Burası bizim dünyamız... Tüm çağların ve kurulmuş tüm dünya devletlerinin en iyi olanı. Tek bir devlet. Savaşlar ve çocuk ölümleri yok... aşkta öyle. Tüm bu dünya barışının tek sebebi, aşkın olmaması. Tüm o karmaşanın tek sebebini ortadan kaldırdığınızdan her şey mükemmel bir düzene giriyor. Nefret, öfke ve kin yok oluyor ve tabiki de din de öyle...
~
"Dostum, ciddi olamazsın bunu senden sonraki aristokratlara bırakmak istediğine emin misin? Tam bir komedi kitabı gibi."
Johnny gülme isteğini zar zor bastırabiliyordu. Güçlü bir aristokrat olan babasına benzeyen yüzü ve Jeffrey'in yazdığı metni okurken ki ses tonuyla Bay Seo'yu görmemek imkansızdı. Ama Johnny, Bay Seo Chanyeol'ün oğlu olabilecek en son kişi gibiydi. Babasının aksine girdiği her işi berbat etmiş ve defalarca kez Seo Chanyeol'ü zor durumda bırakmıştı. Berbat hayatı ve en az hayatı kadar kötü eğitim hayatıyla bir aristokrat olabilmesinin tek sebebi babasıydı.
Bay Chanyeol belki de Afrodit'in şehrinin görebileceği en iyi Aristokrattı. Hatta belki de tüm dünya tarihinin. Kraliçe arı olarak görülen Tiffany Young'la beraber Dünya Devleti'ni sırtlarında taşımış ve egemenliklerinin sürmesini sağlamışlardı. Hatta bunu öyle iyi başarmışlardı ki halk tüm her şeyi unutmuş ve sanki o kötü günler hiç olmamış gibi davranmıştı. Tiffany'ye göre beklenildiği gibiydi bu. İşçi arıların hepsi aptaldı ve söyleneni yapmak için doğmuşlardı. Ve Tiffany Young doğmuş tüm işçi arılardan, tüm köylülerden nefret ediyordu, ne kadar köylüler hayatları boyunca ona şükediyor ve seviyor olsa da.
Tiffany'nin içinde halka karşı öyle büyük bir nefret vardı ki tüm hayatını onları soylulardan uzak tutmaya harcamıştı. Aristokratların ve çocuklarının yanlızca soylularla evlenebileceği bir yasa çıkartmış ve tüm halka bu yasayı sevdirmişti. Zavallı işçi halk Kraliçe Arı'yı öyle seviyorlardı ki ona çok çabuk inanmışlardı.
Eğer bir soylu ve bir işçi evlenirse tüm dünya halkı lanetlenirdi. Savaşlar çıkar ve çocuklar ölmeye başlardı. Hastalıklar ve halkın en büyük korkusu mutsuzluk gelirdi.
Jaehyun ve Johnny tarafına dönersek, Jaehyun tüm umutlarını yitirmişti. Annesini yenmesi imkansızdı. Elindeki kalan tek seçenekse hikayelerini ve genç çocuğa olan aşkını kendisinden sonraki nesillere bırakmaktı. Böylece Dünya devletinde yazılmış ilk aşk kitabının yazarı olacak ve bir gün bu düzenin bozulmasını sağlayacağına inanıyordu. Johnny ise elindeki tek seçenek olarak direnmeyi seçiyordu. Hayatının aşkının gözlerinde gördüğü son parıltı üzerine yemin etmişti. Kendi başaramasa bile arkadaşının aşkına kavuşmasını sağlayacaktı.
Onların dünyasında tek zorluk olan bir aristokrat ve sıradan bir köylünün evlenmesi değildi. Aşk tamamen yasaktı. Hatta halk aşk kelimesini bile bilemezdi. Bu duygu tamamen yasaklanmıştı. Aşk gizli olarak sadece soylular tarafından bilinirdi. Sooyoung gibi bazı soylular bu eski devletlerden kalma kitaplardaki aşka bayılır ve en içten şekilde inanırlardı. Tiffany gibi olan soylularsa aşka karşı nefret besliyordu. Johnny ve Jaehyun'sa eski zamanda yaşamak ve sevdikleri kişiye ait olmayı hayal ederlerdi. Aşkın yasak olmadığı bir dünyayı.
Onlar için şuan yaşadıkları dünyada barış yoktu. Sadece aptallık vardı. Kendileriyle savaşmakla öyle uğraşıyorlardı ki başka insanlarla savaşacak vakitleri olmuyordu bu yüzden barış içinde yaşadıklarını sanıyorlardı. Jaehyun'un içinde tek bir söz yankılanıyordu, 'insan bilmediğinin düşmanıdır.' Ve Jaehyun bilmemek istiyordu. Kalbi aşkla öyle yanıyordu ki ona düşman olmak istiyordu ama çok iyi biliyordu ki olamayacaktı. Diğer herkes gibi aşkın ne olduğunu bilmemek istiyordu, böylece o genç oğlanı görmek için yanıp tutuşmazdı. Ve kendini daha fazla tutamayacaktı.