'Seni bırakalım o zaman odana.. evimiz büyük ya malum' dedi uzun adam. Şaşırmış ve biraz da utanmıştım. Ama sadece kendisinin odaya bırakmayı teklif etmesine rağmen ben herkesi de katarak durumu toparlamaya çalıştım. 'E o zaman bırakın kaptanı odasına' diye. Ama Beko hiç yemiş gibi bakmıyordu. Ona kendimi masumca gösterip baktım o da sırıtmasını bir kenara bırakıp benimle birlikte durumu toparladı. E Nisa zaten ayağa kalkmaya hazırlanmış 'bırakalım' diyordu. Sonra onlar kendi odalarına doğru gitti yine Barış ve Ben kaldık. Kameralar bizi takip etmiyordu. Nisa ve Berkan'ı odalarında son kez çekmek için onları takip ettiler.
Ben de kızarmış olması muhtemel yanaklarımla dudağımı ısırarak yanımdaki uzun adama bakıyordum. Ne zaman yürümeye başlayacağımızı sorar gözlerle onun mavilerine diktim gözlerimi. Barış belimden tutup biraz ileri adımlamaya başlayınca ben de ilerlemeye başladım. Yürürken başımı ona yasladım. 'Çok güzel bi gündü değil mi?' dedim. O da 'Evet. özellikle şelalenin başında dans etmemiz..' dedi. Biraz hatırlayınca o anın büyüsü dudaklarımı ısırmamı sağladı istemsizce. 'Evet sözünü tuttun... Ama sözünde 'şarkılı bir şey olursa dans edicem' demiştin. Gidip de kendin şarkıyı söyleyip dans etmene gerek yoktu yani' diyip kıs kıs güldüm. 'E ama olur da aynı takımda olmazsak ya bi daha ödül kazanamazsak diye ben işimi garantiye alayım dedim. Hem daha güzel yer var mıydı? Sen, Ben ve Şelale... Aklıma 'call me by your name' geldi.' dediği an kafamı hızlıca çevirip gözlerine baktım 'yaa?' dedim. 'Evet izledin mi?' dedi. Sakince kafamı salarken filmin son sahnesi aklıma geldi. Tıpkı o zamanların İtalya'sı gibi bizim de Türkiye'ye sunulan bir programda kameralardan kaçarak ve uyarılarak geçen bi hayatımız vardı. Barış her ne kadar o tatlı çifte bizi benzetse de sonumuzun aynı olmayacağı meçhuldü. Biraz kısık sesle 'hasiktirr' dedim. Barış 'Heh?' dedi. 'Yok bir şey' dediğimde odanın kapısına çoktan geldiğimizi fark ettim.
Oysa Barış'ın omzunda ne kadar huzurluydum almasalardı keşke beni burdan. Kapının önüne geçip önümdeki uzun adama baktım. O da benim belimden kavramaya devam etti. O sırıtarak bana bakarken kapıyla kendisinin arasında beni sıkıştırmaya başlamıştı. Kesik kesik nefeslerim boynuna çarpıp duruyordu. Benim böyle kıvranışımdan zevk almış olacak ki kulağıma doğru fısıldayarak 'gece gel bana, dayanamazsan...' dedi. 'Ne-neye dayanamayacakmışım? Dayanırım ba-basbaya' dedim. 'Emin misin?' diyerek dudaklarını kulağımda ve boynumda gezdirdiğinde gözlerimi sıkıca kapattım bi anda huzuru bulmuş gibi bütün vücudum gevşemişti. Dudaklarını hafifçe dokundurarak boynumdan çeneme ve ordan da dudaklarımın çok yanına getirdi. Öpmesini bekledim nefesimi tuttuğumun bile farkında olmadan... ama sonra güldü ve geri çekildi. Bense gözlerim kapalı öylece kalakalmıştım. Birden gözlerimi açıp çıkışacaktım ki beni baş parmağıyla dudağıma dokunup susturmaya çalıştı. 'Ş-ş-şşş 'dayanamazsan gel' dedim. Bu senin tercihin benim değil.' dedi. Tam karşılık vericekken kameramanların Berkan'ın odasından çıkıp bizim yanımıza geldiğini gördüm. Barış da sırıtmaktayken bir anda benim baktığım yöne doğru baktı ve yüzü düştü. 'Neyse keyif kaçırtıcılar geldi ben gideyim.' diyip ellerimi kısa bir süre tutup bıraktı. 'Tamam kuzum' dedim. Ve odadan içeri girdim.
Arkamdan da kameramanlar geldi. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu. Bu odada uyumak istemiyordum. Uzun adamın yanında olmak istiyordum ve olacaktım da. Bu kararımı ne macun medya ne de o sapık gibi peşimizde dolaşan kameramanlar bozacaktı. Odaya girdiğim anda yatağın üstünde iki kuğu gördüm. Ve o an aklıma Avusturya' daki eşcinsel kuğular geldi. Tam da bana denk gelicek şeydi yani.. gözlerim dolmaya başladı ama toparladım. Yatağın üstüne oturup kuğularla kısa bi vedalaşma yapmak istedim. Kimsenin anlamayacağını düşünerek o iki kuğuyu sevgili gibi oynatıp bir şarkı söylemeye başladım -ama ben nerden bileyim beni ve Barış'ı izleyip, her anımızı analiz edip ne dediğimizi anlayan 10k camburcu olduğunu...- neyse kuğular da bizim gibi ayrı odalara -yerlere- çekiliceğinden birini bi tarafa diğerini bi tarafa attım. Ve 'Bizi Survivor ayırdı.' dedim. Ki bunu beni önceden tanıyan herkes anlardı çünkü benim burdan önce sevgilim yoktu. Sadece buradan birine böyle diyebilirdim. Neyse ki bir oyun olduğu da aşikardı-sanırım-. 'Sevgilim nerede ben neredeyim?' faslını da geçtiğimde kameramanlara baktım ve duşa gireceğimi söyledim. Aslında onların gitmesi için an kovalıyordum. 'İyi geceler' diyip onları yolcu ettim. Ama asla duşa girmedim ehehe yatağın üstündeki lacivert battaniyeyi de üstüme alıp iyice gizlendiğimden emin olunca odadan çıktım. Ah ama Barış'ın odası nerdeydi ki?