Xie Lian, birinin Puji Tapınağı'ın içine tökezlediğini hissetti.
Görmek ya da duymaktan ziyade hissediyordu, çünkü Cennet Köşkü'nün ipek çarşaflarına rahatça yerleşmiş halde, Hua Cheng uyurken rahatça tavana bakıyor, ağırlığı etrafında kıvrılıyordu. Normalde böyle anlarda dualara veya takipçilere fazla ilgi göstermezdi - normalde orada yatmaktan başka pek şey yapamayacak kadar yorgun ve huysuz olurdu - ama tapınağına gelen bu ziyaretçi birlikte gerçek bir sefalet okyanusu getiriyordu.
Xie Lian takipçilerin sunağa doğru yürüdüğünü ve diz çöktüğünü, dua etmeye çalıştıklarını veya boş çıktıklarını hissederdi. Genelde dindar tipte olmadıkları hissine kapılırdı. O anlardı. Xie Lian, gelenlerin bir köşede yuvarlanmış uyku matını ve küçük tapınağının sessizliğinde olabildiğince mütevazı bir şekilde huzur bulabileceklerini umuyordu. Sessizce, acıkmışlarsa sunaktaki sunulardan bir miktar meyve almalarını, soğuksa odanın köşesindeki küçük ocağı yakmalarını diliyordu.
Ama kendisine gelen herkese yardım edemeyeceğini çoktan öğrenmişti ve bencilce, soğuk bir sonbahar gecesinde bu yalnız yolcuyla kişisel olarak ilgilenmek için Hua Cheng'in kucağının kutsal alanından ayrılmaya istekli değildi. Hua Cheng'in belindeki koluna kıvrıldı ve gözlerini kapattı ve uykunun kendisine gelmesini bekledi, yolcuyu birkaç iyi dilekle yoluna göndermek için oluruna bıraktı- ve sonra dualar başladı.
Xie Lian birkaç dakika dinledi ve onlar yüreğine işledi. Sonra kendini Hua Cheng'den nazikçe çözdü, uykulu karanlıkta giyindi ve Puji Tapınağı'na gitti.
Geldiğinde birkaç dakika kapının dışında oyalanıp pencereye baktı. Siyahlar giymiş bir gelişimci sunakta birkaç mum yakmış ve içeride diz çökmüştü, omuzları kederle eğiliyordu. Elleri titriyordu. Aç, yorgun ve acıya o kadar derinden yerleşmişti ki Xie Lian elinde olmadan kendisinin yüzlerce yıldır unutmaya çalıştığı bir versiyonunu hatırladı. Diğerlerine göre, bu adam uçsuz bucaksız acı denizindeki başka biriydi. Ama dua ediyordu ve Xie Lian onun kalbini biliyordu.
Bu korkmuş, çaresiz, kırık adamı görüyor - sanki dünyanın yükünü omuzlarında taşıyormuş gibi başını nasıl tuttuğunu görüyordu. Dünyanın yükünü omuzlarında kaldırabileceğini düşünüyormuş gibiydi.
Ve Xie Lian, Bu tekrar olmayacak, diye düşündü.
"Merhaba yolcu." dedi içeri girerek. "Seni bu kadar geç vakitte getiren nedir?"
Sessizlik. Adamın elleri soğuktan bembeyazdı. Xie Lian, cevap vermesini beklerken kaşlarını çattı ve köşedeki ocağı yaktı, adamın kendini ısıtacağını umdu, ama sunağın önünde diz çöktüğü yerden hareket etmiyordu.
Adam konuşmadan önce birkaç dakika sessizlik sürdü, sadece alevin kırık ama yumuşak çıtırtıları duyuluyordu. "Ben sadece dua edecektim" dedi. Sonra gülümsedi. Acı verici görünüyordu. "Ama bunda pek iyi değilim."
Xie Lian gülümsemesine karşılık verdi. "Dualarınız ne kadar iyi veya kötü olursa olsun, istediğiniz kadar burada kalabilirsiniz."
Adamın ifadesi biraz çatırdadı ama minnetle başını eğdi. "Teşekkür ederim daozhang."
"Hiç sorun değil." Xie Lian sunaktan meyve toplamaya başladı ve onu bir tabağa koydu. "Adını sorabilir miyim?"
Adam tereddüt etti ve sonra normal sayılamayacak kadar uzun süre tereddüt ettiğini fark etti. "Wei Wuxian," dedi. Sesi söylemekten hoşlanıyor gibi gelmiyordu. Xie Lian, ters tepkiye karşı kendini hazırlayan bir adamın hareketlerini tanıdı.
"Ah," dedi Xie Lian. Geçenlerde dualarında Wei Wuxian fısıltılarını duymuştu, ancak isme pek dikkat etmemişti. Etkilenmediğini gösterdi ve yine de meyve tabağını ona sundu. "Puji Tapınağı'na hoş geldin, Wei Wuxian."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
After Midnight
FanfictionWei Wuxian dua eder ve Xie Lian onu duyar. #minific --- Bu hikaye bir çeviridir. Archive of our own'da Uraa tarafından yazılmıştır. Çeviri dışında hiçbir hakka sahip değilim. This story a translation. Written by Uraa in Archive of Our Own. I don't h...