-Bu kurgu wattpad tarafından silindi fakat düzenleyerek tekrar yayımlıyorum tekrar yorum yapar ve oy verirseniz çok mutlu olurum 💖
dinsel ve cinsel ögeler, aykırı görüşler içerir. rahatsız olacakların ve etikelenenlerin okumamasını öneriyorum.
-
Eşcinselliğin yasak olduğu yıllardı. Hasta oldukları var sayılarak yakıldıkları, dışlandıkları zamanlardı. Eski yıllardı.
Min Yoongi birkaç kişilik boşluğun ötesinde oturan adama baktı. Kahveye çalan kızıl tonundaki saçlarına, her ne kadar melek gibi görünse de içinde şeytani ifadeler barındıran o yüzüne ve vücudunun her bir kıvrımına aşıktı. O koyu kırmızı saçlar kendine has bir kabarıklıkla alnına dökülür, geniş omuzlarına tezat ince kalan beline kadar gömlekler bol gelirdi ve pantolonunun kuşağı belini sımsıkı sararak o muhteşem şeklini ortaya çıkarırdı.
Çoğunlukla kendisi gibi siyah ve dar pantolonlar giyinirdi. Yoongi genellikle beyaz gömleğinin üzerine ceket de giyerdi ama bu gün giyinmemişti. Kızıl adam gibi, sadece beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon giyinmişti.
Dikkatlice kilise korosunu dinleyen adamı kaç dakikadır izlediğinden haberdar dahi değildi. Kapılıp gitmişti sadece. Biraz boynu ağrıyordu biraz da gözleri kamaşıyordu ama bir mahsuru yoktu. Onu izlemenin ne pahasına olursa olsun pahsuru yoktu.
En araka sırada oturdukları için fark edilmemişti. Ta ki ilahi bitipte kızıl saçlı adam kendisine dönene kadar.
İçtenlikle gülümsemiş ve bariton tonlardaki o sesiyle konuşmuştu.
"Korodakiler gerçekten iyi bir müzik kulağına sahipler, değil mi bayım?"
Yoongi koroya baktı. Genellikle orta yaşlılardan oluşan ve hepsinin kırmızı cübbe giyindiği insan sürüsüydü. Dinlememişti bile. Umrunda da değildi Tanrı'larına sarf ettikleri sözler melodiler. Onlar öldürmüştü zaten Yoongi'nin bir yanını. O hafif esen tının içinde saklıydı cehaletin ve bağnazlığın getirdiği zulümlerin çığlıkları.
"Aslında..." diye söze girdi ama ne diyeceğini bilemedi. "Aslında ortadaki adam bazen detone oluyordu ama sonrasında toparlıyordu. O kadar da iyi değiller."
"Sadece ben fark ettim sanmıştım." dedi kızıl saçlı adam.
Yoongi'nin içine su serpildi. Öylesine laf atmıştı ve gerçeklik payından emin dahi değildi.
O adam koronun en tecrübelisi ve en iyisiydi. Bu yalana karşın kızıl saçlı adam hoşgörülüydü.
"Bu arada ben Jung Hoseok bayım."
Kendisine uzatılan ele baktı. Bu sefer kendisi de gülümsedi ve adamın elini sıkıca kavradı.
"Bende Min Yoongi. Memnun oldum."
"Sizi birkaç pazardır buralarda görüyorum. Öncesinde hiç gelmezdiniz Bay Min. Kilisedeki herkesi iyi tanırım."
Yoongi gülümsemeyle karışık derin bir nefes bıraktı. Günah çıkartmak için gelmeye zorlandığı gün Hoseok'u görmeseydi bir daha asla buraya gelmezdi bile. Onun sayesinde geliyordu. Yoksa ne annesinin her mektubunda ettiği ısrarlar ne de abisinin gitmeden önceki temkinleri umrundaydı.
Eh, günahkar değil miydi zaten? Ne işi olurdu kiseyle ya da ibadetle?
"Haklısınız Bay Jung. Daha öncesinde... Daha öncesinde gelmezdim."
"Sizi kiliseye bağlayan bir şeyler seziyorum. Fakat açıklamak zorunda değilsiniz." Hoseok tekrar koronun olduğu tarafa döndü.
"Ah, koro dağılıyor. Bu pazar bu kadardı sanırım." diyerek ayaklandı Hoseok. "Normalde bu kadar kısa sürmezdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner Sex - Sope
FanfictionMin Yoongi kendini günahkar olarak tanımlardı. Evet, ona günahkar diyen herkes haklıydı çünkü o Tanrı'nın kutsal evine, kiliseye; Tanrı'dan başka birisi için, aklındaki kirli düşünceler ve kalbindeki derya deniz duygularla gidiyordu. -sope/yoonseok ...