can I hug?

196 31 129
                                    

Her şey....

Her şey aşırı derecede renksiz. Siyah ve beyaz bile değil direkt renk yok gibi hissediyorum. Bu renksizliğe daha fazla katlanamayarak adımlarımı hızlandırdım. Çünkü gideceğim yere ne kadar çabuk varırsam aileme o kadar çabuk kavuşacağım. Ya da araba da çarpabilir. Hem o zaman ölüm sebebimiz aynı olur.

Araba.

Sadece önüme bakarak hızlı adımlarla ilerlerken kulaklarıma dolan şen kahkaha ile zorlukla kafamı kaldırıp baktım.

'Free hug' pankartıyla gelen geçene sarılan işsiz kişiliklerden, Jihyo'nun geçen gün beni zorla çekiştirip sarıldığı beyaz tenli kızdı gülen.

Jihyo...

Arkadaşıyla gülüşmelerini izlerken Jihyo'nun yüzünün gözümün önüne gelmesiyle gözyaşlarım birer birer inmeye başladı.

"Hey, iyi misin?" şeklindeki bana yönelik seslenmeyle o kişiye döndüm. Diğer kız fark etmişti beni. Hızlıca yanıma geldi ve çekiştirerek beni keko gibi tünedikleri duvarın üzerine oturttu. Boyu benden kısaydı.

Jihyo gibi...

Bir süre ellerimi yüzüme koydum ve öylece ağladım. Dördünün de gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Ağlamamın bitmesini bekliyorlardı. İnsanları böylece bekletmeye hakkım yoktu. Ellerimi yüzümden çekip hızlıca gözlerimi sildim. Ellerime bakarken söyledim. "Özür dilerim."

Beni oturtan, ve yanıma oturmuş olan kız samimi bir gülümsemeyle elini omzuma koydu. "Anlatmak ister misin?"

Ağır ağır kafamı salladım. Birilerine anlatmak istiyordum. Benimle son kez konuşan birilerinin olması fikri saçma bir şekilde hoşuma gitmişti.

"Dört tane arkadaşım vardı." diye söze girdim. "Jihyo, Sehun, Tzuyu ve Jongdae."

Diğerlerini de hatırlayınca duraksadım ve boğazımdaki yumrunun geçmesi için yutkundum. Merakla bana bakıyorlardı.

"Tzuyu hariç diğerleriyle nerdeyse doğduğumuzdan beri arkadaşız. Birlikte büyüdük. Yetimhanede."

Son kelimemden sonra Jongdae boyutlu olduklarını tahmin ettiğim iki erkek birbirlerine baktılar. Kızlar da aynı hareketi yapmıştı. Tekrar bana döndüklerinde devam ettim.

"Tzuyu aramıza katılalı 2 yıl falan olmuştu. Ama sanki hep bizimleymiş gibiydi. Çok severdik onu. Özellikle Sehun. Hayatında sevdiği ilk kızdı." zorlukla güldüm. "Jihyo ve benden sonra..."

"Onu daha farklı severdi tabi. Tzuyu de onu çok severdi. Çok imrenirdim onlara. Birbirlerini mutlu etmekten başka amaçları yoktu. Jongdae bir gün ailesini bulmak isterdi mesela, Jihyo'nun pek bir amacı yok gibiydi.... ama tüm hayatı bizim üzerimize kuruluydu. Zaten birbirimizden başka kimsemiz de yoktu, Tzuyu hariç hiçbirimizin ailesi yoktu çocukluğumuzdan beri hep birbirimiz vardık. O yüzden ben de aynı Jihyo gibiydim."

Durdum. Derin bir nefes aldım. Göz yaşlarım geri gelmişti. Önüme çökmüş olan beyaz tenli kız çantasından peçete getirene kadar ağladım. Biraz uzun sürmüştü getirmesi. Benim için de iyi olmuştu yoksa ağlamadan devam edemezdim konuşmaya.

Peçeteyi uzatırken sordu. "Sonra ne oldu?"

Merakla sormasının üzerine önce arkadaşlarımı anlatarak boş yaptığım düşüncesine kapıldım bir anlığına. Ama onlardan bahsetmeden, mutlu hallerimizi aklıma getirmeden en kötüsünü söylemek daha çok canımı yakardı.

Gözlerimi sildikten sonra yutkundum. "Tzuyu'nin arabasıyla kaza yaptık daha yeni. Bir tek ben sağ kaldım."

Meraklı gözleri yerini üzgün bakışlara bırakmıştı. Hepsine kısa bir bakış attıktan sonra gözlerimi oynadığım peçeteye çevirdim.

HugHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin