18 years ago;

51 6 0
                                    

onunla aynı mahallede büyüdük. hiç unutmam mahalleye ilk taşındığı günü. bundan tam on sekiz yıl önceydi.. ben yedi yaşındaydım o ise henüz beş.

uyumsuz bir çocuktum ben, hiç arkadaşım yoktu. evimin önündeki kaldırımda oturup saatlerce sokakta oynayan çocukları izlerdim. bir yanım onlarla oynamaya can atsada, diğer yanım hepsinden nefret eder kendi içime hapsederdi beni.

yine bir gün aynı kaldırımda oturmuş çocukları izlerken, büyük bir kamyon durdu önümde. küçük bedenim için oldukça büyüktü görüntüsü. meraklı gözlerle onu incelerken hemen ardından gelen lüks araca odaklandım bu kez. simsiyah ve parıl parıl parlıyordu. derlerya hani, kız gibi arabaydı işte. bizim eski apartmanın karşısındaki yeni yapılmış lüks dairelerden birine gelmişti bu büyük kamyon. çevredeki bütün eski binaları yıkıp bu gösterişli apartmanlardan dikiyorlardı son zamanlarda. arabadan inen adam,  ön tarafta oturan karısının kapısını açtı. içeriden inen zarif kadın gülümseyerek önce  mahalleyi, ardından da yeni evlerini incelemeye koyuldu. bu sırada arka kapıyı açan adam, içerideki minik bedeni kucaklayıp dışarı çıkarmıştı. büyük bir ilgi ile olup bitenleri izlerken sokakta oynayan çocukları çoktan unutmuştum bile.

babasının kucağından inen küçük kız çekimser adımlarla etrafta gezinirken delice sevimli görünüyordu. farkında olmadan gülümsüyordum onu izlerken. meraklı bakışlarımız kesiştiğinde onunda dudakları kıvrılmıştı. üzerinde sarı renkte bir etek ve aynı tonlarda bir bluz vardı. saçları siyah ve küt kesimdi. tombul yanakları arasındaki fındık kadar burnu ile öyle tatlı bakıyordu ki, gözlerimi alamıyordum ondan.

minik adımları ile karşı kaldırıma doğru ilerlerken anne ve babası gülümseyerek arkasından bakıp bir şeyler mırıldanıyorlardı. öyle yavaş ilerliyordu ki, bir kaplumbağa gibi görünüyordu. o bana doğru adımlarken ben yolu kontrol ediyordum. neyse ki yakınlarda araba falan yoktu. nihayet yanıma vardığında karşımda durup bana baktı bir süre. ben de aynı şekilde ona bakıyordum. sorgularcasına kaşlarımı kaldırdım ardından.

"neden öyle bakıyorsun küçük kaplumbağa?"

soruma karşılık gülmüştü. ona kaplumbağa deyişim komiğine gitmişti anlaşılan.

"kaplumbağa gülebiliyor ha?"

bu kez daha yüksek sesle gülmeye başladı yanıma otururken. ben de gülüşüne karşılık tebessüm ediyordum yalnızca. bu küçük şey iyi gelmişti bana..

_________________

şimdi yirmi beş yaşındayım, o ise henüz yirmi üçünde. küçük kaplumbağa genç ve güzeller güzeli bir kuğu şimdi.

bunca yıl ona çirkin ördek yavrusu gibi hissettirsem de kendini, gönlümde ki kuğudan bir haberdi küçüğüm. ben ise robin hood'u  bu masalın. bizden çalıp, başkalarına verdim onu.

we just friends || jungri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin