Boşluk

352 7 0
                                    

BOŞLUK

Deneme yazımı en son sayfadan başlayarak okumanızı öneririm:) ...

Bölüm 7: Korniş

         Fransızcadan dilimize geçmiş  “corniche”  kelimesinin karşılığı, günümüzde moda olmaktan çıkmayan hani vitrinin modası bitti de onun modası bitmez dediğin; evlerin en önemli dekoratif üyesidir. Üzerine takılan perdeyle kalkan olurdu. Akşamları güneşin kaybolmasıyla düşen ısıyı korumak için pencerelerin önüne iyice sarardık. Sabah olunca da o güzel güneşi görmek için parçalarcasına açardık. Biz perdeye tutunurduk, perde de kornişe. İşte kornişin hikâyesi burada başlıyor. Korniş aslında daha çok eski mimari yapılarda kullanılan isimdi. Avrupa’da, Venedik’teki tarihi binalarda tavan kenarı süslemelerinin genel adı olarak kullanılır. Günümüzdeki alçıdan yapılmış yapıştırma köşeleri değil, el ustalığı ile yapılan gerçek bir sanat.

               “   Yıllar önce heykeldin sanattın binalarda,

                   İzleyerek sıkılmak mümkün mü kalsan yollarda,

                  Kaya oldun, mermer oldun yaptılar seni plastik metal,

                 Bakan körse yıllar geçse de görmez saymaz kural,

                Sen de bu şiiri ciddiye aldıysan bu ne hal                       “

            Evet, şiirimizi de yazdıktan sonra kornişin perde çıkmasın, düşmesin diye taktığımız tıkacına gelebiliriz. Tadında bırakaraktan annelerimizin yıkayıp, ütülediği daha sonra merdivenlere çıkarılıp taktığımız perdelere ithaf en yazılmıştır.                                    

Bölüm 6 : Kirpiğin Kaşına Değdiği Zaman

        Hayatın belki de fark edilmeden gerçekleşen en kısa anlardan biridir. Fark etmezsin ama refleks olarak sürekli gerçekleşir. O kısa sürede ne hikâyeler gerçekleşir, ne şiirler yazılır. Hatta türkü olur diyar diyar dolaşır. İşte o kadar kısadır. Nasıl dinlediğini bilmeden, nasıl hissettiğini anlamadan yaşayacak kadar kısadır. 

Bölüm 5 : Güneşi Yeni Batmış Gecenin Rengi

          Güneşi yeni batmış gecenin rengi ayın yaydığı ışıkla daha açıktı. Otların arasından ayakların sürtmesiyle çıkardığı sesle beraber ormanda yürümek elbette ki şehirdeki sokak lambalarının altında yürümek gibi olmayacak. Bastığın zemin bazen çok yumuşak, bazen de ayağının altına taş batacak. Bir de böcekler de cabası, pantolonun bilek arasına girerse ayak bileklerin kaşınacak, sen kaşıyacaksın sonra kızaracak olmadı alerji olacak. Derken şehirden ayrılan son dolmuşa binersen, akşama kalırsın tabiî ki de.

           Köyde eve ekmek almak şehirdeki gibi kolay değil, ihtiyaç değil zaten. Ekmek ihtiyacını kendin unla, suyla, tuzla mayalayarak yufka açıp dal parçaları yakarak hamuru açıp pişirerek elde edeceksin. Hatırlıyorum da çocukken somun ekmek ya da bakkaldan ekmek almak nedir bilmezdik. 3 haftada bir cumartesi günleri komşular falan toplanılıp ekmek açılır. Onunla yaklaşık bir ay idare edilirdi. O hayata geri dönüş belki de ama hep doğaldı, ekmeğin tadı hep aynıydı. Ekmek değişmedi aslında tadı yine hep aynı; ekmeğin satılmadığı, bakkalın olmadığı yerde. Dünya büyüyor, teknoloji gelişiyor, insanlar tüketiyor ama geçmiş eriyor, doğallık hep eriyor. Doğal güzellikler, tarih, dereler, bahçeler, hayvanların otlatıldıkları meralar, tertemiz akan çeşme suları eriyor, kirleniyor. Ya biz öyle mi kalıyoruz? Teknoloji ilerledikçe biz de eriyor, kirleniyor, yalnızlaşıyor, paylaşmayı unutuyor, insanlardan korkuyoruz. Çok değil benim hayatımda 15 yılda değişti bunlar. Kimbilir sizler bunları kendi dünyanızda, kendi hayatınızda nasıl yaşadınız. Kimileri de baba sen ne yaptın yaa neyin kafasını yaşıyorsun diyor belki. Muhtemelen şehir, apartman çocukları onlar(genelleme yapayım dedim) . Ama çok uzak değil, onlarının annelerinin, babalarının hayatları da öyleydi. Eğer onların da hayatı böyle değilse yazının devamını okumayabilirsin.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 11, 2012 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

BoşlukWhere stories live. Discover now