli gibi görünse de, bu düşüncelerini destekleyecek bir şeyi illâki kafasında düşünüp kurguluyor, kendi ölümüne bir sebep bulabiliyordu. Neden bulamasındı? Onca sene dert ve kederden başka bir şey görmeyen bir kişi için ölüm en fazla ne olabilirdi? Mezarlığın eski kapısını açtı, kapıyı açmasıyla birlikte mezarlığa uzunca bir süredir ilk defâ kendisinin girdiğini öğrenmiş oldu. Çünkü kapının üzerindeki örümcek ağları yüzüne düşmüş, onda bir tiksinti uyandırmış ancak bunun örümceğin tabiatından başka bir şey olmadığını anlayıp, bu tiksintiden ötürü kendisinden utanmıştı. Yürüdü, mezarların yanından geçerken şöyle düşündü: Hiç bakmayın sayın ölüler! Dışarıda sizden kat be kat ölüler var. Siz öldünüz, ve artık isteseniz de geri gelemeyeceksiniz. Rahat olun ve ebedî uykunun tadını çıkarın! Daha küçük yaştayken ölen bir kız çocuğunun mezarının yanıbaşına oturup göz yaşı döktü. Sonra kalkıp yine küçük yaşta ölen bir başka çocuğun. Niçin böyle yapmasındı? Hâlâ yaşamakta olan insan için illâ bir çözüm bulunabilirdi.. onlar daha hayâtının bahârına dahi gelemeden bu dünyâdan gitmişlerdi. Sonra nihâvend makâmında bir gazel tutturdu, okudu, okudu. Sanki mezarların içinde yatan çocuklar: Helâl olsun be ağabey! Diyerek gülümsüyordu. Adam, sanki bunu hissediyormuş gibi ürperdi ve bir an durduktan sonra mırıldanmaya devam etti. 

Kazılmış, ancak yatacak kişinin şanssızlığından olacak, son anda canlanıp yaşamaya devâm eden bir kimse için olan, iki-üç metre yakınındaki mezar dikkatini çekti. Sonbahârın başlarıydı, hava sıcak sayılmazdı ama ateşin yanında oturulacak bir havada değildi. Adam, küçük yaşta ölen çocuğun mezarın yanından kalkıp, bu kazılmış ancak kimsenin gömülü olmadığı mezara girdi. Bir anda irkildi ve geri çıktı. Birtakım sesler duydu ve tuhaf bir şekilde bu seslerden korkmadığını, sadece biraz çekindiğini anladı. İrkildiği şey, mezarda bulunan birkaç kemikti. Adam, mezara indiğinde, sanki o kemiklerin bir zamanlar üzerinde bulunan kişinin üzerine basmış hatta onun üzerinde zıplamış gibi olduğunu hissetti. Buna bir zaman acıdı, sonra zamanı gelince aynı şeyin kendisine de olacağını fark etti ve umursamadı. Çünkü olacak şey buydu, insan doğacak, yaşayacak ve ölecek. En sonunda dini veya inancı ne emrediyorsa o şekilde gömülecek ve yâhut yakılacak. Adam, gömülmeye inanıyor ve gömüldüğü yerde birkaç asır sonra yer kalmadığında mezarının yok edileceğini, toprakla bir olup dünyâdan tamamen silineceğini biliyordu. Adam kemikleri biraz yana çekip, mezara yattı. O anda ürpertici olan şeyin mezar, kemikler veya küçük yaşta ölen çocukların olmadığını, ürpertici olan şeyin yalnızca yalnızlığı olduğunu fark etti. Yattı ve göz yaşlarıyla bir zamanlar âilesi ve tanıdıklarının testi ile suladıkları mezarı uzun yıllar sonra göz yaşları ile suladı. Öyle yorgun hissediyordu, öyle bıkmıştı ki hayattan. Ama her şeye rağmen, insanın bir şeyler bulup yaşaması gerektiğini de biliyordu. Kalktı, mezarlığın çam ağaçlarıyla tam hizasında bulunan uzunca ve muntazam şekilde dizilmiş taşlara oturdu. Ay o gece hilâl şeklinde idi ve konuşmak istermiş gibi, yıldızlarla selâm gönderiyordu. Adam, o yıldızlarn arasında kaybettiklerini de gördü, dinlediği mûsîkişinas büyüklerini de, o mezarlarda yatan hayâtını yaşayamamış küçük çocuklarıda. Sonra geceyi düşündü, hiç bitmemesini istedi. Belki de hüznüne sebep geceydi ve belki de o artık hüzne bağımlıydı. Böyle düşüncelerle beynini meşgul ederken, bir anda bir ses duydu ve bir şeyin gelip yanına oturduğunu hissetti. Konuşmuyor, hareket etmiyor ama sanki rüzgâr ile iletişim kurmak istiyordu. İşin kötüsü o gün hava rüzgârlı değildi ve bu varlığın tek iletişim kaynağı olan şey yoktu. Hafif hafif rüzgâr esiyor, belirsiz varlık homurdanır gibi şekillere giriyordu. Sonra adam, bir rüzgârla sarsıldı. Ve bir anda o varlığa dönmek istediğinde, başını çeviremediğini, tek bir noktada baka kaldığını, bir şeylerin bunu istediğini fark etti. Sonra bu hareket yavaşladı ve adam başını çevirdi. Hayretten ne yapacağını bilemeyerek sustu. O konuşmayan, hareket etmeyen varlıkta sanki hayâtını yaşayamamış bütün çocukların suratı peydâ olmuştu. Adam, süratle oradan kaçıp, bu rüyâ veya kâbustan kurtulmak istedi. Ancak yapamıyordu, nereye hareket etmek istese, o varlığın eli gelip onu durduruyor, binlerce çocuk sesi bir araya gelip: Ağabey dur, zâten buraya pek az kişi geliyor, sen de bize pek benziyorsun! Gitme, gitme de biraz konuşalım! Dedikten sonra binlerce çocuk sesi binlerce çocukça kahkahaya karışıyordu. Adam, bunca şey karşısında önce şaşırdı, sonra korktu ve sonra yine şaşırdı. Zaten böyle bir olaya ilk anda şaşırmamak ve daha sonra korkmamak olağan dışı idi. Adam bir anda bu varlığa bir isim koymak arzusu, seslenmek için bir isim bulma telâşıyla yanıp tutuştuğunu fark etti. Ona bütün çocuklara istinâden Çocuk demeye karar verdi. Adam o sırada her şeyi yapmakta hür oldu. Çocuk, adama bakıp gülümsüyor, gülümsediği anda binlerce çocuk gülümseyişinin yarattığı rüzgâr adamın saçlarını uçuşturup, neredeyse düşmesine sebep oluyordu. Çocuk, her konuştuğunda adamda bir sevinç ortaya çıkıyor ve ölü çocuklara da yardım edebileceğini anlıyor, gülümsüyor, gülümsüyordu. 

Adam biraz uzağa gidip bir sigara çıkarıp yaktı. Çocuk, ona doğru gelmek istediğinde adam ona Dur! makamında elini gösterip, gelmemesini söyledi. Sonra sigaradan bir-iki nefes daha alıp gidip yanına oturdu. Çocuk, heyecân içinde bir sürü soru sormak istiyor gibi gülme hâlindeydi. Adam, isterse sorabileceğini söyler gibi kafasını salladı. Çocuk, bundan cesâret alarak: Neden, gecenin bu saatinde mezarlıkta bulunduğunu sordu. Adam, gözünün önünden bir hüzün bulutunun geçtiğini fark edip, onu kovarak cevap verdi: Esâsen, bu geceye kadar yaşıyor sayılmazdım. Artık yaşıyorum çünkü sen bana, hayâtta yaşamanın ve bir şeyler yapmanın ne derece manâlı olduğunu öğrettin. Çocuk, adama doğru dönerek: Sen iyi birisin, iyi olmasan ne değişir? Beni, buraya gelmekle çok mutlu ettin. Gece her neyse de, gündüz dahi kimseler buraya uğramaz oldu. İnsanların umursamaz olduğunu, bu yaşıma rağmen ben bile öğrendim. Ağabey, sen iyi birisin. Senden bir şey istiyorum, kırmayacağınada eminim. Bir daha ne zaman gelirsin? Gün doğmadan gitmelisin. Ama bir daha ki gelişinde birkaç oyuncak, müzik-çalar, boyama kitabı getirir misin? İnan ki insanın canı burada çok sıkılıyor. Adam, gülerek çocuğa döndü: Sen şimdi belki ölmüş bulunmaktasın çocuk. Ama inan ki dışarıda senden bin misli daha ölüler dolaşıyor!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin