Herkes hayallerinde lüks arabalar, evler, popülerlik ve ya aşk isterken ben durmuş karşımda yanan evime bakarak sadece ailemi istiyorum. Hayatım ne bir peri masalı nede ben peri kızıydım. Hiçbir zaman mutlu bir aile olmadık, babam alkolik bir tecavüzcü annemse bedenini uyuşturucu için satan zavallının tekiydi. Hayatım evden mümkün oldukça uzak durmak üzerine kurulu bir düzenekten farksızdı. Gündüzleri okul bunu sağlarken arta kalan zamanımda part time garsonluk yapıyordum. Geceleriyse her zaman günün en son kısmıydı... Annemin her gece farklı biriyle eve gelişimiydi neden, babamın evi sadece para için uğrayıp her defasında yıkık dökmesi mi ya da en kötü yanı belki de Jack ti. Jack'in tacizlerinden dolayı geceler uyuyamadan korkuyla geçer bana ulaşamadığındaysa her defasında bir sürtüğü adımı bağırarak gözüm önünde sikerdi. Karşımda yanan evi kalabalığın en kuytu köşesinden izlerken aklımdan geçenler bunlardı. Ailemi istiyordum hayallerimde var ettiğim, gerçekte beni karanlığa iten o insanları değil. Ruhum öylesine karanlık, umutlarım öylesine delik deşik ki artık yangını izleyen insanlar, söndürmeye çalışan görevliler veya polis benim için yoklar. Sadece karşıma bakıyor, dünümün yıkılışını izliyordum ellerim istemsizce gözlerime gitti bir damla bile olsa gözyaşı aradım. Yoktu.
Saatlerce yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. Geçmişime baktım yoktu geleceğimse zaten hiç var olmamıştı. Acaba nereye gidiyordum şimdi? Kendimi bir sis bulutunun arkasında izleyen ben izlenense başkasıymış gibi kendimi azarlıyordum. Nereye gidiyorsun?! Kalıp yok oluşunu neden izlemiyorsun bunu haketmedin mi? Kenarına oturduğum bankın üzerinde titrerken gözümün önünden bir zamanlar evim dediğin yerin patlayışı gitmiyor, kulaklarımda korkutucu seslerin yankısı silinmek bilmiyordu. Konuşup duruyor beni yalnız bırakmıyordu! Beynim benim kontrolümde değildi. Bedenimse benliğimi dinlemeyi bırakalı çok olmuştu. Sis bulutu değildi bu karanlıktı. Kayboluyordum. Bitiyordum. Başıma saplanan ağrılardan dayanamayacak hale geldiğimde çığlık atmaya başladım oturduğum bankta iki büklüm halde sallanırken her şey kararmaya dünya dönmeye başladı. Yer zaman hızla kaybolurken sırtımda hissettiğim soğuktan yere düştüğümü düşündüm. Bedenim beynimin kontrolünden çıkmış gibi çığlıklarına kahkahalarla eşlik ederken baş ağrım her şeyi sonlandırdı. Gözlerim daha fazla dayanamadan hissettiğim şey ağzımdaki bakırımsı iğrenç tattı. Kanı hiçbir zaman sevmemiştim zaten.
İnsanları yargılamak en kolayıdır. Kimisi kötüdür, kimisi iyi kimisi haklıdır kimisi haksız. Neye göre ? Haklı ve haksız arasında ki o ince çizgiyi kim belirliyor diye durup düşünmeden. Her saniye nefes alıyoruz, her gün yemek yiyip uyuyoruz. Korkularımız, bencilliklerimiz, hatalarımız, pişmanlıklarımız öylesine korkutuyor ki bizi onları hafızamızın kuytu köşelerine yollayıp hiç var olmamış gibi devam ediyoruz. Ben yaşadıklarımı hiçbir zaman yok sayamadım. Onları unutmamak için elimden gelen her şeyi yaptım. Battığım çukurda geleceğimi çıkmaza sokan, onlarla tanışmamı sağlayan da buydu zaten. Sizinle paylaşacağım sadece bombok hayatım değil, her şeyi daha da bok hale getirişimdi.