sensiz kalbim üşüyor

338 22 6
                                    

6 Ekim

En son hatırladığım güz gecesi, hava fazla darılmış bulutlar hızlı akan damlalarına engel olamıyordu. Yol kenarındaki ağaçlardan düşen her bir damla da aynı şekil rüzgarın etkisiyle yavaşça savruluyor, kumlarla buluşuyordu. Deniz senin yokluğunda üşümüş, dalgalar gelmediğin için kızar gibi sertçe kayalara çarpıyor ve üzerime geliyordu. Güneşe uğramadığın için o da aydan sinirini çıkarıyor, bu kapkaranlık havada bulutların arasında ayın tek başına parlamasına neden oluyordu.

Hava kapkaranlık, yağmurla karışan gözyaşlarıma engel olamıyordum. İçimden her bir parça sanki yavaşça kopuyor ve teker teker bölünüyordum. Senin yokluğun ruhumu ayırıyor, kalbimi üşütüyordu. Baş kaldıramama kızıyor, her gün daha çok sana yaklaşmaya çalışıyordum. Yanına gelme konusunda ısrarcı olduğumdan bana kızdığını biliyordum fakat sen oradayken ben, yalnız ızdırap çekiyor ve bu insanların arasında bir yokluğa karışıyordum. Bunu bilerek yaptıkları hâlde hiçbir pişmanlık duymayan onlar, gün geçtikçe daha fazla canımı yakıyorlardı.

Dizlerimin üzerine çökmüş çaresizce denizle buluşmayı bekliyordum, bedenim soğuktan kımıldamaz hâle gelmiş ama pes etmeye niyetim yoktu. Seni ölüm ile cezalandırırlarken beni, sensiz yaşamaya mahkum etmişlerdi. Bizlere yer vermedikleri bu dünyada seni saklayamamıştım. Zaten fazlasıyla kısıtlanmış bir hayat yaşarken, içimi ısıtan o parlak gülümsemeni yıldızlara erken bırakmışlardı.

O günlerde kasaba fazla sakin, hiçbir olay olmazdı. Kimseye gözükmeden yaşamaya çalışırdık bir şekil. İnsanlara kardeş gibi olduğumuzu söyler, mecburen ilişkimizi saklardık. Bizi kardeş olarak gördüklerinden bir şeye ihtiyacımız olduğunda her türlü yardımı ederler ve kendi çocukları gibi severdi herkes fakat günlerden bir gün, kim olduğunu asla çözemediğim biri tarafından ilişkimiz olduğu dedikodusu yayıldı etrafa. Belki de bizi sevmeyen birinin öylesine attığı bir iftiraydı, ne kadar doğru olsa bile.

En güzel sabahlarımızdan biriydi yine, başını kucağıma yaslamış ve o hayran olduğum gülümsemeni asla silmiyordun yüzünden. Sana çok yakışan siyah uzun saçlarını okşuyor, arada bir yüzünü seviyordum. Her günümüz aynı geçerdi aslında ve bu durumdan asla şikayet etmezdik. Bu sefer bir farklılık olmuştu, aniden sertle açılmış kapıyla refleks olarak ikimizde ayağa kalkmış üzerimize doğru tutulan silahlarla önüne geçmiştim. Sen korkuyla kolumu tutmuştun, o an ben de ne kadar ne olduğundan korksam bile seni korumak için ayakta durmalıydım. Tam ağzımı aralayıp ne olduğunu soracak iken müsade etmeden iki askerden biri seni alıp diğeri de beni kendine çekmişti. Kurtulmak için çırpınmıştım fakat tek sonuç daha fazla canımın yanması ve kafama tutulan bir silah olmuştu. Bunu gören sen en sonunda bana seslenmiş, yapmamamı ve baş buyurmamı söylemiştin. O zaman seni fark etmiş ve bakışlarımı sana yöneltmiştim. Ağlıyordun. Seni öyle görünce içimde bir şeyler kopmuş, düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim. Gözlerimi büyültmüş içimdeki öfkeyle başlarına bakıyordum. Bizden iğreniyordu, Mio. Hem de öyle bir iğreniyordu ki sanki o an bizden hemen kurtulmamak için kendini zor tutuyordu. O vakit başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetmiştim işte. Ne olduğunu anlamış ve elimden gerçekten hiçbir şey gelmeyeceğini fark etmiştim. Bitmişti gerçekten. Bitmiştik, Mio.

Sana bir şey belli etmemeye çalışmak istemiştim, senin ölmene izin vermeden kendi canımı ortaya atma düşüncelerine girmiştim fakat fazlasıyla endişeli olan hâlim seni ürkütmüş olmalı ki susmuştun. Dışarı çıkarıldığımız an kasabadaki tüm halk bizi izliyor ve birbirimizi sevmemizi ayıplıyordu. Gerçekten akıl alır gibi değildi Mio, evet. Sevgimiz ayıplanıyordu. Kabul edilmiyorduk. Ne farkımız vardı değil mi, güzel bir kalbe sahip olmaya çalışırken cinsiyetimize bakmışlardı. Oysa ne kötü bir kalbe sahip kişiler yaşıyordu şu vakit.

dağılır her bir yanım, mioshunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin